'Mülteci ölümlerinden sınırın iki yakası ve AB sorumludur’
Edirne’de mültecilerin donarak hayatını kaybetmesiyle ilgili , kitle örgütü ve siyasi parti temsilcileri yaşanan mülteci ölümlerinin sorumlusunun sınırın her iki yakası ve AB olduğunu belirtti.

Fotoğraf: Gökhan Balcı/AA
Eylem NAZLIER
İstanbul
Edirne’nin İpsala ilçesi Paşaköy köyü Mandakoru mevkiinde mültecilerin donarak hayatını kaybetmesiyle ilgili görüştüğümüz, kitle örgütü ve siyasi parti temsilcileri yaşanan mülteci ölümlerinin sorumlusunun sınırın her iki yakası ve AB olduğunu belirtti. Geri Kabul Anlaşması’nın iptal edilmesi gerektiğini belirten temsilciler yaşanan mülteci ölümlerinde sorumluluğu olan karar alıcıların uluslararası mahkemelerde yargılanması gerektiğini ifade etti.
"ULUSLARARASI KURALLAR DEVREYE SOKULMUYOR"
Gülseren Yoleri | Fotoğraf: MA
İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, mültecilerle ilgili uluslararası bir sistem olduğunu ve bu ölümlerin sorumlularından bir tanesinin bu sistem olduğunu vurguladı. Yoleri, “Tabii ki mültecilerin gitmeye çalıştığı ülkeler de bunun sorumluları. Dolayısıyla Türkiye, Yunanistan da bu ölümlerin sorumlusu. Hatta Yunanistan AB üyesi olarak birtakım politikalar geliştiriyor mültecilere yönelik. Dolaysıyla AB’nin bu yaşanan olayda açık sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Geri Kabul Anlaşmaları bile bu muameleyi haklı göstermiyor. Geri Kabul Anlaşmaları şöyle diyor aslında; ‘Ülkene geldi, sığınma başvurusunda bulundu, bunu değerlendirirken, geldiği ülkeye göre onun hakkında karar ver’ diyor. Bunu hukuk içinde yap diyor. Ancak bunu hukukun içine hiç dahil etmeksizin Yunanistan’ın özellikle Meriç Nehri’nde sürekli olarak Türkiye tarafına mültecileri ittiğini biliyoruz. Herhangi bir kayıt tutulmaksızın, o kişilerin orada kötü muameleye de maruz bırakıldıklarını biliyoruz, gayriresmi olarak hukukun dışında o insanları topluyorlar ve geri itiyorlar. Türkiye bunu biliyor. Buna ilişkin bir önlem de almıyor. Yani uluslararası alanda bir takım kurallar var, herkesi bağlayan. Ama onlar da maalesef devreye sokulmuyor. Aynı zamanda Yunanistan suçlu deniliyor ama Türkiye tarafından birkaç ay önce Yunanistan tarafına itilen mülteciler vardı. Onlardan da kayıp olanlar vardı. Bununla yapılan şikayetlerde takipsizlik kararı verildi. Dosyada bir inceleme bile yapılmadı. Aynı davranışı iki tarafın da gösterdiğini görüyoruz” dedi.
Uluslararası insan hakları belgelerinde mülteciliğin bir hak olarak tanımlandığının altını çizen Yoleri, “Yaşamlarını sürdürecekleri yeni yerlere gitmeye mecbur kaldıklarında bunun hak olarak tanımlandığı durumdan bahsediyoruz. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi çok temel, bütün ülkeler tarafından kabul edilen bir belge. Burada tanımlanmış bir hakkın uygulamada çiğneniyor olduğu bir durum söz konusu. Bundan tüm ülkelerin vazgeçmesi gerektiğini düşünüyoruz” diye konuştu.
"GERİ KABUL ANLAŞMASI İPTAL EDİLMELİ"
EMEP Göç ve Mülteciler Bürosundan Hilmi Mıynat, “Sınırda 16 mültecinin donarak öldüğü gerçeği varken her iki ülke yetkililerinin birbirini suçladığını görüyoruz. Biz diyoruz ki sınırın iki yakası ve Avrupa Birliği (AB) bu ölümlerden sorumludur, suçludur! AKP hükümeti hem Suriye’deki savaşa ortak olması hem mültecileri bir pazarlık unsuru olarak kullanması nedeniyle, Yunanistan’ın insanlık dışı geri itme politikaları nedeniyle, Avrupa Birliği de hem sınırlarını kapatması, hem de bu olan bitene sessiz kalması nedeniyle suçludur” dedi.
