Sıfırın altında naylon terlikle umut yolcuğu; Tek isteğimiz iyi bir yaşam
Akademisyen, sendika ve siyasi parti temsilcilerinden oluşan bir heyet İstanbul’dan 19 mültecinin yaşamını yitirdiği Edirne’ye gitti. Heyete eşlik eden Eylem Nazlıer izlenimlerini aktardı.
Eylem NAZLIER
İstanbul
Ali ve Yasir... Biri 13 yaşında diğeri 22’sinde. Pakistanlılar. Soğuk havaya rağmen Edirne’den Yunanistan’a gitmek için bekliyorlar, derme çatma bir çadırda. Ali’nin ayağında naylon bir terlik… Yasir’in elinde bir dövme, sevdiğinin ismi yazılı… Türkiye’de yaşam umutları tükendikçe, sınırın umut olduğu iki kişi, biri çocuk. Biri henüz çıkmış çocukluktan… Dün gece yeniden denediler sınırı geçmeyi. Hayat yolculuklarının son bulması pahasına…
AB, YUNANİSTAN, TÜRKİYE… HEPSİNİN SORUMLULUĞU VAR
Yer Edirne’nin İpsala ilçesi Paşaköy Mandakoru mevkii. Yerde yatan 19 cansız beden, mültecilere ait. Olaydan sonra akademisyen, sendika ve siyasi parti temsilcilerinden oluşan bir heyetle İstanbul’dan Edirne’ye doğru yola çıkıyoruz.
İlk durağımız Keşan’da bulunan Emekli Öğretmenler Lokali… DİSK Yönetim Kurulu Üyesi, Mülteciler Dairesi Başkanı Seyit Aslan, konuşuyor. Yakılarak katledilen, evlerinde uyurken öldürülen, polis kurşunuyla öldürülen mültecileri hatırlatıyor Aslan ve ekliyor: “Türkiye'de özellikle ırkçı, şoven kışkırtmalar sonucunda göçmenlerin can güvenliği ne yazık ki yok. Sınırda yaşanan 19 göçmenin donarak hayatını kaybetmesi göçmenlerin yaşamış olduğu sorunların ne kadar ağır olduğunu bize gösteriyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Yunanistan ve AB'yi sorumlu tutuyor, Yunanistan Türkiye’yi. Hem AB hem Yunanistan hem Türkiye; aslında Ortadoğu'da paylaşım savaşlarına neden olanların ortak payı var.”
GÖÇMENLER HEM SİYASİ KOZ HEM UCUZ İŞ GÜCÜ
Heyette Göç Araştırma Derneğinden Doçent Doktor Didem Danış da var. O alıyor sözü.
“Türkiye'nin göç politikalarında temel mesele AB ile ilişkiler. Avrupa'nın da hedefi çok net. AB topraklarına girecek olan göçü engellemek. Sadece bugün değil 20 yıldır ana hedefi bu. Özellikle düzensiz göçü sınırlamak. Türkiye’nin göçmenlerle ilgili politikasında iki temel amaç var: Göçmen meselesini AB’ye karşı siyasi ve diplomatik araç olarak, koz olarak kullanmak. Kayıtsız göçmenleri Türkiye'de ucuz iş gücü -belgesiz göçmen olmalarından dolayı her türlü sömürüye açık bir yedek iş gücü- olarak onları hazır tutmak.”
MÜLTECİLERİN TÜRKİYE’DE YAŞAMA UMUDU TÜKENDİKÇE, UMUDU SINIRA BAĞLIYOR
Peki göçmenler neden canları pahasına da olsa Türkiye’den gitmenin yollarını arıyor? Bu sorunun yanıtı Göç Araştırma Derneğinden Doktor Sibel Karadağ ve Emek Partisi Göç Bürosundan Neslihan Karyemez yanıt veriyor.
Sibel Karadağ, Türkiye'deki ekonomik krizin 2018 yılından itibaren derinleştiğinin altını çizerek başladığı sözlerine şöyle devam ediyor: “Türkiye'de daha uzun süre kalmayı planlayan göçmenler de bu nedenle Avrupa'ya geçmek için daha istekli olduğunu görüyoruz. Aslında bir umutları kalmadığını görüyoruz. Umut tükendikçe Edirne’ye olan göç hareketi de arttı.”
Neslihan Karyemez de biraz daha detaylandırıyor durumu: “Her gün çarşı pazara gelen zamlar, işsizliğin arttığı, özellikle pandemi dönemini ile kayıt dışı çalışma yoğunlaştı… Dahası insanların bu dönemde evlerine kapandı, kiralarını-faturalarını ödeyemez duruma düştüler ve dahası ekmeğe dahi muhtaç hale geldiler. Buna bir de ırkçılık ve ötekileştirme de eklenince yaşamını kaybedeceğini, geri gönderileceğini bile bile bir umutla yola çıktı mülteciler, her geçen gün de sayı artıyor. Yani burada umut tükendikçe, sınır umut olmaya başladı…”
ÖLMELERİ GÜNDEM DAHİ OLMUYOR…
Açıklamaların ardından İpsala sınır kapısının hemen yanında olan Paşaköy Mandakoru Mevkisi’ne doğru yola çıkıyoruz. Yollar çamur içinde, araçla gitmek olanaksız. Bata-çıka yürüyerek ilerliyoruz. Bize eşlik eden vatandaşlar 19 mültecinin ölümünün gündem olduğunu, ancak aslında her gün ölümlerin yaşandığını ve bunların gündem dahi olmadığını anlatıyor.
Sınırda bir açıklama daha yapılıyor: "AB ve Türkiye hükümeti arasındaki, göçmenleri siyasi destek ve ekonomik pazarlık konusu yapan anlaşmalar bu geri itmelere meşruiyet oluşturuyor. Aynı zamanda ülkemizi siyasi pazarlıklarla bir göçmen idare merkezi haline getiren bu anlaşmalar iptal edilmelidir. Türkiye’deki göç alanındaki sivil toplum kuruluşlarının, göç alanında çalışan ulusal, uluslararası pek çok aktörün duyarlılığı artırılması gerekiyor. Söz konusu olan insanların hayatları, en temel insan hakkı olan yaşam hakkı. Yaşam hakkı ve hareket hakkı esastır."
NAYLON TERLİKLE ÇIKILAN UMUT YOLCULUĞU
Bir sonraki durağımız İpsala’ya bağlı Sarıcali köyü. Burada köy muhtarıyla görüşüyoruz. Muhtarlardan biri mültecilerin İstanbul’dan Edirne’ye 2 bin 500 liraya geldiklerini söylüyor.
Biz muhtarlarla konuşurken iki mülteci dikkatimi çekiyor. Oturduğumuz kahvenin lavabosunu kullanıyorlar, marketten alışveriş yapıyorlar. Heyette yer alan uzmanlar çocuların yanına gidiyor. Çok ürkekler… Biraz sohbet ettikten sonra yanımıza geliyorlar çocuklarla birlikte. Birinin ayağında sadece naylon terlik… Elleri çekiyor dikkatimi önce, soğuktan yara olmuş, kabuk bağlamış, üst-başları perişan. Biri Ali, 13’ünde. Diğeri Yasir 22 yaşında. Akrabalar. Pakistan’da başlamış umut yolculuğu. Bir yıl olmuş Türkiye’ye geleli. İki gündür de Edirne’deler, köye bir hayli uzakta, bir çadırda 25 kişi kalıyorlar. ‘Tek umutları Avrupa ve orada iyi bir yaşam’. Yasir’in elindeki kalp ritmi dövmesi ve üstünde yazan isim dikkatimi çekiyor, soruyorum: “Sevdiğimin ismi” diyor.
BİTMEYEN YOLCULUK!
Son durağımız Ali ve Yasir’in de kaldığı yer. Derme çatma, gecekondu ile çadır arası bir yer, iki odalı. Pakistan, Bangledeş, Eritre, Etiyopya gibi ülkelerden 1’i kadın 25 kişi… En küçükleri 13, en büyükleri 37’sinde henüz. Umut yolculuğuna çıkmak için havanın kararmasını bekliyorlar. Aralarında Türkçe bilen az. İçeride küçük bir soba, menemen yapmışlar… Paylaşmak istiyorlar bizimle. Yorgunlukları yüzlerinden okunuyor, ama umutlular… Öyle söylüyorlar yani: “Avrupa’ya gideceğiz bu sefer. Hepsinin sırt çantası hazırda bekliyor, ıslanmış ayakkabıları, elbiseleri güneşe serilmiş.
Doğu Afrika’nın kuzeyinde yer alan Eritre’den gelen iki kişi ile konuşuyoruz.
Biri sosyoloji diğeri İngiliz Dili Edebiyatı mezunu. “Eritre’deki siyasi atmosfer dolayısıyla göç etmek zorunda kaldık” diyorlar. Askerlik yapmadıkları için pasaportları yok. Biri Elitre’den Sudan’a geçtiğini, orada 6 ay kaldıktan sonra 6 bin 500 dolar ödeyerek Türkiye’ye geldiğini anlatıyor. Bu üçüncü denemesi. Her denemede Yunanistan'da kıyafetleri, parası, telefonlarını alınıp geri gönderilmiş. Diğeri 2017’de ayrılmış ülkesinden… “Çok uzun yolculuk” diyor. 5 yıldır bitmeyen bir yolculuk…
MERİÇ’İ GEÇMEK UMUDUYLA 24. DENEME…
Bu yolculuk için 2 bin 500 avro vermişler, kişi başı. Ama bu rakam garanti. Garanti dedikleri de sınırsız deneme hakkı. Zira aralarında ilk defa çıkanlar da var bu yolculuğu, 23 kere denemiş ama gidememişler de… Daha önce 23 kere deneyen de 24. defa Meriç’i geçmek umuduyla çıktı bir kez daha yola, dün gece. Telefonlarını alıyor, kendi numaramı bırakıyorum. Ayrılırken saate bakıyorum, saat dört. Daha beş saat var. Döndükten sonra aradım, ulaşamadım daha.