5 Şubat 2022 23:22
/
Güncelleme: 6 Şubat 2022 01:53

AKP döneminde ‘avcı’ ve ‘sanatçı’ ilişkisi

İsmail Afacan, AKP döneminde muhalif sanatçılara uygulanan "düşman hukuku"nu yazdı.

AKP döneminde ‘avcı’ ve ‘sanatçı’ ilişkisi

Müjdat Gezen, Metin Akpınar, Genco Erkal (Fotoğraf: DHA), Mehmet Ali Alabora | (Fotoğraf: Wikimedia Commons, CC-BY-SA 3.0)  

İsmail AFACAN

AKP, yandaş olmayan sanatçıları iktidarı boyunca düşman gibi gördü.

Özellikle iktidarın politikalarını sorgulayan ve eleştiren sanatçılara yönelik “düşman hukuku” devreye sokuldu. “Tazminat davaları”, “devlet olanaklarından izolasyon”, “hedef gösterme”, “cumhurbaşkanına hakaret davaları” ve “linç kampanyaları”... Hepsi bu yolda birer araç oldu.

Bu yöntemlerin nasıl kullandığını örnekleriyle tartışmakta yarar var.

TAZMİNAT DAVALARI

Recep Tayyip Erdoğan’ın muhalif sanatçıları dize getirmek için kullandığı bilindik yöntemlerden…

AKP iktidarının ilk yıllarıydı. 

Yıl 2004…

Cumhuriyet Gazetesi Karikatüristi Musa Kart 9 Mayıs 2004’te çizdiği karikatürde imam hatip liselerini ip yumağı, Erdoğan’ı da ip yumağına dolanmış kedi olarak tasvir etmişti. 

Erdoğan durur mu? Tazminat davasını patlatmıştı. Davayı kazandı fakat karar Yargıtay tarafından bozuldu.

Penguen, 24 Şubat 2005 tarihli sayısında Erdoğan’ı fil, zürafa, maymun, deve, kurbağa, yılan, inek ve ördek şeklinde tasvir etti. Birçok karikatüristin imza attığı karikatüre “Tayyipler Âlemi” adı verildi.

Karikatüristlerin amacı Musa Kart’la dayanışma göstermekti.

Erdoğan hızını alamadı.

Karikatürün yayımlanmasının ardından Erdoğan tarafından Penguen ve Karikatürist Erdil Yaşaroğlu aleyhine 40 bin liralık tazminat davası açıldı.

Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi davanın reddine karar verdi.  

16 yıl öncesinden bahsediyoruz.

Sonradan FETÖ olacak ‘Hizmet Hareketi’yle ile evlilikleri mutlu ve mesut bir şekilde devam ediyordu. Liberaller ülkeye AKP’yle demokrasi getireceklerine inanıyordu.

Tarih değil, bu yöntem tekerrürden ibaret… Erdoğan iktidarı boyunca sıklıkla bu davaların benzerini gördük.

Hatta 6 Temmuz 2018’de ODTÜ mezuniyet töreninde bir öğrenci grubu “Tayyipler Âlemi” karikatürünü pankartına taşıdı. “Cumhurbaşkanına hakaret” gerekçesiyle soruşturma başlatıldı. Öğrenciler gözaltına alındı ve tutuklandı. Tutuklu yargılamaya yapılan itirazla öğrenciler serbest bırakıldılar.

Erdoğan’ın “tazminat davaları”…

Davaların hemen hepsi yüksek meblağda para cezası talebiyle açıldı. İlla “Küçük düşürüldüğünü” hissediyorsa, sembolik bir rakamla da dava açabilirdi. 

Her şeyi para olarak gören, insanları ekonomik olarak sıkıştırdığında onları susturabileceğini düşünen iktidardan beklenen tam da budur.

Türkiye tarihinde pek çok karikatürist siyasileri, Erdoğan’ı karikatürlerine taşıdıklarından çok daha sert biçimde çizmişlerdi. Hem de homofobik ve cinsiyetçi bir tarzla…

AKP’nin demokratlığı eleştiriler kendine gelene kadar…

CUMHURBAŞKANINA HAKARET DAVALARI

Sanatçıların yargılandığı en popüler dava… 

Adalet Bakanlığı verilerine göre Cumhurbaşkanı Erdoğan döneminde “cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla açılan toplam soruşturma sayısı 160 bini aştı. 3 bin 500’den fazla kişiye hapis cezası verildi. Bundan sanatçılar da payını aldı.

Kimler yok ki aralarında…

Metin Akpınar, Müjdat Gezen, Genco Erkal, Zuhal Olcay, Nilüfer Aydan…

Ülke sinemasının ve tiyatrosunun yüz akı isimlerine mahkeme koridorları reva görüldü. 

Birçok sanatçı yargılanmaya devam ediyor.

Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’e açılan davayı hatırlayalım.

Uğur Dündar tarafından sunulan Halk Arenası programına konuk olan Akpınar, “demokrasinin önemine”, “faşizm tehlikesine”, “toplumsal altüst oluşlarda yaşanabilecek gerilimlere” dikkat çekmişti. Programın diğer konuğu Gezen ise “Recep Tayyip Erdoğan’ın kimsenin vatanseverliğini sınayamayacağını” dile getirmişti. 

