Atanmışlar ne yapıyor? biz ne yapmalıyız?
Yarını beklemeden, sıra arkadaşlarımızla atanmış rektöre ve dekana karşı bir araya gelmek büyük önem taşıyor.
Kaynak: Matt Ridley/Unsplash
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden bir öğrenci
ODTÜ
Geçtiğimiz günlerde Boğaziçi Üniversitesinin son seçilmiş dekanları görevden alındı, vekaleten ise üniversite yönetimindeki üç kayyum atandı. ODTÜ İİBF öğrencileri olarak bu durum bizim yeni karşılaştığımız bir durum değil. Atanmış Rektör Verşan Kök ve beraberinde getirdiği uygulamaları tanıyor ve biliyoruz. Pandemide kampüsümüzden uzakken fakültemiz dekanının emekli olması üzerine gerçekleştirilen eğilim yoklamasında %90’a yakın oy alan akademisyenin yerine eğilim yoklamasına katılmayan başka bir akademisyen fakültemize dekan olarak atandı. Atamanın gerçekleştiği zaman atanan akademisyenin Melih Bulu gibi AKP’nin adeta bir karikatürü olmayışı bir nevi “iç rahatlatma” uyandırmıştı. Ancak yapılan uygulamalar gösterdi ki bugün iktidarın uzantısı gibi hareket eden atanmış rektörler, atanmış dekanlarla bu pozisyonlarını fakültelerde de sürdürüyor. Dönem başından itibaren İİBF öğrenci topluluklarının adeta “çektiği” durum buna sadece bir örnek. Etkinlikler için sınıf verilmesine getirilen kısıtlamalar, aynı anda birden fazla sınıf verilmemesi, sonucunda da sınıf başı para istemeye varan uygulamalar ile öğrencilerin kısıtlı da olsa bir araya gelebildiği her alan saldırı altına girdi. Zaten okulun mevcut bürokrasisinden kaynaklı etkinlik yapmakta zorlanan öğrenci topluluklarının önüne bir engel olarak da Dekanlık eklendi. Sadece öğrenci toplulukları da değil, fakültede okuyan herhangi bir öğrencinin dekanlığa ulaşımı gittikçe kısıtlandı ve Dekanlıktan alınan mailler sadece kariyer topluluklarının etkinlik duyuruları olmaya başladı. Öğrenciler olarak pandemi önlemlerinin nasıl işleyeceği, ikinci dönem bizi neler beklediği konusunda yalnızca kantinlerde konuşulan “şehir efsaneleri”ni biliyoruz. Yani atanmış dekan, atanmış rektörle el ele fakültenin içini boşaltmaya, öğrenciler ve Dekanlık arasına set çekmeye, kendi etkinliklerimize karar vermemize engel olmaya, kendi eğitimimizin nasıl olacağına dair bir bilgilendirme bile yapmamaya devam ediyor.
ÖRGÜTLÜ MÜCADELE HER YERDE
Tüm bu uygulamalar düşünüldüğünde ODTÜ ve Boğaziçi Üniversitesindeki dekan atama süreçlerinin demokratik üniversiteye dönük saldırıların bir parçası olduğunu söyleyebiliriz. Üniversitenin sadece yönetimine değil, en ufak yerel birimine kadar inen ve indirilmek istenen bu uygulamalar yeni değil ve bu saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Bu noktada gerek öğrencilerde gerekse de akademisyenlerde yaygın olan bir eğilim, bir sonraki seçimle AKP’nin zaten gideceği veya erken seçim olacağı, bu sebeple bir şey yapmanın gerekli olmadığı noktasında ancak iktidar, tek adam tek parti rejimini güçlendirmek için yarını beklemeyip kendi yarını için bugünden harekete geçiyor. Üniversiteler de dahil olmak üzere saldırıları artırıyor ve sürekli hale getiriyor. Bu kadar tutarlı, sistemli ve vakit kaybetmeyen saldırılar bütününün karşısında üniversite gençliği ne sandığı ne de yarını bekleyebilir. Bu koşullarda yarını beklemek bugün için çok daha kötü bir geleceğe bir adım daha yaklaşmak anlamına gelmektedir. Bu yüzden yarını beklemeden, sıra arkadaşlarımızla atanmış rektöre ve dekana karşı bir araya gelmek büyük önem taşıyor. Saldırıların politik niteliği ise bizlerin örgütlü ve politik mücadelesini yine fakültelerimizde ve bölümlerimizde genişletme zorunluluğunu doğuruyor.