2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü | 60 yılda 60 göl kurudu, sulak alanlar tehdit altında
2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü'nü sulak alanları tahrip eden projelerin tartışıldığı, iklim krizine bağlı yaşanan kuraklık nedeniyle sulak alanların kuruduğu bir tabloyla karşılıyoruz.
Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel
Özer AKDEMİR
Türkiye, 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü’nü kuraklık krizi ile karşıladı. İklim krizi gerçeğinin artık yadsınamaz bir şekilde bilimsel olarak ortaya konduğu ve yıkıcı etkilerinin her geçen gün daha fazla hissedildiği dünyamızda sulak alanların önemi de aynı oranda arttı. Bu ekosistemler hem su varlıkları hem barındırdıkları biyoçeşitlilik hem de karbon yutak alanları olmaları nedeniyle iklim krizi olgusunda anahtar bir role sahip. Hal böyle iken ülkemizde sulak alanların, göllerin ve nehirlerin durumu ne? Geçtiğimiz günlerde TBMM’ye sunulan bir Meclis araştırma raporu durumun hiç de iç açıcı olmadığının son kanıtı durumunda. Avrupa ve Asya’nın en önemli sulak alanlarından birisi olarak kabul edilen İğneada Longoz (Subasar) Ormanlarının öyküsü bu yaşamsal önemdeki alanların değerinin bilinmemesine örneklerden sadece birisi.
2 Şubat 1971 yılında İran’ın Ramsar kentinde imzalanan Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi’ne (Ramsar) Türkiye 17 Mayıs 1994 tarihinde Mersin Göksu Deltası’nı bu koruma kapsamına alarak taraf oldu. Ülkemizde Ramsar korumasına alınan son alan ise 2013 yılında Bitlis’te ki Nemrut Kaldera’sıydı. Türkiye’de 93 sulak alan bulunurken, bunların 14’ü Ramsar alanı, 59’u ulusal öneme haiz sulak alan ve 20’si mahalli öneme haiz sulak alan olarak tescillenmiş durumda.
AVRUPA’NIN EN BÜYÜK LONGOZ’U NEDEN KORUMAYA ALINMADI?
Kırklareli sınırları içerisinde bulunan İğneada Longoz (Subasar) Ormanları, 2 bin 618 hektarlık büyüklüğü ile Avrupa’nın en büyüğü Longoz ormanlarını oluşturuyor. Sulak alanda “Dünyanın tek parça en büyük gölü” olarak bilinen 266 hektarlık Mert Gölü’nün yanı sıra Erikli Gölü, Hamam Gölü, Saka Gölü ve Pedina Gölü gibi küçük sulak alanlar bulunmakta. Ulusal Sulak Alan Komisyonu 2012 yılındaki toplantısında alanın önemine vurgu yaparak ülkemizde 13 olan Ramsar alanlarına yenilerinin eklenmesi kararı aldı. Yapılan değerlendirmelerde Ramsar alanı olmaya aday 17 sulak alandan öncelikle Nemrut Krater Gölü ve İğneada Longozu’nun yıl sonuna kadar Ramsar alanı ilan edilmesine karar verildi. Gerçekten de Nemrut Krater Gölü 2013’te Ramsar kapsamına alındı. Ancak İğneada Longozu Ramsar kapsamına bir türlü alınmadı. Bunun nedenini soran çevre örgütlerine bakanlık “Longoz Ormanı’nın arazi çalışmalarının tekrar yapılacağı” yanıtını verdi.
‘ZATEN KORUYORUZ, RAMSAR’A NE GEREK VAR?’
Bu yanıtın ardından her yıl İğneada Longoz’unun ne zaman Ramsar kapsamına alınacağını soran çevre örgütlerine 2020 yılında “2007’de milli park ilan ettik. Milli park olarak Ramsar alanı statüsünden çok daha etkin bir koruma statüsüne sahip olduğundan Ramsar alanı ilan edilme süreci durdurulmuştur” cevabı verildi. Bakanlığın bu çelişkili raporu doğal olarak akla şu soruyu getirdi: “2007 yılında milli park ilan edildiğinde çok daha etkin bir koruma statüsüne sahipse neden 2012 yılında Ramsar kapsamına alınması kararı alıp, 2 hafta sonra vazgeçildi?”
LONGOZ ORMANI’NA TERMİK SANTRAL YAPACAKLARDI!
Aslında İğneada’nın neden Ramsar kapsamına alınmadığı o günlerde ortaya çıkan bir proje ile ortaya konmuştu. Ekim 2012 yılında Ramsar kapsamına alınması için çalışmalara başlanılan, hatta haritalara bile bu şekilde işlenen bölgede birkaç hafta sonra 31 Ekim 2012 ÇED halkın katılımı toplantısı duyurusu yapıldı. İşte, Trakya Entegre Termik Santral Projesi İğneada’nın bir anda Ramsar koruması kapsamına alınmasından vazgeçilmesinin ana nedeniydi. 2 bin 665 MW kurulu gücü olacak olan bu dev termik santral projesi sadece Longoz Ormanlarının değil bütün Trakya’nın başına çok ciddi bir bela olacaktı. Neyse ki yıllarca süren mücadeleler sonrası bu proje iptal ettirildi.
ISTRANCALARIN İKİ YÜZÜ!
Bulgaristan-Türkiye sınırındaki Istranca Dağlarının doğal varlıklarının ve biyoçeşitliliğinin koruma altına alınması ile ilgili mücadele süreci sadece İğneada’nın Ramsar kapsamına alınması ile sınırlı değildi. 2008-2010 yılları arasında 130 bin hektar alanın “biyosfer rezerv alan” olması için UNESCO’ya sunulmak üzere yapılan AB projesi süreci de yürümedi. Dağın üçte birinin bulunduğu Bulgaristan tarafı biyosfer rezerv alanı ilan edilmişken dağın üçte ikisinin yer aldığı Türkiye tarafı ise “Biz zaten etkin bir şekilde koruyoruz, biyosfer rezerv alanı ilan etmeye gerek yok” diyerek projeyi reddetti. 2017 yılında bakanlıklardan yapılan bu açıklama sonrası ekoloji örgütleri de doğal olarak “Madem UNESCO’ya sunulacak biyosfer rezerv alan ilan etmeye gerek yoktu 2 yıl 130 bin hektar alanda onlarca akademisyen neden çalıştı?” sorusunu yönelttiler. “Gerek yok, biz koruyoruz zaten” diye biyosfer rezerv alanı ilan edilmeyen Istrancalar bugün maden işletmelerinin rezerv alanı haline gelmiş durumda. Trakya Platformu Kırklareli Dönem Sözcüsü Göksal Çidem, bu durumu “Son buzul çağını yaşamayan Istrancalar bugün taş devrini yaşıyor” diye özetliyor. Dağın Bulgaristan tarafı ile Türkiye tarafı arasında büyük bir anlayış farkı olduğunu belirten Çidem, “Doğamızı, dağımızı, mağaralarımızı kendi haline bırakın. Her plandan sonra doğal ve sosyal yaşam zarar görüyor. Orman alanları ve sulak alanlar azalıyor. Daralıyor, bitiyor” diye konuştu.
YOK OLAN SULAK ALANLARDAN BİRKAÇI
İzmir Aliağa yakınlarındaki Çaltılıdere sulak alanı koruma statüsü düşürülerek AKP’li bir iş insanına tekne-yat imalat tesisleri yapılması için tahsis edildi. Sulak alan tamamen yok olmuş durumda.
Kuzey Ege’nin son sulak alanı olarak nitelenen Akçay Sulak alanında ise Çiçekçilik Organize Sanayi Bölgesi yapılıyor. Alanın sanayi bölgesi yapılabilmesi için Balıkesir Büyükşehir Belediyesi tarafından moloz dökülerek doldurulması işlemi ekoloji örgütleri tarafından açılan dava sonrası iptal edilmişti. Bölgede 200 villalık bir konut projesi de var.
MEKE’Yİ KAR TAŞIYARAK DOLDURACAKLARMIŞ!
