Dr. Arzu Yılmaz: IŞİD’in ağır yaralı da olsa yaşamasına izin verildi
"IŞİD’e büyük darbe vuruldu ama bir örgüt olarak tamamen ortadan kaldırılmasını sağlayacak, deyim yerindeyse, ‘öldürücü’ darbeler vurulmadı; bir IŞİD’in ağır yaralı da olsa yaşamasına izin verildi."

Arzu Yılmaz, 2019’da Hasekê’de bulunan El Hol Kamp’ını ziyaret etmişti. | Fotoğraf: Arzu Yılmaz'ın kişisel arşivi
Şerif KARATAŞ
İstanbul
ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyon, IŞİD’in Irak ve Suriye’deki gücünü büyük oranda bitirdiğini, 2017’de ise örgütü neredeyse tamamen yok ettiğini duyurmasına karşın aradan geçen 5 yılın ardından IŞİD saldırılarla yeniden gündemde. IŞİD, Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Güçlerinin (SDG) kontrolündeki Hasekê’de IŞİD’lilerin tutulduğu Sina Cezaevine saldırdı. Irak ve Suriye’yi sahadan da takip eden Siyaset Bilimci Dr. Arzu Yılmaz’la konuştuk. IŞİD’li tutuklu ve esirlerin kaldığı Hasekê’deki el Hol Kampını da 2019’un sonbaharında yaptığı ziyaret sonrası Evrensel'e yaptığı değerlendirmede Yılmaz, IŞİD tehlikesi konusunda uyarmıştı. Hasekê’de gerçekleşen saldırıyla ilgili güvenlik zafiyetinin IŞİD’le Mücadele Koalisyonunda olduğuna vurgu yapan Yılmaz, IŞİD’le mücadelenin Kürtlerin üzerine yıkıldığına dikkat çekti. IŞİD’e ABD ve Avrupa ülkelerinin başını çektiği IŞİD’e Karşı Mücadele Koalisyonunun yetersiz kaldığını anlatan Yılmaz, 2017’yi kast ederek, “IŞİD’e büyük bir darbe vuruldu ama bir örgüt olarak tamamen ortadan kaldırılmasını sağlayacak, deyim yerindeyse, ‘öldürücü’ darbeler vurulmadı; bir bakıma IŞİD’in ağır yaralı da olsa yaşamasına izin verildi” değerlendirmesinde bulundu
Hamburg Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Arzu Yılmaz’ın sorularımıza yanıtları şöyle:
IŞİD’in Hasekê cezaevindeki saldırısı, sessizliğe gömüldüğü ya da yok edildiği ifade edilen IŞİD’in uzun zaman sonra sesini yeniden duyurdu. Saldırının kamuoyunda şaşkınlık yarattığı söylenebilir. Peki bölgeyi yakından takip edenler açısından durum ne?
Bölgeyi yakından takip edenler için şaşılacak bir durum yok. Hatta söz konusu cezaevine bir saldırı olabileceği konusunda dahi duyumlar vardı. Bu bağlamda, ortaya çıkan güvenlik zaafiyeti bağlamında en büyük sorumluluk IŞİD’le Mücadele Koalisyon güçlerinin denilebilir. Zira istihbarat ve spesifik olarak IŞİD’lilerin tutulduğu cezaevlerinin güvenliği alanlarında başat rol Koalisyon güçlerinin. Diğer yandan, bu saldırının önemi 2017 yılından bu yana kesintisiz ve artarak devam eden IŞİD saldırılarında bir sıçrama hazırlığına işaret etmesi. Ortaya çıkan tabloyu değerlendiren birçok uzman hem saldırının hedefi hem de organizasyonu açısından IŞİD’in beklentilerin çok ötesinde bir ölçekte operasyon yapma hazırlığı içinde olduğunu düşünüyor.
IŞİD yok edilmemiş miydi? Liderlerini kaybeden, büyük yenilgi alan bir örgütten bahsediyoruz. Böyle radikal eylem yapabilecek bir gücü var mı?