Savaşı çıkaran, yeni göç rejimini yaratan emperyalist devletlerin sorumluluktan kaçamayacaklarını kaydeden Mıynat, “Sınırda, denizlerde yüzlerce insan ölüyor ve hiçbir hükümet yetkilisi yargılanmıyor ceza almıyor. Geri Kabul Anlaşması’nın iptalinden başlayarak bu ölümlerde sorumluluğu olan karar alıcılar uluslararası mahkemelerde yargılanmalı, yeni göç rejiminin ‘Kazananı patronlar kaybedeni insanlık’ denkleminin tersine çevrilmesi gerekiyor. Bunun için de halkların dayanışması, işçi sınıfının enternasyonal birlik ve mücadelesi hayati önem taşıyor” ifadelerini kullandı.
"GERİ İTMEYİ TÜRKİYE DOĞUDA UYGULUYOR"
Mahmut Kaçan | Fotoğraf: Cengiz Anıl Bölükbaş/Evrensel
Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu Üyesi Mahmut Kaçan, “Türkiye, Yunanistan’ın uluslararası hukuka aykırı olarak sığınmacı ve göçmenleri geri ittiğine ilişkin zaman zaman açıklamalar yapıyor. Ama aynı uygulamaları kendi de yapıyor. Aynı uygulamalar Türkiye’nin doğu sınırında sistematik olarak devam ediyor” dedi.
Çok yakın bir zamanda İran’dan gelmeye çalışan bir müvekkilinin askerler tarafından Türkiye’ye iki girişinde de yakalanarak kürek ve sobalarla, parmakları kırılıncaya kadar dövülüp İran tarafına geri itildiğini söyleyen Kaçan, “Fotoğrafları da var elimde ama şu anda müvekkilim paylaşılmasını istemiyor. Çünkü sınır hattında bekliyorlar, yeni fırsat bulup gelmeye çalışıyorlar. Bu şekilde değişik kaynaklardan yoğun bir biçimde haber alıyoruz. Türkiye şu anda aynı uygulamaları kendi doğu sınırında uyguluyor. Güney sınırında da güvenlik duvarı ördü. Ve aynı duvarı doğu sınırında da örmeye başladı. Aynı uygulamalar. Her iki devletin de bu konuda sicilleri kabarmış durumda. Dolayısıyla Türkiye’nin Yunanistan’ı bu konuda eleştirecek en son ülke olması gerekir diye düşünüyorum” diye konuştu.
Sonuç itibariyle bu sığınmacı ve mültecilerin Türkiye’de mevcut koşullardan kaynaklı olarak ülkeyi terk edip Avrupa’ya yöneldiğini aktaran Kaçan, “Bu konuda Türkiye kolaylaştırıcı bir rol de oynuyor. Bu şekilde insanların düzensiz yolardan Avrupa’ya gitmesini de teşvik ediyor. En somut örneği pandemiden önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Sınırları açtık, isteyen istediği yere gitsin’ demesidir. Bu şekilde politika üreten bir ülkenin Yunanistan gibi suçu kabarık bir ülkeyi eleştirmesi ne yazık ki ironik, komik” değerlendirmesinde bulundu.
Kaçan son olarak şunları söyledi: “Şimdi insanların, herhangi bir sığınma sistemine erişimi yok ise bu tür ölümcül riskleri alarak, düzensiz yollardan hareket etmek zorunda kalıyorlar. Şu anda Türkiye’de sığınma sistemine insanlar erişemiyor. Türkiye’ye gelebilmeyi başarabilmiş, sınırlarına girebilmiş insanların iltica talepleri kabul olmuyor. Bu insanlar doğal olarak Türkiye’nin ötesine doğru hareket halindeler. Maalesef kış şartlarında donarak ölüyor insanlar ama korkarım bu önümüzdeki yaz bahar aylarıyla birlikte denizde boğularak ölen insan sayılarını daha fazla göreceğiz. Türkiye bu konuda ne yazık ki erişilebilir bir sığınma sistemi sunmuyor” dedi.
Evrensel'i Takip Et