Açılan davada iki sanatçının Erdoğan’a “darbe” ve “ölüm tehdidinde” bulunduğu iddia edildi.

Akıl sınırlarını zorlayan iddianameler düşünce ve ifade özgürlüğüne gölge düşürmeye devam ediyor.

HEDEF GÖSTERME… 

İktidarın politikalarını eleştiriyorsanız, toplumsal mücadelelere destek veriyorsanız, sevilen ve muhalif bir sanatçıysanız… Yargısı, polisi, medyasıyla iktidarın hedefindesiniz demektir.

Temel yaklaşım ‘Çamur at izi kalsın’dır.

Mehmet Ali Alabora…

Alabora, Gezi direnişine destek veren sanatçılardandı.

30 Mayıs 2013’te Twitter’da şu ifadeleri kullanmıştı: “Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı? Hadi gel. #direngeziparkı” 

İktidar temsilcileri, medyası ve sosyal medya trolleriyle taarruza geçti.    

Yeni Şafak gazetesi 10 Haziran 2013’te “Bu ne tesadüf” başlıklı haberiyle soğuk savaş gazeteciliğini devreye soktu. Bir gün sonra “Mi Minör’ü ABD’liler çok beğendi” haberini yaptı.

Tiyatro oyununda “Gezi direnişinin provasını” yaptığı “sivil bir darbe” hazırlığı içinde olduğu iddia edildi. Alabora’nın sözcükleri çarpıtılmakla kalmadı, uydurma haberlerle Alabora’ya itibar suikastı yapıldı.   

Dönemin Başbakanı Erdoğan, 15 Haziran 2013’te Sincan Pazar Yeri’nde düzenlenen “Milli İradeye Saygı Mitingi”nde “Bir sanatçı çıkıp diyor ki, ‘Mesele Gezi Parkı değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı?​’ sana bunun hesabını soracağız” diyerek hedef gösterdi.  

Yeni Şafak 21 Haziran 2013’te “Mi Minör’den Önce Londra ve Mısır Turu” başlıklı haberi yayımladı.

Medya ve iktidar iş birliğiyle yapılan hedef göstermeler sonucunda Alabora yurt dışına çıkmak zorunda kaldı.  

Yetmedi…

2018 yılında uydurma haberler üzerinden iddianameler hazırlandı ve “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs”ten yargılandı.

Erdoğan’ın tabiriyle, hesap soruluyordu! 

Alabora’nın “suçu” ise Gezi eylemlerine destek vermesiydi, halkı demokratik haklarını kullanması ve ülkesine sahip çıkması için çağrı yapmasıydı. 

Erdoğan’a muhalifsen “dış güçsün”, hak ve özgürlüklerin için sokağa çıkıyorsan “darbecisin”…

“Kendine Özgür Ülke Pinima”da geçen “Mi Minor” oyununun basın bültenindeki şu sözleri tekrar hatırlayalım: “Pinima her şeye başkanın karar verdiği, demokrasiyle yönetilen bir ülkedir. Yakışıklı, akıllı ve gece gündüz uykusuz kalarak halkı için neyin doğru neyin yanlış olduğunu düşünen başkan seçimlere katılacak iki partinin de başkan adayıdır. Pinima’da düşünmenize gerek yoktur, ama isterseniz düşünce özgürlüğü satın alabilirsiniz. Pinima’da tek tehlike uzaylılardır. Pinima halkı en çok uzaylılardan korkar çünkü uzaylılar akılları ele geçirebilir.”

Oyunda ne “Gezi” ne de “darbe” provası vardı.

Otoriterleşen bir iktidarı anlatıyordu. Tek adam diktasının nasıl olabileceğinin portresini çiziyordu.

Erdoğan, oyunda anlatılanları tüm yurtta sahnelemeye devam ediyor.

DEVLET OLANAKLARINDAN İZOLASYON…

AKP iktidarı, muhalif sanatçıları, onların eserlerini istikrarlı olarak kamusal alandan tasfiye etmeye çalıştı.

Kamu kuruluşlarının sahneleri tiyatro oyunlarına ve müzisyenlere kapatıldı.

Kraldan çok kralcı valiler ve kaymakamlar birçok oyunun sahnelenmesini yasakladı.

Devlet tarafından “müzisyenlere destek” iddiasıyla düzenlenen etkinliklerde muhalif sanatçılara yer verilmedi. Bakınız “Cumhurbaşkanlığı Yeditepe Konserleri”…

Türkiye’nin dünyaca tanınan Piyanisti Fazıl Say’a yapılan izolasyondan bahsedelim.

Tek suçu Erdoğan gibi düşünmemek…

Bunu da çeşitli platformlarda ifade etmek… 

Elbette sanatçılar eleştirilemez değildir ama görüşlerinden ötürü sanatını icra edemez hale getiriyorsanız sorun buradadır.

Neler mi yapıldı Say’a…

2013’te Twitter üzerinden paylaştığı Ömer Hayyam rubaisinde “Dini değerleri alenen aşağıladığı” iddia edildi, davada suçlu bulundu. Mahkeme, 10 ay hapis cezasına çarptırdığı Say hakkındaki hükmü beş yıl süreyle erteledi.

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından orta öğretim müzik dersi taslağından çıkarıldı.

Yaptığı her muhalif açıklamadan sonra AKP’li trollerin hedefi oldu. 

Fazıl Say, 2018 yılında Instagram’dan yaptığı açıklamada “Sanatımı tüm dünyada olduğu gibi kendi ülkemde de icra etmek istiyorum” demişti.

Sadece bazı belediyelerde konser imkanı bulduğunu dikkat çeken Say, “Benimle konser organizasyonu için çalışan bir belediye suç mu işlemiş olur?​” diye sormuştu.

Üniversitelerden davet almadığını vurgulayan Say, “Üniversitelerde tekrar konserler vermek istiyorum. Gençlerle buluşamıyorum” ifadelerini kullanmıştı.

Tüm bunlara rağmen geçtiğimiz yıllarda Erdoğan ve Say arasında buluşma gerçekleşmişti.

Ocak 2019’da Erdoğan, Say’ın konserine gitti.  

Say konser sonrası yaptığı açıklamada “Erdoğan saygı ile konserime geldi, bununla kalmadı, tüm kabinesini ve ABD senatörü misafirini de getirdi. Ülkemizde kültürün sanatın özgür olması, toplumsal uzlaşıların umut ışığı yakması gerekmekte. Ben özgürlükçüyüm. Özgürce yaşayabilmeliyiz. Birbirimizi anlayabilmeli, dostluk eli uzatabilmeliyiz” demişti.  

Say’ın atladığı bir nokta vardı. AKP iktidarı sanatçılarla hiçbir zaman eşitler ilişkisi içine girmedi. Hatalarından ders çıkarmadı, öz eleştiri vermedi… Onlarla çıkarları doğrultusunda ilişki kurdu. Sanata ve sanatçıya her zaman tepeden baktı. Onlardan teslimiyet bekledi.

Say bu çizgiye düşmedi ve düşmediği için Cumhur İttifakının hâlâ hedefinde… Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, geçen ay Say hakkında şunları söylemişti: “Maalesef ülkemizde, ürettiği sanat eserleriyle ve sanatıyla gündeme giremeyen kimi sanatçılar, siyasi duruşları, siyasi görüşleri ve kör ideolojileri ile gündeme gelmeye çalışıyorlar. Anlaşılan o ki sanatıyla gündeme gelemeyen Fazıl Say, CHP borazanlığı, Ak Parti ve MHP karşıtlığı ile gündem oluyor.”

LİNÇ KAMPANYASI

Hafızalarımızda taze… Üzerinden çok geçmedi… Sezen Aksu…

2017’de yayımlanan “Şahane Bir Şey Yaşamak” şarkısındaki “Selam söyleyin o cahil / Havva ile Ademe” dizeleri nedeniyle Yeni Şafak gazetesi tarafından yıllar sonra ‘keşfedilerek’ hedef gösterildi.

Mehmet Ali Alabora meselesindeki gibi…  

Şarkının çıkışının üzerinden çok uzun süre geçmesine rağmen Aksu’ya sosyal medyada linç kampanyası başlatıldı.

Milli Beka Hareketi Genel Başkanı Murat Şahin ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ağır ifadelerle Aksu’yu hedef gösterdi.

Bu kampanyanın zirvesi ise Recep Tayyip Erdoğan’ın “Dilini kopartırız” açıklamasıydı.

Aksu ise kaleme aldığı “Avcı” isimli şarkıyla Erdoğan’a yanıt verdi.

Toplumsal muhalefetin örgütlediği dayanışma, Erdoğan’ı geri adım atmak zorunda bıraktı.

Aksu’ya yapılan linç kampanyası kültür hayatımıza kara leke olarak yazıldı.

***

Erdoğan, “Türkiye, bizim dönemimizde sadece siyasette, ekonomide, savunmada değil, kültür, sanat, müzik, edebiyatta da prangalarından kurtulmuştur” demişti.

AKP iktidarı döneminde prangalardan kurtulmak bir yana, ülkemizde kültür sanat sermayeye daha da bağımlı hale getirildi.

Pandemi nedeniyle yayıncılıktan özel tiyatrolara kadar birçok sektörde sanat emekçileri belini doğrultabilmiş değil.

Halk ile sanat arasındaki (ekonomik ve kültürel nedenlerle) uçurum giderek büyüdü.

Yukarıda saydığımız uygulamalar otosansürü derinleştirdi.

AKP, iktidarı boyunca sanatçılara “avcı” gibi yaklaştı.

Kendine muhalif olan sanatçıları av olarak gördü.

Sezen Aksu’nun ifadesiyle:

“Kim yolcu kim hancı

Dur bakalım…”

*Haftaya AKP iktidarının “düşman hukuku”na karşı oluşan tepkileri, sanatçıların örgütlenme sorunlarını, halk ve sanatçı ilişkisini tartışacağız.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et