IŞİD’in alan kontrolü ve hakimiyeti kabiliyetinde önemli bir yenilgi yaşadığı doğruydu ama örgüt olarak organizasyon yapısında bir dağılma yaşanmadı. Dolayısıyla IŞİD yok edilmedi, sadece askeri gücü ve kapasitesi bastırıldı ve zayıflatıldı. Bu bağlamda, abartılı ifadelerle duyurulan başarı aslında sadece IŞİD’in hızla yayılmasının, deyim yerindeyse, geri püskürtülmesiydi. Bugün yeniden radikal eylemler yapabilme gücünü ise aslında ortaya çıkış dönemindeki koşullar üzerinden değerlendirmek daha açıklayıcı olur sanıyorum. IŞİD, Arap Baharı’nın yarattığı otorite bolluğunda, üstelik başta ABD olmak üzere Batı’nın bir askeri müdahaleyi asla gündemine almayacağının ortaya çıktığı bir aşamada -ki bu dönemde Irak’ta ABD’nin 2011’de başlayan geri çekilme takviminin işlemeye devam ettiğini ya da Suriye’de ‘kırmızı çizgi’ ilan edilen rejimin kimyasal silah kullanmasının dahi gözardı edildiğini unutmayalım- Irak ve Suriye sahasında nüfusu yaklaşık yirmi milyonu bulan, uzun yıllardır siyasi açıdan ciddi bir baskı altında tutulan ve dışlanan Sünni ağırlıklı bir coğrafyada güç kazandı. 2014-2017 arası meselenin uluslararası askeri müdahale boyutunda ‘istisna’ bir süreç başlatıldı ve yukarıda da söylediğim gibi IŞİD geri püskürtüldü.
"2017 IŞİD’İN YENİDEN GÜÇ KAZANMASI BAĞLAMINDA BİR EŞİK OLDU"
Peki 2017 sonrasında ne oldu?
2017 IŞİD’in yeniden güç kazanması bağlamında bir eşik oldu. Çünkü, Rakka, Musul ve Deyrizor operasyonları ertesinde, IŞİD’in askeri gücü tamamen ortadan kaldırılmadığı, üstelik adresi belli bazı bölgelerde hâlâ varlığını sürdürdüğü bilindiği halde IŞİD’e karşı savaşın bittiği ilan edildi. Dolayısıyla, IŞİD’e büyük bir darbe vuruldu ama bir örgüt olarak tamamen ortadan kaldırılmasını sağlayacak, deyim yerindeyse, ‘öldürücü’ darbeler vurulmadı; bir bakıma IŞİD’in ağır yaralı da olsa yaşamasına izin verildi.
Bu süreçte, Irak’ta ‘tartışmalı alan’ olarak tanımlanan Diyala, Kerkük, Ninova bölgesinde 16 Ekim tarihiyle birlikte yaşanan gelişmeler ise adeta IŞİD’in yaralarını sarmasına fırsat doğurdu. Malum, o tarihte Irak ordusu adı altında İran destekli Haşdi Şabi milis güçleri tartışmalı alanın kontrolünü ele geçirdi. Bu durum, bir yandan söz konusu bölgede yeniden bir otorite boşluğu doğmasına, bir yandan da Sünni nüfus ağırlıklı Şii bir otoriteye karşı duyulan tepkilerin yeniden tetiklenmesine neden oldu. Yani hem lojistik hem siyasi anlamda IŞİD’i ortaya çıkaran ve güçlendiren koşullar yeniden tezahür etti. Aynı zamanda, Musul gibi çok önemli bir merkezin yeniden yapılandırılması, alt yapı sorunlarının çözülmesi gibi çabalarda yaşanan başarısızlığı da gözününe almak gerekir.
ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi ve 2021 sonu itibariyle Irak’tan muharip güçlerini çekmesi, Suriye’deki askeri angajmanının kırılgan ve geçici niteliği yine IŞİD’in ortaya çıktığı koşulları oluşturan bir başka faktör.