Konya Karapınar yakınlarındaki “dünyanın nazar boncuğu” olarak da bilinen Meke Gölü Ramsar korumasında olmasına rağmen tamamen kurudu. Yanlış tarım ve su politikalarının iklim krizinin tetiklediği kuraklıkla birleşmesi sonrası kuruyan Meke Gölü için bugünlerde Karapınar Belediyesi “bir Zihni Sinir projesi” olarak nitelenebilecek bir uygulama ile kamyonlarla kar taşıyarak gölü doldurmaya çalışıyor.
İç Anadolu’nun tam ortasında, Kırşehir Mucur yakınlarındaki Seyfe Gölü bir zamanlar 187 tür su kuşunun ve dünyadaki flamingo topluluklarından en büyüklerinden birisinin 320 bin flamingonun yaşam alanı iken bugün tamamen kurumuş durumda. Kuraklığın ötesinde gölü besleyen kaynakların Mucur ve çevresine içme suyu olarak alınması ve gölü besleyen derelerin kanallarla başka yöne akıtılması nedeniyle Seyfe Gölü tamamen yok oldu!
60 GÖL GÖZ GÖRE GÖRE KURUDU!
TBMM’ye geçtiğimiz günlerde sunulan “Küresel iklim değişikliğinin etkilerinin en aza indirilmesi, kuraklıkla mücadele ve su kaynaklarının verimli kullanılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu raporunda yer alan bir soru önergesi “60 yılda 60 gölü kuruttuk” diye başlıyor. 860 sayfalık raporda Türkiye’nin suları, gölleri ve sulak alanlarının güncel durumlarının yanı sıra kuraklık ve sonuçlarının ülkeyi sürüklediği tehlikeli geleceğe dair de önemli veriler var. Doğayı yağmalanacak sonsuz bir rant kapısı gibi gören anlayışın etkilerini en çok kuruyan, kirlenen, yok olan sularımız, göllerimiz, nehirlerimiz ve yer altı sularımızla deneyimliyoruz. Anadolu’nun ortasında birçok göl artık tarihe karışırken, Akdeniz bölgesinde irili ufaklı 15’ten fazla gölün tamamen kuruması, “Göller Yöresi” diye bildiğimiz bölgenin bu gidişle bir “çöller yöresi” haline gelecek olması, bu duruma dur denmemesi halinde ülkeyi bekleyen korkunç geleceğin ipuçları olarak değerlendiriliyor.
KURUYAN GÖLLER!
Karagöl, Avlan Gölü, Girdev Gölü, Keklicek Gölü, Manay Gölü, Tecer Gölü, Mamak Gölü, Genceli Gölü, Kestel Gölü, Akşehir Gölü, Meke Gölü, Samsa Gölü, Kulu Gölü, Ereğli Sazlıkları, Akgöl, Tersakan Gölü, Bolluk Gölü, Musalar Gölü, Ilgın Gölü, Yay Gölü, Seyfe Gölü, Tuzla Gölleri, Acı Gölü, Işıklı Gölü, Amik Gölü, Girdev Gölü, Keklicek Gölü, Manay Gölü, Mamak Gölü, Genceli Gölleri, Burdur Gölü, Çorak Gölü, Yazır Gölü, Karataş Gölü, Gölhisar Gölü, Karamık Sazlığı, Gölcük Gölü, Hotamış Gölü, Uyuz Gölü, Eşmakaya Gölü, Turna Gölü, Sülüklü Gölü, Bezirci Gölü, Eşmekaya Sazlığı Gölü, Tersakan Gölü, Bolluk Gölleri, Musalar Gölü, Kaz Gölü, Kellah Gölü, Büyük ve Küçük Göl, Türkoğlu Gölü, Azap Gölü, Seki Gölü, Kuyucak Gölü, Akdoğan Gölü, Aygır Gölü, Gölbaşı Gölü, Aktaş Gölü, Çıldır Gölü, Haçlı Gölü, Turna Gölü, Nazik Gölü, Tortum Gölü, Kurugöl Gölü.