08 Şubat 2022 23:03

Yazar Tarhan Gürhan: Günlükten daha otobiyografik olan başka bir tür yok

Yazar Tarhan Gürhan, “Uçurumu Koruyan Korkuluk” isimli kitabını anlattı.

Tarhan Gürhan | Fotoğraf: Julide Okkalı

Paylaş

İsmail AFACAN
İstanbul

Yazar Tarhan Gürhan, “Uçurumu Koruyan Korkuluk” isimli kitabının türünü “Travma Edebiyatı” olarak tanımlıyor. Aşk, ayrılık, alkol üçgeninde kaleme alınmış günlüklerden oluşan kitapta yazar hem kendini sağaltıyor hem de edebiyat yapıyor.

Tarhan Gürhan’la yeni kitabını konuştuk. Günlükten daha otobiyografik başka bir türün olmadığını dile getiren Gürhan “Aşk, ayrılık ve alkol aynı babadan üçüz kardeş gibidir” diyor.

Uçurumunu Koruyan Korkuluk’un hikâyesiyle başlayalım…
Uçurum içerken günbegün tuttuğum günlüklerden mürekkep bir kitap. Yazıldıklarından yirmi yıl sonra yayınlamaya karar verdim. Kitap çıkarmak, kozlu oyunlarda kâğıt açmak gibi. Kimi erken açar, kimi geç. Kimi kâğıdını bekler, kimi heyecanına yenilir. Önemli olan oyundan düşmemek, bütün oyunu görebilmektir. Çünkü oyunu gördüğümüzde ne kadar “fazla” yazdığımızı da fark edeceğiz. Bu metinler bunca yıl benimle birlikteydi. Yanı başımda değil, hem kâğıtlarda hem başımdaydı. Uzunca bir süre bir bavul gibi gittiğim her yere sürükledim onu. Atamadım, satamadım, vazgeçemedim. Her güne bir cümle yazmak istedim. Aslında bu kadar zaman geçmesinin bir iyi tarafı, dosyaların süzülmüş olmasıdır. Batıda “Travma Edebiyatı” diye bir tür var, Uçurumu Koruyan Korkuluk o türe giriyor. Yazarlar gerçek travmalar üzerinden yazarak, hem kendilerini sağaltıyorlar hem de edebiyat yapıyorlar. Günlüğe ilk başladığımda bunu bilmiyordum, şimdi kitabın kapağını kapatınca bu bir “Travma Edebiyatı” diyorum.

Günlükler genellikle yazarı öldükten sonra yayınlanır, ben biraz acele ettim. Alkol bağımlısı, yaklaşık 17 yıldır temiz olan bir yazarım. Bir yandan içip bir yandan da yazıyordum. Aslında edebiyata çok büyük nankörlük etmişim. Onu hep hayatla aldatmışım. Edebiyat biraz da yalnız kalabilenlerin meselesi. Yalnızlar da alkolikler gibi küfeliktir bir bakıma. İkisi de esriktir. Ben kıyıya vuruyordum. Tercih yapmalıydım. Böyle bir durumda, “yazmak için alkolü durdurayım,” diyemezsiniz. Aklıma bile gelmedi. Bu kitap işte böyle koşullarda çıktı.

"AŞK, AYRILIK VE ALKOL AYNI BABADAN ÜÇÜZ KARDEŞ GİBİDİR"

Kitap “aşk”, “ayrılık” ve “alkol” üçgeninde geçiyor… Bu birleşim sizin için ne anlam ifade ediyor?
Bu dünya beni dilsiz bırakıyor. Edebiyat, sanat belki de bu dilsizliğin tek anahtarı. Dilsizleştikçe alkole yaklaşma ihtimaliniz artar. İçtikçe de aşk verilecek semtler ve fertlerden uzaklaşırsınız. Alkolle aşk, çok iyi başlıyor berbat bitiyor. Alkoliğin kafası hızlı çalışır, bu hızdan bazen karşınızdakilerle anlaşamazsınız. Anlaşılmadıkça daha hırçın ve öfkeli olursunuz. Alkolik kendini saçacak yer arar. İroniktir ama hem insandan kaçar hem de anlaşılmak ister. Annemin güzel bir deyimi var, “Alkolik karanlıkta göz kırpar,” diyor. Siz bir şey anlamadığınızda da kızar. Öte yandan müthiş yaratıcıdırlar. Aşk, ayrılık ve alkol aynı babadan üçüz kardeş gibidir.