Sonuçta, özellikle son bir yıldır tam da sözünü ettiğim bu tartışmalı alanda IŞİD sayısız saldırılar gerçekleştirdi. Onlarca peşmerge IŞİD saldırısında hayatını kaybetti, Irak ordusu da son zamanlarda kayıp vermeye başladı. Geçtiğimiz bir ayı bölgede geçirdim. Irak’ta IŞİD güçleri nerelerde var, hatta ne zaman nerden nereye geçiyor hem askeri yetkililerin hem de o alanlarda yaşayan halkın bilmediği şeyler değil. Havadan takibi yapılıyor, bazen havadan saldırılar da gerçekleştiriliyor. Fakat bir kara operasyonuyla doğrudan çatışmaya girişilmiyor. Sanırım burada en önemli faktör söz konusu kara operasyonunu mevcut hiçbir askeri gücün gerçekleştirebilecek kapasitesinin olmaması; gerekli güç birliğini ise siyasi çekişmeler engelliyor. Bu açıdan Irak’ta halihazırda süren hükümet kurma çalışmalarının nasıl sonuç vereceği önemli. Bağdat’ta meşru ve güçlü bir siyasi otorite iş başına gelebilecek mi ve buna bağlı olarak tartışmalı alanda Erbil ve Bağdat arasında nasıl yeni bir güç paylaşımı dengesi kurulacak? Tabii hepsinden önemlisi, İran’ın eli daha ne kadar Irak üzerinde olacak- nükleer anlaşma müzakerelerinin nasıl sonuçlanacağı da bu denklemin kurulmasına etki edecek önemli faktörlerden biri…
Nihayetinde, bu tablo içinde tıpkı 2014 yılında olduğu gibi 2017 sonrasında da IŞİD’in önce Irak’ta yeniden güç kazandığını ve nihayetinde bu gücün bir göstergesi olarak çok geçmeden dişini Suriye’de de gösterdiğini hep beraber izliyoruz
‘IŞİD’LİLERİN SINIR ÖTESİ HAREKETLİLİĞİNDE TÜRKİYE ÖNEMLİ BİR İSTASYON’
IŞİD’e hâlâ lojistik destek sağlanıyor mu? IŞİD böyle bir saldırıyı nasıl gerçekleştirebildi?
Lojistik destek konusunda her şeyden önce şunu akıldan çıkarmamak gerekiyor: Yerel destek bağlamında, 2014 ve sonrasında IŞİD ele geçirdiği neredeyse hiçbir yerde büyük bir direnişle karşılaşmadı. Hem Suriye hem Irak’ta yerleşim bölgeleri adeta ‘devir teslim’ denilebilecek bir biçimde IŞİD’in eline geçti. IŞİD’e itirazı olanların yaptığı en fazla kaçmaktı. Zaten direniş olan yerlerde de yenildi, ki bu konuda Kürtlerin direnişi de bir istisna.
Öte yandan, 2017 sonrası yapılan araştırmalar şunu açıkça gösteriyor. Uzun zamandır savaş, şiddet ve ciddi bir otorite boşluğu yaşanan bu bölgelerde insanların IŞİD’e verdiği desteğin önemli dayanaklarından biri de ‘düzen’ arayışıydı. IŞİD’in meşruiyetini dinsel referanslara dayandırdığı mutlak bir düzen vaadi ve bir ölçüde pratiği de bu arayışta nerdeyse alternatifsiz bırakılan insanlar arasında karşılık buldu. Dolayısıyla, yukarıda çizmeye çalıştığım mevcut tablo sürdükçe eskisi kadar olmasa da IŞİD’in hâlâ destek bulabileceğini söylemek mümkün. Bir başka lojistik destek kaynağının ise özellikle son iki yılda IŞİD liderlerinin nerelerde öldürüldüğü adreslere bakılırsa, anlaşılması zor değil. Bu bağlamda, en son yabancı basın organlarına yansıyan ve henüz yalanlanmayan haberler, Türkiye’nin IŞİD’lilerin sınır ötesi hareketliliğinde önemli bir istasyon işlevi görmeye devam ettiğini gösteriyor.
"IRAK-SURİYE SINIRINDAKİ ÇÖL BÖLGESİNDE IŞİD VARLIĞI DEVAM EDİYOR"
Hasekê cezaevinde yaşananları biz konuşuyoruz ama IŞİD’in böyle saldırıları oluyor mu? Bugün nerelerde güçlü, nerelerde örgütsel yapısını koruyor IŞİD?
IŞİD’in son iki yılda saldırılar düzenlediği alanlar gözönüne alacak olursak güçlü olduğu yerlerin başında Irak’taki tartışmalı alan geliyor denilebilir. Bunun yanında Irak-Suriye sınırındaki çöl bölgesinde de IŞİD varlığı devam ediyor. Hiç kuşkusuz, Hasekê saldırıları başarılı olsaydı IŞİD’in daha önce elinde bulundurduğu ve halihazırdaki koşullarda kolayca zemin bulabileceği Tel Abyad gibi noktalar üzerinden Suriye’nin kuzeyinde yeniden güçlenme ihtimali vardı. Bunun şimdilik önü alınmış gibi görünüyor. Ama kısa bir süre sonra yeniden bu tehlikenin belirmesi şaşırtıcı olmaz. Zira Irak’taki tartışmalı alana benzer bir otorite boşluğu Suriye’nin kuzeyinde de var. Malum, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetiminin sağladığı askeri kontrolün altı büyük ölçüde oyuldu. Daracık bir alanda Suriye sahasında aktif ne kadar aktör varsa hepsinin aynı anda var olduğu ama aynı zamanda neredeyse her birinin bir diğerine karşı pozisyon aldığı bir otorite karmaşası yaşanıyor. Bu durumun IŞİD’e olduğu kadar IŞİD’i kullanmak isteyen aktörlere de fırsat yarattığı muhakkak.
