09 Şubat 2022 10:43

“Savaş Sanatı” ama kiminle, kime karşı?

Eski Çin koşullarında gerçek anlamda savaşın felsefesini yapan “Savaş Sanatı” gibi bir kitabı günlük yaşama uydurulabilmesi elbette şaşırtıcı değil.

Paylaş

Orhan KINACI

İzmir

 

“Savaş Sanatı”, Çinli bir komutan olan Sun Zi’nin (MÖ 6. yy) savaş yöntemi/felsefesi üzerine görüşlerinin toplandığı kitabın adıdır. Günümüzde çoğunlukla tarihsel bağlamından tamamen kopartılarak ve özü neredeyse hiçe sayılarak bambaşka amaçlar doğrultusunda okunmaktadır. Bu türden bütünlüksüz okumalar çoğunlukla bilinçsizlikle ya da yanlış bir bilince ulaşmakla sonuçlanır. Bir düşünce yapıtının içinde karşılaştığımız ve bizi etkileyen o birkaç sözü gerçekten anlamak istiyorsak, önce yapıtı bir bütün olarak kavramalı ve her sözü içinde bulunduğu bağlamda değerlendirmeliyiz. Sonuç olarak, “Savaş Sanatı”nın günümüzde bu kadar satmasının nedeni, birçok yapıt gibi bağlamından kopuk bir biçimde “kişisel gelişim”in aracına dönüşmüş olmasıdır.

OKUMADA KİŞİSEL GELİŞİM KAYGISI VE TOPLUM YARARI

“Kişisel gelişim”e karşı çıktığımızda bizi çoğunlukla bilişsel gelişime, hatta gelişimin kendisine karşı çıkmakla suçlarlar. Oysa biz yanlış olanın bilgi edinmek vb. olduğunu hiçbir zaman söylemedik. Onların düşünce tarzı, kişi bilgi edinmek istiyorsa fakat edineceği bilginin sonucunda kendi çıkarına yönelik bir davranış, görüş, eğilim geliştirmeyecekse bu bilginin işe yaramazlığını savunmaktan yanadır. Bu tür eğitimlerde ilkin genellikle bireyci çıkarlar öne sürülür, ardından toplumun çıkarı söz konusu edilecektir. Bireysel çıkar okuyucuya (alıcıya) kabul ettirilmelidir. Bunun yolu, kişinin söz konusu “gelişim”i gerçekleştirmesiyle birlikte kendine olduğu kadar topluma da yararı olan bir bireye dönüşeceğine inandırılmasından geçer. Böylece, kişinin, edindiği bilgiler aracılığıyla kişisel gelişim öğretilerini izleyerek ortaya çıkardığı bencil kimliği savunması kolaylaştırılacak, savunusunu pişmanlık duymadan yapması sağlanacaktır. Ne yazık ki kişisel gelişimin son noktada dayandığı “toplum yararı” kavramı, toplumun küçük bir kesimine dolaylı yoldan büyük yarar sağlamak ve geriye kalan ezici çoğunluğa bir cehennemde “küçük mutluluklarla” ya da “büyük umutlarla” hayatta kalmanın yollarını öğütlemekten ibarettir. Buradaki “büyük umut”sa, kişinin, içinde bulunduğu çoğunluğun azaplı yaşamından huzurlu azınlığa “terfi” etmeyi arzulaması demektir. Görüldüğü üzere söz konusu umutta da herhangi bir çoğunluğun yararından söz edilemez. Kişisel gelişim, mutlak bireyciliğe ve bencilliğe ulaşmanın yoludur. Böyle bir çıkar yönteminin Eski Çin koşullarında gerçek anlamda savaşın felsefesini yapan “Savaş Sanatı” gibi bir kitabı günlük yaşama uydurulabilmesi elbette şaşırtıcı değil.