Kitap günlükler üzerine kurulu… Kitabı günlükler üzerine kurmanızın nedenini sormak istiyorum.
Günlükten daha otobiyografik olan başka bir tür yok. Otobiyografi sevenler hemen ne dediğimi anlayacaklardır. Bu kitaptaki metinler sıcağı sıcağına her gün yazıldıkları için gerçeklik, sahicilik hissi yüksektir, samimidir. Tanıklık, insanın kendine tanıklığı ön plandadır. Alkol öyle bir maddedir ki ona ihanet edemezsiniz. Günlüğünüze de… Acını dönüştürmek zorundasın, yoksa öfkeden yok eder seni. Elimde kalem ve kağıttan başka bir şey yoktu. Ben de yazdım. Güçsüzlüğüm gücüm oldu.

Kitap dört mevsimde geçiyor. Sırasıyla: İlkbahar, yaz, sonbahar, kış... Neden ilkbahar ile başlıyor ve kışla bitiyor?
Bu günlüklerin ilk cildi “Alkoliçe –Kendini Kundaklama Dersleri-” adıyla on yıl önce yayınlanmıştı. Onun kaldığı mevsimden devam etti Uçurum… Özel bir mevsimsel diziliş kaygısı yoktu.

Günlüklerdeki mekânlara gelirsek… Kendi yaşantınızdaki mekânlar mı, yoksa kurgulanmış mekânlar mı?
Hepsi de gerçek mekânlar. Zaten bu metinlere de bu mekânlar yakışırdı.

Kitapta şair, yazar ve düşünürlerden alıntılarla karşılaşıyoruz. Bu alıntıları seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?
O gün okuduğum kitaplardan seçtim hepsini cımbızla. “İnsan bir devletin yurttaşı olduğu kadar bir zamanın da yurttaşıdır.” der Schiller. Ben de alkollü zamanlarımın yurttaşıyım. İnsan başka türlü nasıl kendini göze alabilir? Edebiyat yapmak da en başta kendini göze almakla ilgilidir. İşte Uçurum da benim yurttaşı olduğum bir zamanın kısa bir dökümü.

"ADSIZ ALKOLİKLER ÖĞRETİSİ OLMASAYDI YAPAMAZDIM"

Dipsöz bölümünde şu ifadeleri kullanıyorsunuz: “Bir sevgilim oldu, o benimle içemedi, ben onunla dans edemedim. Bu, alkolizm bu… Alkol hata yaptırıyor, kusurlu kılıyor seni…” ve ilerleyen sayfalarda “Her yer alkol mahalliydi.” diyorsunuz. Yaptığınız eleştiri alkol tüketmeye dair değil… Nedir alkolizm? 
Burada Adsız Alkolikler’den bahsetmeliyim. Alkolizm ilerleyen ölümcül bir hastalıktır. Genellikle hastalık olduğu bilinmez. Keyiften içiliyor sanılır. Bir kere alkolik olursunuz ve durdursanız bile ölene kadar alkoliksinizdir. Kendi kendine bu hastalıktan kurtulmak zor. Alkolizm çok geniş yansımaları olan bir hastalık, hiçbir gerçeklik ve tanım, dolayısıyla hiçbir fotoğraf ya da isim onun gerçeğinin tamamını yansıtamaz bence. Kitabı her okuyan, fili bir ucundan tutup da tarif etmeye çalışanlar gibi olacaktır. Ben de bir türlü durdurmayı başaramamıştım, birçok hastane deneyimime rağmen. Yoksunluk çekiyordum bıraktığımda. Aysema Teyzem benim için araştırıp bulmuş Adsız Alkolikler’i. Öyle bir tabloyla gittim ki kendime ben bile inanmıyordum. Zor oldu ama önce hastalığımı kabullendim. Alkole karşı güçsüz olduğumu da... “Bugün içmeyeceğim,” diye başladım her güne. O günler birike birike beni bugüne taşıdı. Mucize! Adsız Alkolikler öğretisi ve ayıklık arkadaşlarım olmasaydı yapamazdım. Şimdi, “Ben yaptıysam herkes yapar,” diyorum. Sağaltma meselesi uzun zaman alan bir mesele. Yazmak iyi geliyor şimdilik. Bu kitapla benim için bir devir kapandı. Ben yine bunları anlatabiliyorum, bir de anlatamayan binlerce alkolik var. Geçmişi yaza yaza güzelleştiremeyeceğimi biliyorum. Öyle bir derdim de yok. Ama geçmişe zaafım beni bugüne taşımış olmasındandır.

