Allasen söyle nedir aşkın aslı astarı!
Evet, aşk bir sarmaşıktır, bir yöneliştir, bir düşme halidir, eksiğin itirafıdır, bir inkâr çabasıdır ve burada eksik bıraktığım her şeydir.
Fotoğraf: Pixabay
Bu yazının başlığı olarak kullandığım cümle 1907 doğumlu İngiliz şair Wystan Hugh Auden tarafından yazılmış bir şiirin adıdır. İngilizce adı “O tell me the truth about love” olan bu cümlenin çevirisi “Bana aşk hakkındaki hakikati anlat” olarak çevrilebilirdi. Yani bana bırakılsa bu kadar kuru bir çeviri ile Türkçeleştirebilirdim. Neyse ki bu şiire benim ya da benim gibi birinin kalemi değil de Can Yücel’in kalemi değmiş.
Böylece aşk kâh şıpıdık terliğe benzetilmiş, kâh kandil simidine, hatta kokusu hacı yağına bile benzetilmiş. Çiftetellinin coşkusu da bulaşmış aşka, ağır aksak bir havanın hüznü de aşkı bulmak için Küçüksu’ya da bakılmış, Çamlıca’ya da çıkılmış. Ama şiir başladığı gibi bitmiş. Allasen söyle nedir aşkın aslı astarı!
Hakikaten üzerine ben diyeyim binlerce siz deyin milyonlarca sayfa şiir, öykü, roman, mektup yazılmış; sayılamayacak kadar beste yapılmış, Afrika’nın susuzluğuna çare olacak kadar gözyaşı dökülmüş bu aşkın aslı astarı nedir ki…
Türk Dil Kurumuna göre aşk; “aşırı sevgi ve bağlılık duygusu” imiş. İnsanın nasıl yani, aşk bu muymuş diyesi geliyor. Türk Dil Kurumu kesmeyince ben de aşk kelimesinin kökenine bakayım dedim. Aşk kökünü Arapçadaki aşeka sözcüğüne dayamış. Aşeka sarmaşık anlamına gelmekteymiş. Yani sarıp sarmalayan bir aşık…
Aşk bir yöneliştir. Türkçede biri için “seni seviyorum” derken, yani kimi sevdiğimizi belirtebilirken “seni aşığım” diyemeyiz çünkü dilimiz varamaz. “Sana aşığım” diyebiliriz ancak, yani bir yönelişi ifade etmek durumundayızdır. Bu noktada Marcel Proust’a kulak verebiliriz. Proust “Kayıp zamanın izinde” yaptığı yolculuğun ikinci durağında “Çiçek açmış genç kızların gölgesinde” soluklanır. İşte o soluklanmada şöyle der: “Aşk o kadar büyüktür ki bir bütün olarak içimize sığmaz; sevdiğimiz insana doğru yayılır. Onda kendisini durduran, başlangıç noktasına geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur; işte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey, kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür; bizi gidişten daha fazla etkilemesinin, büyülemesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir.”
Aşk bir düşme halidir. Her ne kadar Türkçede “olmak” fiiliyle aşkı birleştirsek de bence aşka düşülür hem de apansız. İngilizceden Türkçeye genelde âşık olmak (falling in love) diye çevirdiğimiz tanım aslında tam anlamıyla aşka düşmek olarak çevrilebilir. Hatta Albert Einstein düşme ile yerçekimini ilişkilendirerek “Aşka düştüğün için yerçekimini suçlayamazsın” demiştir.
Aşk eksiğin itirafıdır. Haruki Murakami “Kim âşık olmuşsa, kendisinin eksik parçalarını arıyordur. Bu tıpkı, uzun zamandır görmediğin birinin odasına girdiğinde bulduğun anılar gibidir.” diyerek aşk ile eksiğin ilişkisini anlatmaya çalışır. Lacan eksik konusunda eli biraz daha yükseltir ve “Aşk sahip olmadığını vermektir. Sahip olduğunu vermek parti yapmaktır, aşk değildir.” der. Bu noktada Bruce Fink, Lacan’ın cümlesine bir dip not koyarak konuyu noktalar: “Sende olanı vermek kolaydır, bunu herkes yapabilir. Esas anlamlı olan sende olmayanı vermektir.”
Aşk bir inkâr çabasıdır. Örneğin Charles Bukowski elinde sigarası ile verdiği bir video söyleşide aşka dair; “Gün doğmadan uyandığınızda bir sis görürsünüz ya... Kısa bir süre orada durur ve birden yok olur gider… Aşk, gerçekliğin ilk ışıklarında yok olacak bir sistir.” der. Bukowski’nin aşk tanımında bir inkâr çabası olsa da gerçekliğin ilk ışıklarına kadar kısmi bir kabulleniş de vardır. Oysa Oscar Wilde aşkı “karşılıklı bir yanlış anlama” olarak tanımlar. Sanırım aşkın inkârının vücut bulmuş hali Johann Wolfgang von Goethe’dir. Goethe “Aşk, zaman kaybından başka bir şey değildir.” der. Goethe’nin bu cümleyi 74 yaşında 19 yaşındaki Ulrike von Lewetzow’a aşkından önce mi yoksa sonra mı söylediğini bilmiyorum ama bize bu inkârdan kalan Marienbad Ağıdı’dır.
Evet, aşk bir sarmaşıktır, bir yöneliştir, bir düşme halidir, eksiğin itirafıdır, bir inkâr çabasıdır ve burada eksik bıraktığım her şeydir. Çünkü insan kendi biricikliğinde sunar eksiğini ötekine, hem de kendi meşrebince. Kim bilir, belki de aşk yaşam akıp giderken bir ezgi denizine ekleyebildiğin notalardır…
Meraklısına not: Bu yazıyı yazarken eşlikçim Frederic Chopin’in Noktürnleriydi. Eksik olmasın…
- Vadedilmiş harfler 10 Ekim 2024 10:21
- Umut ayracı 26 Eylül 2024 10:24
- Fenike’den Marsilya’ya, uzodan rakıya… 12 Eylül 2024 12:41
- Bütün yollar Rom’a çıkar 29 Ağustos 2024 10:33
- Bitiş çizgisi 15 Ağustos 2024 04:54
- Çayın yolculuğu 01 Ağustos 2024 08:30
- Kafatası çağı 18 Temmuz 2024 10:00
- Çok kapılı oda 08 Temmuz 2024 10:44
- Yoldan sonra 28 Haziran 2024 09:23
- Bir “Yol” Hikayesi II 13 Haziran 2024 13:49
- Bir “Yol” Hikayesi 30 Mayıs 2024 13:20
- İçimizdeki İrlandalı 16 Mayıs 2024 12:53
- İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler… 01 Mayıs 2024 10:10
- Emek bizim, söz bizim… 26 Nisan 2024 04:30
- Sol açık 18 Nisan 2024 11:30
- Kader kapıyı çalınca… 04 Nisan 2024 12:45
- Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin 21 Mart 2024 04:30
- İkiyüzlü ahlak kumkumalığı 07 Mart 2024 13:48
- Elde kaldı hüzün… 22 Şubat 2024 13:32
- Tüfenk üçlemesi: Mavzer 01 Şubat 2024 10:47
- Tüfenk üçlemesi: Aynalı Martin 18 Ocak 2024 11:50
- Tüfenk üçlemesi: Filinta 04 Ocak 2024 13:45
- Gayrı döner oldum 21 Aralık 2023 14:58
- Kayyum rejimi 07 Aralık 2023 12:54
- Kimdi giden kimdi kalan 23 Kasım 2023 11:01
- Eni vici vokke 02 Kasım 2023 13:04
- Şeytanın ışıltısından insanlığın karanlığına 19 Ekim 2023 09:52
- Dayanışma ezilenlerin inceliği midir? 28 Eylül 2023 12:20
- Amerikan İç Savaşı'ndan İngiltere'ye gariptos ağaçlarının hışırtısı 14 Eylül 2023 11:12
- Cehennemin kapısından Bakırköy’ün avlusuna… 31 Ağustos 2023 10:22
- Irgatın Türküsü 17 Ağustos 2023 11:32
- Yüksek Kaldırım’dan Leningrad’a bir şehrin faşizme karşı direniş senfonisi 03 Ağustos 2023 11:46
- Mississipi’den Feshane’ye derinlik ve güvenlik meselesi 20 Temmuz 2023 04:07
- Birimize bir şey olursa ne yaparız? 06 Temmuz 2023 11:31
- Mordan öte 22 Haziran 2023 12:22
- Hakikat bükücülüğü 08 Haziran 2023 11:11
- Umut yorgunluğu 25 Mayıs 2023 10:44
- “Winner” ceket mütevazı mutfağa karşı 11 Mayıs 2023 11:11
- Savaş naraları 27 Nisan 2023 10:10
- Bellek oyunları 13 Nisan 2023 10:50
- Maraş, bahtı gara Maraş 23 Mart 2023 10:48
- Aradığınız devlet bulunamadı 02 Mart 2023 12:22
- Deprem değil, binalar öldürürmüş (!) 16 Şubat 2023 08:42
- Katil uşak 02 Şubat 2023 11:01
- Suyun kokusu 19 Ocak 2023 13:45
- Timsah armudu 05 Ocak 2023 10:27
- Yılın sözcükleri 22 Aralık 2022 11:09
- Franco’dan bugüne Dünya Kupalarından elimizde kalanlar 08 Aralık 2022 11:45
- Şah mat 24 Kasım 2022 09:19
- “Gördük biz bu filmi” 10 Kasım 2022 10:54
- Hakikat yolcusu 30 Ekim 2022 11:20
- Anlatılamamış masallar 27 Ekim 2022 10:14
- "In vino veritas" diğer bir deyişle "Hakikat şaraptadır" 13 Ekim 2022 11:07
- Suskun notalar 29 Eylül 2022 11:12
- Güney Kutbunun yeniden keşfinin hüzünlü hikâyesi 15 Eylül 2022 11:09
