Türkiye’de kanser olmak | Böyle bir sistem bizi iyileştirir mi?
Bugün 4 Şubat Dünya Kanser Günü. 3 kanser hastası ve TTB Merkez Konseyi Üyesi, Onkolog Halis Yerlikaya'nın anlattıkları hastalığın yanı sıra pek çok soruna işaret ediyor.
Fotoğraf: PDpics/Pixabay
Zeliş IRMAK
İstanbul
Kanser… Yayımlanan, yayımlanmayan kanser istatistikleri, eksik bilgiler… İstatistiklerde yer alan ya da almayan insanlar, birer can. Onlar ne yaşıyor? Kanser hastalarının anlattıkları çok çarpıcı. Ağır bir hastalığın getirdiği psikolojik zorluğun yanında örneğin kanı bile parayla satın almak zorunda kalmak, hasta ziyaretine gelenin yastık altına sıkıştırdığı parayla tedavi olmaya çalışmak… Kanser olmak yoksullaşmaya denk düşmek demek. Ya da bir küçük işverenin, “rakiplerim beni bankalara şikayet eder” korkusuyla kanser olduğunu paylaşmaya izin vermeyen bir acımasız düzen… Bu ağır hastalıkla mücadele edenlerin anlattıkları, pek çok şeye işaret ediyor.
3 kanser hastası ve TTB Merkez Konseyi Üyesi, Onkolog Halis Yerlikaya; kanseri anlattı.
“BÖYLE BİR SİSTEM BİZİ İYİLEŞTİRİR Mİ?”
Bir öğretmen. Kırklı yaşlarının başında… 18 yaşındaki kuzenini kanser nedeniyle yitirdikten birkaç yıl sonra kendisinin de kanser olduğunu öğreniyor. “Topluma kızgınım” diyerek başlıyor cümlesine: “İnsanların bu kadar anlayışsız olduklarını bu süreçte anladım. Bu yüzden de adımı vermek istemiyorum, insanlar zaten acıyarak bakıyorlar öğrenince.”
Kanser olduğunu ilk öğrendiğinde kabul etmesi uzun sürüyor, tedaviye ikna olması biraz zaman alıyor. Bu sebeple hastalığı ilerliyor. Umutsuzluk hakim hayatına, “Karanlık bir kuyuda ne yapacağını bilemediğin bir halde oluyorsun” diyerek yaşadığı süreci anlatmaya çalışıyor.
Sorunlardan bahsederken pandemide tanık olduklarını şöyle anlatıyor: Diyarbakır onkoloji hastanesinin daracık bir koridoru var. Pandemi sürecinde hepimiz dip dibeydik. Tuvaletleri yeterince temiz değil. Bence pandemide gözden çıkarıldık biz.
Hastalara ve tüm topluma karşı kanser konusunda bilgilendirmenin az ve yetersiz olduğunu düşünüyor. “Sağlıklı olmak istiyorum bunun yolu neden bulunmuyor?” sorusunun cevabını bulamadığını anlatıyor.
Psikolojik olarak yaşadığı sorunlara ek bir de ekonomik zorluklar var: Her ay yaptırmam gereken ilacın en düşük dozu 350 TL, en yüksek dozu 1500 TL’ye yakın. Kemoterapi odasına Ziraat Bankası gibi baktım. Sırtımızdan dünya kadar para kazanıyorlar. Bu süreçte en çok duyduğum cümle ‘Sen yaşamayı istemiyor musun?’ oluyor. Ben yaşamak istiyorum elbette ama peki böyle bir sistem bizi iyileştirir mi?
“Türkiye’de kanser olmak nedir?” sorusuna verdiği yanıt ise tüm gerçekliğiyle umutsuzluğunu ortaya koyuyor: Yalnızlık ve karanlık. Eşiniz dostunuz yanınızda sizinle ilgileniyor ama yine de yalnızsınız.
“BU KADAR PARA HARCAMAK ZORUMA GİDİYOR”
38 yaşında rektum kanseri atlatmış kişiyle konuşurken ise baştan sona umut dolu olduğuna tanık oluyoruz. Hızlı hızlı ve coşkuyla konuşuyor, ilk cümlesine de “Bu hastalıkta moralin ve doktora güvenin çok önemli olduğunu anladım” diyerek başlıyor.
Kanser teşhisi konduktan ve tedavisi başladıktan sonra en çok şaşırdığı şey ise Türkiye’de sağlık sisteminin halini ortaya koyuyor: Hastaneye gidince, eczaneye gidince en çok zor gelen, para alınıyor olmasıydı. Ben ağır ve uzun süreli tedavisi olan bir hastalık geçiriyorum, bunun için bu kadar paralar harcamak zoruma gidiyor.
Çok şükür cümleleri eşliğinde hastalığı atlattığını daha geçen ay yaptırdığı son tahlillerinin temiz çıktığını anlatırken Doktor Halis Yerlikaya’nın adını mutlaka yazmamızı istiyor. “Doktorun güven vermesi çok önemli, ben şanslıydım” diyor.
Tedavi sürecinde ise başına gelen en ilginç olayı şöyle anlatıyor: Bitkilerden, otlardan ilaç yaptığını iddia eden, buralardan para kazanan çok insanla tanıştım. Doktora değil hocalara gitmemi öğütleyen insanlar oldu. Bu bilim dışı yöntemlerin adeta bir sektör haline geldiğini gördüm.
Haberde adının yer almamasının nedeni ise bizi en çok şaşırtan konu oldu: “Adımı vermek istemiyorum çünkü bu iş hayatımda benim iş kaybetmeme neden olabilir. İnşaat işleri yapıyorum ben, eğer kanser olduğum duyulursa bana ihale vermezler, bana ölecek gözüyle bakarlar diye ben herkesten sakladım hastalığımı da tedavimi de.
“Türkiye’de kanser olmak ne demek” sorusunun cevabı onun için kesinlikle “umut etmek.” Deneyimlerini paylaşabileceğini ve isteyen kanser hastasıyla görüşüp moral verebileceğini sözlerine ekleyip aynı coşkuyla sohbetimizi sonlandırıyor.
“DONÖR İÇİN UMUT ETMİŞTİK”
Özellikle kanser hastalığında tüm aile ve çevre bu süreçten etkileniyor. Hasta kadar ailesi de mücadeleye başlıyor.
Sevim hanım onlardan biri. Kızı Şilan 17 yaşında lösemiye yakalanıyor. 5 yıl kanser tedavisi görüyor, 23 yaşında hayatını kaybediyor. Sevim hanım aileler için zorluklardan bir tanesinin prosedürler olduğunu anlatıyor: Hastanelerde prosedürler, evraklar çok. Aileler tüm zorlukların yanında bunlarla da uğraşmak zorunda kalıyor. Çok zaman harcanıyor evrak işlerine. Evrakta tek bir nokta eksik olsa her şey çöp oluyor.
Lösemide yaşadıkları zorluklarından biri de kan bulmak. “Kan lazım olduğu zaman karşılığında hep ya kan istendi ya para” diyen Sevim hanım bir gecesini şöyle anlatıyor: Gece yarısı kızıma kan lazım olmuştu. Gece kimi bulup kan isterim, 2012 yılıydı, daha o yılda 350 TL parayla kan satın almıştım.
Sevim hanım, “Akrabalar geliyordu yastığın altına para sıkıştırıyordu. Başka türlü nasıl yetişecektik? İnsanlar bu süreçlerde ellerinde avuçlarında olanı satmak zorunda kalıyor, evlerini satıyorlar” diyerek bu sürecin ekonomik olarak da zor bir süreç olduğuna değiniyor.
Sevim hanıma göre Türkiye’de kanser hastalarının tedavisi kolaylaştırılmıyor, hastalar hor kullanılıyor. “Türkiye’de kanser olmak ne demek” sorusuna ise “ölmek” diyor.
Donör prosedürlerinin de hastanın sürecini olumsuz etkilediğini söyleyen Sevim hanım yaşadıklarını şöyle anlatıyor: Donör prosedürü yeniden gözden geçirilmeli. Benim kızıma donör bulunduğu söylenmişti, umutlanmıştık ama naklimize 2 gün kala donörün vazgeçtiği söylendi. Bu kadar kolay olmamalı. Umut etmiştik…
“TEDAVİ İLE BİRLİKTE YOKSULLAŞMA DA BAŞLIYOR”
Görüşüne başvurduğumuz Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey Üyesi Halis Yerlikaya da özellikle onkolojide hekimle hasta arasında gelişecek güvenin çok önemli olduğunu vurguluyor.
Yerlikaya, bütün kanser hastalarına özel hastane, devlet fark etmeksizin tedavi ücretsiz uygulanıyor diye yanlış bir algı olduğunu anlatıyor. Maalesef bu doğru değil. Yerlikaya, “Kanser hastaları tedavi süreci başlayınca beraberinde yoksullaşmayı da yaşıyorlar” diyor.
