Basım ve Yayım Faaliyetleri Genelgesi, iktidarın kontrol edemediği medyaya baskı adımı
CHP'li RTÜK üyeleri ile Cumhurbaşkanlığının, basına yönelik sansür olarak nitelendirilen genelgesini konuştuk.
Fotoğraf: Pixabay
Birkan BULUT
Ankara
Cumhurbaşkanlığının, basına yönelik sansür olarak nitelendirilen genelgesini RTÜK üyelerine sorduk. RTÜK Üyesi Okan Konuralp bu genelgenin iktidarın kontrol edemediği medyaya yönelik bir baskı aygıtına dönüşeceğini söylerken İlhan Taşcı da “İktidarı eleştirebilen yayın organlarının nefesinin kesilmesine dönük bir adım atılıyor” dedi.
Cumhurbaşkanlığının “Basın ve Yayım Faaliyetleri” konulu genelgesine tepkiler sürüyor. Kamuoyunda “sansür genelgesi” olarak nitelendirilen genelgede, “Medya aracılığıyla milli ve manevi değerlerimizi yıpratmaya, aile ve toplum yapımızı temelinden sarsmaya yönelik açık veya örtülü faaliyetlere karşı Anayasa, kanun ve ilgili diğer mevzuatla düzenlenen müeyyidelerin gereği yerine getirilecek” deniliyor. RTÜK Üyesi İlhan Taşcı da genelgenin birkaç boyutu olduğuna dikkat çekti. En önemli nedenin devlet imkanları kullanılarak finanse edilen iktidara yakın yayın organlarının izlenilirlikleri ve inandırıcılıklarının yerlerde sürünmesi olduğunu ifade eden Taşcı, “Hiç kimse izlemiyor aslında bu kanalları. İzlense bile verilen bilgilerin içeriğiyle ilgili çok ciddi kuşkular var. Biz reyting ölçütlerine baktığımızda kesinlikle diplerde olduğunu görüyoruz. Bir taraftan zapturapt altına alınmaya çalışılan, bu genelgenin hedeflerinden birisi olan, iktidarı eleştirebilen yayın organlarının nefesinin kesilmesine dönük bir adım atılıyor. Her ne kadar güçlüklerle yayın yaşamını sürdürseler de inanılırlıkları ve izlenilirlikleri devlet tarafından fonlananlara nazaran çok daha yüksek. Bunu da özellikle televizyonlar üzerinden söylüyorum” dedi.
"GENELGE ÇÖKÜŞÜN İTİRAFI"
İktidarın medyanın yüzde 95’ine müdahale edebildiğini, istediği manşetleri attırabildiğini, istediği programları yaptırabildiğini ifade eden Taşcı, “Ancak Sayın Cumhurbaşkanının kendisi de ifade etti, ‘Bu medya bizim sesimizi nefesimizi duyuramıyor’ diye. Düşünün ki 20 yıldır fonladıkları, devlet olanaklarını kullandıkları yayıncıların hâlâ kendi sesini duyuramadığını söylediği bir ortam var” dedi. Taşcı, genelgenin 20 yıllık iktidarın kendine özgü medya sisteminin çöktüğünün de itirafı olduğunu belirterek, “İktidar yüzde 95’ini yönetebildiği medyaya rağmen sesinin duyurulmadığından yakınıyorsa demek ki toplum farklı bir ses duymak istiyor” dedi.
"ŞİKAYETLER ÜST KURUL GÜNDEMİNE GETİRİLMELİ"
Genelgede ifade edildiği gibi milli ve manevi değerlere uygun yayıncılık hedefleniyorsa RTÜK’ün ivedilikle bütün sabah kuşağı yayınlarıyla ilgili raporunu hazırlayıp üst kurulun gündemine getirmesi gerektiğini dile getiren Taşcı, “Ancak sabah kuşağının yayınlarında en çok tepki çeken bir kanal var; o da iktidara yakınlığıyla bilinen kanal. O kanalla ilgili bir rapor getirip kurulun görüşmesini sağlayamadığınız sürece söylenenlerin hamasetten başka bir anlamı yoktur. Bakalım bu hafta üst kurul gündemine gelecek mi? RTÜK’e gelen izleyici şikayetlerinin yüzde 34’ü kamuoyunda tartışmalara neden olan bu programla ilgili. Yani her üç izleyiciden birisi bu kanaldan ve bu yayının içeriğinden şikayetçi” diye konuştu.
"GENELGE BASKI AYGITINA DÖNÜŞECEK"
RTÜK Üyesi Okan Konuralp da genelgeyi şöyle değerlendirdi:
“Hukuken ve basının, medyanın evrensel ilkeleri açısından bu genelge fikir ve ifade özgürlüğüne, sanatsal özgürlüğe ve elbette basın özgürlüğüne son derece muğlak ifade ve gerekçelerle müdahaleyi öngörüyor. Dolayısıyla bu genelgeye bütünüyle karşı çıkmak gerekir. Fakat genelgenin bu özgürlüklerin kısıtlanması amacı kadar bir başka vasfı daha olduğunu düşünüyorum. Siyasi irade kontrolü dışındaki medya kuruluşlarını baskı altına almaya çalışıyor olduğu kadar kendisine yakın medya kuruluşlarının da önünü açmaya çalışıyor. Çünkü gerçekten genelgeyi yayımlayan Cumhurbaşkanlığı makamı tarafından böyle bir genelgeye ihtiyaç duyulmuşsa, bu genelgenin öncelikli muhatabı ağırlıklı olarak iktidardan yana konumlanmış olan yayın kuruluşlarındaki realite şovlardır. Özellikle çocuğun üstün yararı onlar için de önemliyse, milli ve manevi değerler onlar için de vazgeçilmezse, çocuğun üstün yararını milli ve manevi değerleri yerle yeksan eden bu şov programları ve diziler. Haliyle tartışmanın medya ekonomisi açısından da bir boyutu var. Reklam, izlenilirlik ve tiraj açısından iktidara yakın medya lehine önlerindeki engelleri de kaldırmaya çalışıyorlar. Biliyoruz ki bu genelge iktidar medyasına uygulanmayacak. Az önce size söylediğim iktidarın kontrol edemediği medyaya yönelik bir baskı aygıtına dönüşecek.”