"ÇOK CESUR, SAHİCİ, DOĞAL, SAMİMİ, İÇTEN GELİYOR"

Okurlardan nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Uçurum’u yayınlatmadan önce “Oyuncaklar Görmesin”, “Ekmek Balığı”, “Bir Gece Kediniz Eve Sarhoş Gelirse”, “Endişe Bebekleri”, “Alkoliçe-Kendini Kundaklama Dersleri-” Müstakil Eylem gibi kitapları yayınladım. Bunlar da kıpkısa öykü, şiir, günce, mizah gibi az okunan kitaplar olmasına rağmen benzer tepkiler aldı. En çok ismini sevdiklerini söylüyorlar. “Nasıl olmuş da onların aklına gelmemiş!” İlginç buluyorlar. Bir kitabın içindeki bütün tüneller, eninde sonunda o kitabın adına açılır bence. Uçurum, içindeki tünellerle beni okura bağlıyor diye düşünüyorum. Okur bu tip “otobiyografik” ürünlerde her şeyi sonuna kadar öğrenmek istiyor. En çok neler yaşadığımı merak ediyorlar. İnsanların kendilerine bile itiraf edemedikleri bir konuda kitap yapmama hayranlık duyuyorlar. Çok cesur, sahici, doğal, samimi, içten geliyor. Kendinden çok şeyler bulduğunu da söyleyen az değil. Ülkemizde alkol sorunu yaşayan aileler, göründüğünden çok fazla. Adsız Alkolikler’de eşlerine ve alkolik çocuklarına Uçurum’u okuttuğunu söyleyen eşler, anneler var. Olumlu bir hava yarattı doğrusu. “Devamını yaz,” diyenler var. Bazı okurlar “Tadı damağımızda kaldı, keşke daha uzun olsaydı,” dedi. Az bir kısmı da okuduklarından rahatsız oldu ve “Dahasını kaldıramazdık,” dedi. Her algı başka bir kapıdan giriyor kitaba, çıkarken de kendi seçtikleri üzerinden yorumluyor okuduklarını. Bana göre de çok doğal, yaşadığım atmosferi tam olarak yansıtıyor. Üç şey var Uçurum’da, biri dil. Kitabı ne kadar kısaltırsanız kısaltın dili değiştiremezsiniz. İki alıntılar, sadece sayılarını azaltabilirsiniz. Üçüncüsü atmosfer. Edebiyatın gücü de buradan geliyor zaten.

Hiçbir şeyin atılmadığı, ziyan edilmediği bir ailede, babaannemin yanında büyüdüm. Her artanı bir başka şeye dönüştürürdü. Ben de bunu öğrendim. Kitaplar da hayatın ve diğer kitapların dönüştürülmesinden yapılır. Umberto Eco da “Kitaplar diğer kitaplardan yapılır.” diyor. İnsanın kendisi hakkında “şuyum, buyum” demesi komik geliyor bana. Kitaplarım çıkana kadar bu soru yoktu hayatımda. İlle de bir şey demek gerekirse, 36 yaşına kadar yazma dürtüsünü alkolle bastırmış bir yazarım, diyeyim. Gerisini siz hayal edin. Böyle bir yazarın okuru nasıl tepki verir, bir bilsem…

ÖNCEKİ HABER

Okmeydanı'nda sağık emekçileri iş bıraktı: Hakkımızı alana kadar mücadele devam edeceğiz

SONRAKİ HABER

Gürteks’te eylem sona erdi, işçiler işbaşı yaptı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa