Yeni bölümde sansürcünün maskesini çıkartalım
Milli ve manevi değerlerimiz diye anlatılan en geri, köhnemiş ve sosyal yaşam için pranga olan değerlerin tek adamın kültürel alandaki saldırılarına temel oluşturduğu ortada.
Kaynak: Freepik
Selin KURŞUN
İzmir Demokrasi Üniversitesi
Burjuva hükümetler, kısmi demokrasi şartlar altında yapacakları için halkın desteğini alma ihtiyacı duyarlar. Halkı yapacaklarına ikna etmek ve kendi saflarına çekmek için tarih boyunca küçük vaatlerde bulunmak, uzlaşmalar yapmak, tavizler vermek ve şiddeti, baskıyı kullanarak halkı sindirmeye çalışmak her daim birlikte kullandıkları yöntemler olmuştur.
SON DÖNEMDE ARTAN KÜLTÜREL SALDIRILAR NEYİ GÖSTERİYOR?
Son zamanlarda tek adam rejiminin Sezen Aksu’nun şarkı sözlerine müdahalesi, Gülşen’in kıyafetlerine yapılan yorumlar; “Maske Kimsin Sen” programı üzerinden dönen tartışmalar, bu program da bahane edilerek ve dayanak gösterilerek getirilen gelen erişim engelleri ve sansürler düşünüldüğünde tek adamın kültürel alandaki saldırılarını artırdığını görebiliyoruz. İktidarın bir aracı haline gelen tek sesli, çoğu kendi denetiminde olan medyanın takip edilmemesi, muhalif yayınların ve kaynakların daha çok rağbet görmesi, iktidarın saldırgan tutumlarına tepkinin giderek artması gibi daha sayabileceğimiz olayla birlikte biriken öfkenin sonuçları, iktidarın baskı politikalarının daha çok şiddetlenmesini de beraberinde getiriyor. Sık sık fikri iktidar olamadıklarını dile getiren Erdoğan, bu yolda çaba sarf etmeyi sürdürüyor ve bütçenin büyük kısmı Diyanet’e, tarikat yurtlarına, cemaatlere ayrılmaya devam ediyor. Medyada Erdoğan’ın sanatçılara savurduğu tehditvari söylemler alkışlanıyor, suç tarikat yurtlarındaki baskılardan dolayı intihar eden gençlerde aranıyor, gündüz programlarında bir çocuğa “Bedenini neden korumadın?” diye sorularak istismara yol verilebiliyor.
Tüm bunlar yeterli gelmeyecek ki pek yeni hamle yapılıyor. Medya ve Aile Değerleri Çalıştayı sonuç bildirgesinde RTÜK’ten milli ve manevi değerleri koruyan yapımların çoğaltılması isteniyor. Çalıştaydaki düzenlemelerden biri de sosyal medya içerikli. Sosyal medyada yayımdan önce bir özdenetim sürecinden bahsediyor. Medyanın tekelleşmesi ile birlikte sosyal medya, bizler için haberleşmenin ve kendimizi ifade etmenin asıl aracına dönüşmüş oldu yıllar içerisinde. Bizim için önemli bir mecra olması nedeniyle de böyle bir denetleme bilgi ağımız için büyük bir engel teşkil ediyor.
MİLLİ VE MANEVİ DEĞERLER ADI ALTINDA BASKI VE SANSÜR
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın milli ve manevi değerlere aykırı yayınların önlenmesini isteyen “Basın ve Yayım Faaliyetleri” genelgesi de bir diğer karar. Bu genelgenin amacı aile ve toplum yapımızı korumak şeklinde açıklanıyor ve devlet kurumları bu yapıları bozacak durumlar için teyakkuza çağrılıyor. Halbuki toplumun sahip olduğu bir değerler bütünü varsa bu sabit, değişmez değildir. Aksine sürekli olarak değişir, üstelik bu değerler bütünü de farklı toplumsal gruplar için farklı bir durumu ifade edebilecek, belirsiz bir ifadedir. Böylece, milli ve manevi değerlerimiz diye anlatılan en geri, çoktan köhnemiş ve sosyal yaşam için pranga olan değerlerin tek adam iktidarının kültürel alandaki saldırılarına temel oluşturduğu ortada.
Erdoğan milli, manevi değerler diye sürekli üstüne bastırıp, aile yapısını sürekli kutsuyor. Nitekim muhafazakâr ideolojilerde geleneksel aile yapısı vazgeçilemez bir unsur olarak görülmektedir. Aile, toplumun küçük bir yansıması gibi düşünülmekte ve aile içerisinde gelenek-görenek aktarımı yapılmakta, sınırlı iyileştirici düzenlemeler sağlanmakta ve itaat ilişkilerinin meşruiyeti inşa edilmektedir. Aile içerisinde insanların eğitildiği, toplumda istenilen insan modeline dönüştürüldüğü düşünülerek aile yapısının bozulmasının bir karmaşa ve kaosla sonuçlanacağı ileri sürülmektedir. Aile içerisinde bireylerin, toplumun gelecekteki inşası için görevli hale geldiği düşünülmektedir. Toplum içerisindeki ekonomik eşitsizlik, cinsiyet eşitsizliği, itaat, hiyerarşi öncelikle aile içerisinde sonrasında toplum içerisinde meşruiyet bulmaktadır. Doğallaştırılarak öne sunulan bu ilişkilerde, erkek egemen sistemin dayanakları da inşa edilirken eşitsiz ilişkiler kutsal olan adına, zaman zaman din imgelemi altında kontrol altında tutulmaya çalışılmaktadır. Aile yapısının korunması ve geleceğe taşınması önemsenmektedir. Bu nedenle muhafazakâr toplumlarda aile adına geniş yer ayrılmakta, politikalarının merkezine oturtulmakta. AKP de 2002’den bu yana bu politikalarıyla öne çıkmaktadır. “Güçlü birey-güçlü aile-güçlü toplum” vurgusu ön plandadır. Aile, nesiller arası aktarım rolü üstlenmekte, bir yandan bireysel çözümlere itilen insanlar aile ilişkileriyle güçlü kılınmaktadır. Bu nedenle aile ilişkilerini yıpratması korkusuyla aile dışı ilişkiler, boşanmalar, kürtaj istenmemekte ve manevi değerlerimiz olarak aile yüceltilmektedir.
Sindirmenin, susturmanın araçlarından birisine dönüşecek olan bu genelge üzerine bir konu da Cumhurbaşkanı’nın bu konu hakkında bir yetkisi bulunmaması oluyor. Anayasada kişisel hak ve özgürlüklerimizin yalnızca kanunla belirli sebeplerden ötürü kısıtlanabileceği yazarken bu Cumhurbaşkanlığı Genelgesi anayasayı ihlal edecek bir karar içermiş bulunuyor. Tek adam rejiminin anayasayı, adaleti, hukuku çoktan ayakları altına almış olduğunu ve bunu genelgelerle sınır tanımadan yapmaya çalıştığını bir kez daha görüyoruz. Seçimlere kadar kaybettiği gücü böyle toparlamayı deneyerek, yeniden iktidar olmayı deneyecek tek adam iktidarı böylece basın ve fikir özgürlüğüne yönelik saldırılarını da artırıyor. Hayatlarımızın muhafazakâr toplum modeliyle, genelgelerle şekillenmemesi, aile ve çocukların korunması adı altında yayınların tek elde toplanmaması, hayatlarımızın her alanında isteklerimizin, taleplerimizin sesinin ve bir karşılığının olması için örgütlü mücadeleden başka seçeneğimiz yok. Tüm bu saldırıları durdurabilmek ve haklarımızı geri kazanabilmek için bir araya gelmeliyiz. Bizim örgütlü olamadığımız her alana saldırıların bu kadar şiddetli olması da bize bunu gösteriyor.