- “Sen ben Lenin” Bir de Ahmet Abi. 01 Eylül 2022 10:39
- Börklüce’den günümüze Eyyamı Bahur ya da namı diğer Köpek Günleri 18 Ağustos 2022 10:59
- Dünyanın eksenini kaydıran Hindistan’ın küçük cevizi 04 Ağustos 2022 10:39
- Dünyanın tadı baharı 21 Temmuz 2022 08:40
- Menekşe kokusu 07 Temmuz 2022 04:24
- İnsan kokusu 23 Haziran 2022 04:12
- Tiryak-i 02 Haziran 2022 11:37
- Bahar karşılama 19 Mayıs 2022 06:26
- Hıdırellez ateşi 05 Mayıs 2022 01:05
- Yelkenler fora 21 Nisan 2022 05:20
- Sözün gücü 07 Nisan 2022 06:05
- Lombardiya’dan Ukrayna’ya kemanın tınısı 24 Mart 2022 05:34
- Zeytinin hükmü 10 Mart 2022 05:55
- Geççek 24 Şubat 2022 05:15
- Erguvan kokusu 27 Ocak 2022 05:49
- (N)isyan 13 Ocak 2022 04:53
- Yaşamın ağırlığı 30 Aralık 2021 05:42
- Kuşaklar boyu insan hakları 16 Aralık 2021 05:03
- Savaşı Durduran Kadınlar: Lili ve Marlen 02 Aralık 2021 04:23
- Herkesin bir Ahmet Kaya’sı vardır 18 Kasım 2021 04:00
- Şaka mı, şeker mi, yoksa patates mi? 04 Kasım 2021 05:43
- Memeli Zeus 21 Ekim 2021 06:51
- Son Bakış 07 Ekim 2021 05:30
- Kırmızı 22 Eylül 2021 23:43
- Asuman’dan Antonis’e Ege’nin iki yakası 09 Eylül 2021 04:46
- Her ekalliyeti düşünüyorum 26 Ağustos 2021 04:04
- Dezenfektan aşkı 12 Ağustos 2021 06:12
- Nomadland’den Rosetta’ya Göçebe Ruhlar 29 Temmuz 2021 06:35
- Lavinia 14 Temmuz 2021 23:08
- Ruhumda Sızı* 01 Temmuz 2021 06:46
- “Y” 17 Haziran 2021 06:06
- Vurmayın öldüm 03 Haziran 2021 03:56
- Gözümün nuru 20 Mayıs 2021 06:11
- İmgenin suskunluğu 06 Mayıs 2021 05:56
- Ruhlar Mezbahası İyi Günler 22 Nisan 2021 03:34
- Şiirci Geldi Haaanıım… 08 Nisan 2021 00:00
- Ata Abi 25 Mart 2021 05:08
- “Yurtsama”dan “gündedün”e “nostalji”nin çağrıştırdıkları 10 Mart 2021 23:20
- Gönülçelen kelimeler atlasım 25 Şubat 2021 05:00
- Harfiyat 10 Şubat 2021 22:41
- Utanç ne yana düşer usta... 28 Ocak 2021 04:20
- “... Ve Herkes için Adalet” 13 Ocak 2021 23:15
- Yattığınız yer incitmesin… 31 Aralık 2020 04:38
- San(a)saryan’dan Su’ya Mahsus Mahaller 09 Aralık 2020 22:44
- Ölüm, adın kalleş olsun… 26 Kasım 2020 04:03
- Depremin ruhsal sarsıntısı 12 Kasım 2020 04:59
- Notaların savaşla hesaplaşması 29 Ekim 2020 05:11
- Hırsızlar mağarası 15 Ekim 2020 00:00
- İyi ki TTB var! 01 Ekim 2020 06:30
- Heybeliada Sanatoryumundaki Hayalet 17 Eylül 2020 00:02
- Otokinetik etki ve norm oluşturma 03 Eylül 2020 05:06
- Ödemişli Muzaffer’den Amerikalı Sherif’e 20 Ağustos 2020 00:51
- Uygun adım marş!… 06 Ağustos 2020 05:18
- ERK-EK 23 Temmuz 2020 04:57
- İçimdeki yangın 09 Temmuz 2020 05:18
- Dededen toruna “Barış”ın inşası 25 Haziran 2020 01:00
- Esaretten kaçan köleden hasta, kamçıdan tedavi üretmek 11 Haziran 2020 00:00
- Kerli ferli yalanlar ve sosyal uyum 28 Mayıs 2020 00:00
- Elma dersem çık… 14 Mayıs 2020 00:30
- Yaşam için ölüme yatanlar 30 Nisan 2020 02:08
- Bastırılan geri döner 16 Nisan 2020 00:00
- Miasmadan Covid-19’a sağlıkçıların salgından korunma önlemleri 02 Nisan 2020 02:49
- Şimdiki zamanda bir distopya: Covid-19 18 Mart 2020 20:30
- Şehitler tepesi 05 Mart 2020 00:30
- Özlerimize kıymayın efendiler! 20 Şubat 2020 00:30
- Acının tonu 06 Şubat 2020 00:00
- Başlarken… 29 Ocak 2020 23:20