"TAM ANLAMIYLA BİR ‘ÜÇ MAYMUN’ DURUMU YAŞANIYOR"
Cezaevinde tutulan IŞİD’liler arasında Avrupa ülkelerinin vatandaşları olmasına karşın şimdiye kadar, geri alınmamalarını nasıl yorumlarsınız?
Bu konuda tam anlamıyla bir ‘üç maymun’ durumu yaşanıyor denilebilir. Şu ana kadar sadece IŞİD üyesi Irak vatandaşlarıyla ilgili ciddi bir geri dönüş sağlanabildi. Irak dışında kalan ülkeler bu tutuklulara adeta bir ‘sözde vatandaş’ muamelesi yapıyor. Açık olan şu ki neredeyse hiçbir ülke IŞİD’e katılan vatandaşlarını geri istemiyor. Özellikle Batı ülkelerine geri dönüşlerde işletilen mekanizmaya bakıldığında daha çok istihbarat örgütleri üzerinden seçici ve istisnai bir yeniden kabul prosedürünün işletildiğini görüyoruz. Bu konuda IŞİD üyelerinin toplu yargılanması gibi öneriler de gündeme geldi ama hayata geçmedi. En son basına yansıyan haberlerde bu meselenin neden olduğu tehlikelerin büyüklüğüne bağlı olarak NATO Irak misyonunun aktif rol alması talebinden söz ediliyor. Bu gidişle, kısa vadede olacak olan ya Türkiye’nin 2019 askeri operasyonu sırasında olduğu gibi ya da Hasekê cezaevi benzeri bir dizi saldırlar sayesinde fırsatını bulan tutukluların kaçması ve aramıza karışmasıdır. Bu konuda net ve kesin bir çözüm beklemek şu aşamada gerçekçi görünmüyor.
"KÜRTLER ŞİDDET VE TERÖR SARMALINA TESLİM EDİLDİ"
IŞİD ile Mücadele Küresel Koalisyonunun, şimdiye kadar verdiği mücadeleyi nasıl değerlendirmek lazım?
Her şeyden önce bu koalisyonun gönülsüz ve zoraki oluştuğunu hatırlamak yerinde olur. Dolayısıyla, gecikmiş ve sınırlı bir müdahale gücü olarak ortaya çıktı. Buna rağmen, kağıt üstünde de olsa Koalisyona 84 ülke katıldı. Fakat aktif olarak görev yapan ülkelerin sayısı başta ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya olmak üzere bir elin parmaklarını geçmedi. Ve günün sonunda Koalisyon güçlerinin de teslim ettiği üzere, IŞİD’e karşı mücadelede sağlanan görece başarının asıl sahibi ise sahada IŞİD’i yenme becerisi gösteren Kürtler oldu.
Sonuçta askeri alanda, deyim yerindeyse, Kürtlerin sırtından başarı elde eden Koalisyon siyasi alanda ne yaptı diye bakılacak olursa, ki Koalisyonun görev tanımında IŞİD’den kurtarılan bölgelerde istikrarın sağlanması da vardır: IŞİD’i ortaya çıkaran şiddet ve kaos koşulları sürüyor. Hem Irak hem Suriye’de istikrar ve düzen hâlâ sağlanamadı. Üstelik hem Irak hem Suriye sahasında IŞİD’den özgürleştirilen alanlarda Kürtler eliyle sağlanan güvenlik de berhava oldu. Bu arada, IŞİD’le mücadelenin adeta ‘kahramanı’ ilan edilen Kürtlerin hiçbir siyasi beklentileri karşılanmadığı gibi, Kürtler de şiddet ve terör sarmalına teslim edildi.
En son arka arkaya yayımlanan raporlarda da ortaya konulduğu üzere, Koalisyon hava saldırılarının bile isteye yüzlerce sivilin hayatını hedef aldığı da gözönünde tutulacak olursa… IŞİD ile Mücadele Küresel Koalisyonu, uluslararası toplumun oldukça kirli ve yüklü askeri müdahale bagajına eklenen bir başka başarısızlık hikayesidir denilebilir.
Evrensel'i Takip Et