Özellikle üniversite hastanelerindeki politikalar, liyakatsiz atamalar, kadrolaşmalar, kamudaki mobbing, iş yoğunluğu, çalışma ortamının güvensizliği gibi pek çok sorunun çok sayıda nitelikli doktorun özel hastanelere gitmesine sebep olduğuna dikkat çekiyor. “İşlemeyen sağlık sistemi nedeniyle hastalar açısından özele mecbur kalma hali de var. Türkiye’de bazı tedaviler geri ödeme kapsamında değil çünkü” diyor Yerlikaya.
“HEKİMLERİN TEDAVİ SAATLERİNİN YARISI DOĞRU BİLİNEN YANLIŞ BİLGİLERİ DÜZELTMEKLE GEÇİYOR”
Kanser tedavisinde multidisipliner sürecin yürütülmesinin bir gereklilik olduğunu hatırlatan Yerlikaya, “Farklı branşlardan hekimlerin bir araya gelerek, hastanın durumuyla ilgili çalışmalarını beraber değerlendirmeleri gerekiyor. Ama çoğu hastanede süreç böyle işlemiyor” diyor.
Yerlikaya, hastalar açısından zor bir süreç olduğu kadar hekimler açısından da zorlu bir süreç olduğunun altını çiziyor: “Hekimler üzerinde çok fazla iş yükü var. Üstelik kanserle ilgili ne yazık ki fazla kafa karışıklığı ve yanlış bilgi var toplumda. Sanki bir tedavi yöntemi varmış da hekim onu uygulamıyormuş gibi davranılabiliyor. Biz hekimlerin tedavi saatlerinin yarısı doğru bilinen yanlış bilgileri düzeltmekle geçiyor. Bazı tedavilerin geri ödeme kapsamında olmaması biz hekimleri de zorluyor. Hastaya olabileceği tedavileri anlatırken ama paran varsa demek zorunda kalmak gerçekten zor.”
Türkiye’de bölgeler arasında da kanserde eşitsizlik olduğunu söyleyen Yerlikaya, “Doğu güneydoğuda kanser taramaları için daha fazla çaba harcanması gerekiyor. Ana dilde sağlığın önemi bir kez daha anlaşılıyor” diyor.
“KANSER HASTALARI PANDEMİDE MAĞDUR OLDU”
Pandemi sürecine de değinen Yerlikaya, Kovid-19’un hastanelerde karşılanması nedeniyle çok sıkıntılar yaşandığını anlatıyor: Kanser ameliyatları yapılamadı, planların geciktiği oldu. Sağlığa erişimle ilgili ciddi sorunlar yaşandı. Tanılarda geç kalındı. Pandemi döneminde kanser taramalarında yüzde 90’a yakın azalma yaşandı. Kanser hastaları pandemide mağdur oldu. Pandemide bir kez daha gördük ki Türkiye’de sağlık sistemi tıkanmış durumda.
KANSER İSTATİSTİĞİ 2017’DE KALDI
Türk Tabipleri Birliği raporlarına göre kanser, tüm dünyada önde gelen ölüm nedenleri arasında. Kardiyovasküler hastalıklardan sonra ikinci ölüm nedeni olup 2018’de tahmini 9,6 milyon ölüme neden olmuştur.Kansere bağlı ölümler, her altı ölümden birini oluşturmakta. Türkiye’de de kanser sıklığıdünyanın gelişmekte olan/geri bırakılmış ülkeleriyle benzerlikler göstermekte.
Sağlık Bakanlığı 2017 kanser istatistiklerini 2021 yılında yayımladı. 2017 istatistiğine göre kanser teşhisi konan kişi sayısını belirtmek bize tabloyu göstermek için yardımcı olmayacaktır.
Dolayısıyla şu verileri paylaşabiliriz:
- 2017 istatistiğine göre erkeklerde en sık görülen kanserler akciğer ve prostat kanseri
- Kadınlarda en sık görülen meme kanseri, her 4 kadın kanserinden birisi olmaya devam etmekte
- Hem erkeklerde hem de kadınlarda bağırsak (kolorektal) kanseri üçüncü en sık görülen kanser türü
- Çocukluk çağı kanserlerinde ise lösemi en sık görülen kanser türü.
En son 2017'nin kanser istatistiğini yayımlayan Sağlık Bakanlığının kanser istatistikleri raporlarında “Düzenli ve güvenilir ‘ölüm ve ölüm nedeni istatistikleri’ sağlık planlaması ve önceliklerin belirlenmesi için önemlidir” uyarısı yer alıyor. Bu vesileyle TÜİK’in halen 2020 ölüm istatistiklerini yayımladığını da hatırlatalım.