Suriye krizinin iç ve dış faktörleri
Suriye’de savaş durumunun sona ermesi ve barışın tesis edilebilmesi bağlamında biri iç, diğeri dış unsur olmak üzere iki temel faktör önümüze çıkmaktadır. İç faktör, Suriye’nin kendi iç dinamiklerinden, genellikle etnik ve dinsel yapısından kaynaklanmaktadır. Etnik ve dinsel unsurların coğrafi anlamda keskin sınırlarla birbirinden ayrılmaması ve kimi yerlerde, özellikle de Şam ve Halep gibi merkezlerle iç içe geçiş, sorunu daha da karmaşıklaştırmaktadır. Örneğin Halep’in nüfusunun yüzde 70’i Sünni iken, diğer yüzde 30’u Alevi ve gayrimüslimlerden oluşmaktadır. Üstelik ne Sünniler, ne Aleviler, ne de Hıristiyanlar kendi içlerinde homojen bir yapı meydana getirirler. Öte yandan, çoğunlukla dinsel veya mezhepsel temelli bir ayrımda, etnik olgu göz önünde bulundurulmamaktadır. Örneğin Halep’in yüzde 70 civarındaki Sünni nüfusuna Kürtler de dahil edilmektedir. Oysa tek başına ele alındıklarında Kürtler şehrin nüfusunun en az yüzde10’unu teşkil ederler ve hatta Suriye’deki kimi Kürt partisi liderlerine göre, Halep’te 700 bin Kürt yaşamaktadır.
Suriye içindeki bu iç faktör veya farklı unsurların adeta uzlaşmaz nitelikteki talepleri şöyle formüle edilmektedir:
1) Aleviler: İktidarda kalmalarının ülkenin birliği ve istikrarın devamı anlamında herkesin yararına oluğuna inanırlar;
2) Şiiler: Genellikle Alevilerle benzer talepleri dile getirirler;
3) Sünniler: Kendilerinin, yani çoğunluğun yöneteceği bir “demokrasiyi” isterler;
4) Hıristiyanlar, sayıları birkaç binle ifade edilen Yahudiler ve diğer dinsel azınlıklar: Güvenlik olgusunu ön plana çıkarıp Sünni bir yönetimden çekinir ve korkarlar;
5) Kürtler: İleri düzeyde bir otonomi veya federal bir yönetim arzulayıp diğer Kürtlerle irtibat içinde olmak isterler.
Suriye’de barışın sağlanmasında dış faktörün de en az iç faktörler kadar karmaşık olduğu ortadadır. Amerika’dan Asya’ya uzanıp geniş bir yelpazede gelişmeleri takip eden bölgesel ve global aktörler söz konusudur. Karşıt kamplardaki aktörler olarak ABD, Rusya ve Çin gibi küresel güçler ön plana çıkmaktadır. ABD, genel olarak Batı Bloğu diyebileceğimiz, AB ülkeleri, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerle aynı kampta yer alırken, Asya ve Ortadoğu Bloğu işbirliği esasında gelişen karşıt bloğun öncü gücü olarak Rusya görünmektedir. Bu blokta başta Rusya olmak üzere Çin, İran, Irak ve bir dereceye kadar Lübnan yer almaktadır. Aynı kampta görünmelerine rağmen ABD ve Türkiye’nin öncelikleri birbirlerinden oldukça farklıdır. Her iki güç de Beşar Esad’ın artık meşruiyetini yitirdiğini ve bir an önce iktidardan gitmesi gerektiğini savunur, ancak daha sonraki güç dengesinin nasıl olması gerektiği konusunda farklı düşünürler. Türkiye, Sünni çoğunluğun iktidarda olacağı ve özellikle ülkedeki Kürtlerin ileride kendisi için bir tehdit oluşturamayacağı birleşik bir Suriye görmek isterken, ABD, Ortadoğu’daki petrol ve doğalgaz kaynaklarının güvenliğini esas almaktadır.
İki bloğun karşıt kamplarda mevzilenmesinin diğer bir unsuru da enerji jeopolitikalarıdır. Batı Bloğu, Suriye’deki rejimin düşüşü konusunda daha isyanın başında beri kimi tahminlerde bulunurken, Temmuz 2011’de bir araya gelen Suriye, İran ve Irak yönetimleri, kendileri açısından tarihi bir olay olarak nitelendirilebilecek bir doğalgaz boru hattı antlaşmasını imzaladılar. Yaklaşık 10 milyar dolara mal olacağı hesaplanan doğalgaz boru hattı, İran Körfezinden, Güney Pars doğalgaz sahasına yakın olan Assalouhey limanından başlayarak Irak üzerinden Suriye’ye, Şam’dan Lübnan’ın Akdeniz’deki limanı üzerinden doğalgazın Avrupa pazarlarına ulaşımını hedeflemektedir. İran, Katar ve Körfez arasında bölünmüş olan Güney Pers doğalgaz rezervleri, dünyadaki en büyük doğalgaz sahasını oluştururular. Bu arada Ağustos 2011’de Suriye’nin Lübnan sınırlarına yakın Qara bölgesinde de geniş doğalgaz sahaları keşfedildi. Suriye için büyük bir önem arz eden bu gazın da, yapılması planlanan hatta eklenmesi düşünülmektedir. Bu hattın istenilen şekilde hayata geçirilmesi durumunda “Şii Hilali” olarak adlandırılan bölge daha çok kenetlenecektir. Kuşkusuz bu girişimin diğer bir amacı da, Washington’un desteklediği Nabucco Boru Hattını işlevsiz kılmaktır. Öte yandan, İran’dan gelip Suriye’deki ile birleşecek bu “Şii Boru Hattı” her durumda Rusya’nın Tarsus limanındaki üssü üzerinden geçecek. Böylece Rusya’nın doğalgaz pazarındaki eli daha da güçlenmiş olacaktır.
Gelinen aşamada Suriye’deki savaş halinin son bulmasında dış faktörlerin iç faktörlerden daha baskın bir rol oynadığı açıktır. İki karşıt kampın ortak bir zeminde buluşması, şiddet ortamına son vermenin en makul yolu olarak karşımıza çıkmaktadır. BM ve NATO gibi kurumların Suriye krizine son vermede işlevsiz kalmasının yegane sebebi, karşıt kamplarda yer alan aktörlerin küresel çaptaki çekişmelerinden kaynaklamaktadır.
*Muş Alparslan Üniversitesi, Siyaset Bilimci
Evrensel'i Takip Et