GÜNLÜK YAŞAMDA “SAVAŞ SANATI”

Peki nasıl günlük yaşama uydurulabilir böyle bir kitap? Sosyal ilişkilerin çıkar yolunda birer savaşa dönüştürülmesi için kullanılabilir örneğin, yapılıyor da. Özellikle kişisel gelişimin rekabet yanını övenlerin maskesini indirmek çok kolaydır. “Savaş Sanatı”ndan genel olarak alıntıladıkları bazı sözlere bakalım: “Savaş kandırmacalı bir iştir. Bu nedenle vurabilecekken vuramayacakmış gibi göstermek, saldıracakken saldırmayacakmış gibi göstermek, yaklaşırken uzaklaşıyormuş gibi göstermek, uzaklaşırken yaklaşıyormuş gibi göstermek gerekir.”, “(...) düşmanı yönlendirmeyi iyi bilenler yanıltıcı bir görüntü verir [ve] düşman buna kesinlikle kanar. Onu küçük avantajlar vererek harekete geçirir [ve] askerleriyle [saldırıya geçmeyi] beklerler.”* İşte kişisel gelişimciler bu sözlerin günlük yaşama uydurulmasını; yanımızdaki insanların bize yalnızca birer engel, düşman (aynı zamanda emperyalist savaşlarda gördüğümüz gibi bir “çıkar”) olduğunu ve yukarıdaki alıntılarda belirtilen yöntemleri onlara karşı kullanmamız gerektiğini öğütlemekten çekinmiyorlar. Bunları öğütleyerek kazanıyorlar paralarını. “Savaş Sanatı” yalnızca bir örnek olsa da sanırım durumun korkunçluğunu anlatmaya yetecektir. Hepsi sömürünün bir parçası, bugün bunu biliyoruz. Peki ya gençliğimiz zamlarla, darplarla, gözaltılarla, yalan umutlarla paralanırken bu konuda ne yapacağız? Ne yapabiliriz? Aydın Çubukçu şöyle diyor:

“Yeni bir kültür, yeni bir ahlâk, ancak eskiye karşı mücadele içinde gelişebilir ve bu mücadelenin sürekliliği ölçüsünde yerleşir.”

“Mülk edinmenin bütün eski biçimleri, insanın insana karşı düşmanlığını gerektirir. Mülkiyet ahlâkının karşısında, emek ahlâkının şansı, sınıfsal mücadelenin boyutları kadardır.”**

BİREYCİ SAFSATALARA İHTİYACIMIZ YOK

Gündem işçinin, emekçinin, gençliğin gündemidir. Gazetelere, sosyal medyaya baktığımızda ardı ardına kazanımlarını görüyoruz grevlerin. Kişisel gelişimciler, “Her gününüzü son gününüzmüş gibi yaşayın, bir gün haklı çıkacaksınız.” diye bir söz söyler, bilirsiniz. Bense bir genç olarak, omuz omuza mücadele veren işçileri, emekçileri, yoldaşlarımı gördükçe, ilkin ne denli çekici görünse de sorguluyorum bu sözü ve bunun gibileri. Soruyorum, son gününü yalnızca kendine adayacak bir insan için böyle bir yaşam ne kadar namusludur? Yalnızlığı, tekilliği övmek iyi bir şey değil dostlarım; herkesten çok farklı olmakla övünmek ve buna çalışmak da öyle. Önemli olan aynı acıyı paylaştığımızın bilincinde olmak. Biliyorum, haklı çıkmak için bireyci öğretilere gerek duymuyoruz; bizler ki tek yumruk olup söyleyebiliyorsak, gençliğin gelecek, geleceğin sosyalizm olduğunu.

 

*Sun Zi (Sun Tzu), Savaş Sanatı, İş Bankası Kültür Yayınları, 2018, s. 2, s. 14

** F. Başkaya, A. Çubukçu, B. Pınar, T. Demirel, M. Akıncılar, Sosyalist Mücadele Etiği, Özgür Üniversite Kitaplığı yay., 2008, s. 44

ÖNERİLEN YAZI: Burak BAĞÇECİ, Kişisel gelişim yalanının sonsuz batağı, evrensel.net

https://www.evrensel.net/haber/417433/kisisel-gelisim-yalaninin-sonsuz-batagi

ÖNCEKİ HABER

Kitaplar arasında

SONRAKİ HABER

Kılıçdaroğlu: Zam geri çekilinceye kadar elektrik faturamı ödemeyeceğim

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa