Farplas işçileri: Bizi açlık, yokluk, sefalet kışkırttı!
Yasal hakkımız değil mi sendikalaşmak? Bireysel olarak bizi sindiriyorlar, eziyorlar, her zaman bu böyle. Ben ne kadar içeride hakkımı arasam da herhangi bir hakkımı alamadım beş yıldır.
Fotoğraf: Hasret Gültekin Kozan/Evrensel
Serpil İLGÜN
İstanbul
Plastik otomotiv parçaları üreten Farplas Kurucu Başkanı Yunus Büyükkuşoğlu, 1968’de kurulan fabrikanın bugün Türkiye’nin alanındaki sayılı fabrikalardan biri haline gelmesini şöyle açıklıyor: “Gücü, mutluluğu ve başarıyı paylaştık ve hep birlikte paylaşım ve girişimcilik felsefesine sahip olan bir şirket yarattık. Beraber çalıştığım insanlarla her şeyi paylaştım, size de aynısını yapmanızı tavsiye ediyorum.”
Kocaeli Gebze Otomotiv Tedarik Sanayi İhtisas Organize Sanayi Bölgesi’nde modern mimariyle inşa edilmiş karşılıklı dört bina arasındaki dar kaldırımlarda kah halay çeken, kah slogan atan Farplas işçileri, paylaşım konusundaki bu naif ifadelerin antitezi olarak 30 Ocak’tan bu yana direnişteler. Ücretlerin düşüklüğüne karşı; mesai ücretlerinin, sosyal hakların arttırılması, mobbingin durdurulması ve bunları güvence altına alacak sendikalaşma talepleriyle 20 Ocak’ta üretimi durduran Farplas işçilerinden 150’ye yakını daha sonra işten atılmıştı. Bunun üzerine işçiler, işten atılan arkadaşlarının geri alınması ve Birleşik Metal-İş’in tanınması için kendilerini 30 Ocak’ta fabrikaya kapatmış, çevik kuvvet polislerinin patronun çağrısıyla fabrikaya girmesi üzerine bir bölümü çatıya çıkarak seslerini duyurmaya çalışmıştı. Polisin sert müdahalesiyle çatıdan indirilen işçiler ve sendikacılar gözaltına alınmış, serbest bırakıldıktan sonra direniş fabrika önüne taşınmıştı.
Direnişe geçtikleri günden bu yana patronun oyunları kadar, soğuk havayla da mücadele eden işçiler bu yüzden sık sık karton bardaklardaki sıcak çaylara başvuruyor. Sıklıkla çekilen halaylar moralleri yüksek tutmak kadar, ısınmayı da sağlıyor. Sendikanın getirdiği ses düzeninden boyuna türküler yükseliyor, direniş şarkıları, marşlar, fabrika içindeki işçiler kadar 50 metre ilerideki çevik kuvvet polislerine de ulaşıyor. Desteğe gelenler, sohbetler bırakalım çadırı, oturmak için kürsü konmasına bile izin verilmeyen kaldırım üstüne sıkıştırılmış direniş yerine sürekli devinim sağlıyor.
Çoğu genç ve hemen hepsi ilk kez direnişte. Kimin zihninde o kemirici “acaba” ne zaman belirse, arkadaşları hemen devreye giriyor. Kararlılık ifadeleri, direnişi kazanacaklarına olan inanç, ağızlardan dolu dolu çıkıyor.
Ocak ayı başından bu yana metalden tekstile, madenden gıdaya yaygınlaşan işçi eylemlerinden biri olarak Farpals’ta direnişi hangi koşullar tetikledi? Sendikalaşma, fabrika içi dayanışma nasıl engelleniyor? Zamları, hayat pahalılığını nasıl değerlendiriyorlar? Diğer eylemler nasıl izleniyor?
Farplas işçileri anlattı.
Daha önceki olumsuz deneyimlerden sonra yeniden sendikalaşma için verdiğiniz mücadele nasıl yürüdü? Ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
BANU GENÇAY: Temel sorun ücretti. Çalışma koşullarını geçtim, hakkımızı alamıyoruz, üstüne mobbingler, baskılar… Dedik artık yeter, biz burada köle değiliz, ne olacaksa olsun. Yani bardağı taşıran ocak ayındaki zamlar. 9 yıllık işçiyim, 9 günlük işçiyle aynı maaşı alıyorum, bunu onların yüzüne de söyledim. “Benim farkım niye yok” dediğim zaman, “Siz bayansınız, bayanlar ek gelir” diyorlar.
Ne demek bu?
Yani kadınlara eve ek gelir götüren diye bakıyorlar. Ama ben erkeklerle en ağır makinelerde çalıştım. Eşit işe eşit ücret diyoruz ya burada bu yok, kadınları ek gelir olarak gördükleri için kadınlara hep düşük maaş veriyorlar.
GÖNÜL SÖYLEMEZ: 8 yıldır Farpals’tayım. Engelli kadrosunda çalışıyorum. Senelerce ayakta en ağır, en zor makinelerde çalıştım, kaynak makinelerinde. Üstümüze çok geldiler, engelli olarak da doğru dürüst bir hakkımız yoktu.
ZAHİDE SÖĞÜT: Geçen sene de maaşıma zam yapılmadığı için görüşmek için insan kaynaklarına (İK) gittim. İK müdüre gönderiyor, müdür İK’ye… Pinpon topu gibi oynadılar. Bu sene de zam oranları açıklandıktan sonra baktım benim brüt maaşım 5 bin 4 lira. Yani asgari ücretle aynı. Ben beş yıldır kendime bir şey katamamışım fabrikada, hiçbir anlam ifade etmiyorum. Baktım herkes tepki göstermeye başladı, sendikalaşmaya karar verdik. Çünkü biz bireysel olarak hak arayışımıza herhangi bir muhatap bulamıyoruz, bizi ciddiye almıyorlar. Sendika çalışması hızlı oldu, bir hafta içinde yeterli çoğunluk sağlandı. Sendika da yetki belgesini aldı. Sonra baktık Farplas yedi-sekiz taşeron olarak kurulmuş, ama mesela işe alırlarken bize demiyorlar ki seni şu şirkete alıyoruz, sen şu şirketin personeli olacaksın.
Yani kendinizi Farplas işçisi sanıyorsunuz?
Evet, sorgulamadık da, çünkü işe giriş kartlarımızda Farplas yazıyor, kıyafetlerimizde Farplas yazıyor. Bordromuz Farplas tarafından düzenleniyor. Taşeronların çoğunda yetki belgesi almıştı sendika. Bu defa o taşeronları iflas gösterdiler, yeni taşeronlar oluşturdular, içerideki mevcut çalışanları o taşeronlara aktardılar, şimdi sendikanın yetki belgesini düşürmeye çalışıyorlar. Yaptıkları yasaya da aykırı, insanlığa da aykırı. Yönetim Kurulu Başkanı Ahu Büyükkuşoğlu Serter hep kendini melek yatırımcı olarak lanse ediyor, hep kadın dayanışmasından söz ediyor, “Kadınların arkasındayım” diyor. E ben de Farplas çalışanıyım, ben de kadınım, (Yanındaki arkadaşını göstererek) bu da kadın. 20 yıldır çalışan Nursel Abla var, raporlu olduğu halde kadını hırsızlıktan çıkardılar ya, en rencide edici şekilde, böyle rezil şeyler yaşattılar bize. Ama biz yılmayacağız, mücadeleye devam edeceğiz.
GÖNÜL SÖYLEMEZ: Yani konu sadece ekmek konusu da değil, burada o kadar çirkin oyunlar var ki, biz çıkartılıyoruz ama arkadaşımın dediği gibi hırsızlıkla suçlayıp çıkartıyorlar. Bu bizim sicilimizi kirletebilecek bir şey, bunun da mücadelesini veriyoruz.
İşten çıkarılma süreci nasıl gelişti?
ZAHİDE SÖĞÜT: Sendikalaşmaya karar verdikten sonra işçiler, çalışanlar olarak 20 Ocak’ta bir alanda toplandık. “CEO açıklama yapacak” dediler. Dedi ki CEO Haluk Akçalı, “Ben bu süreçte kesinlikle kimseyi işten çıkarmayacağım, kimsenin canı yanmayacak. Madem sendikalaşmak istiyorsunuz, bana bir hafta müddet verin, sizin istediğiniz gibi maaşlarınızda da iyileştirme yapılacak.” Biz de tamam dedik. O haftayı bitirdik, ardından 24’ünde başlayan haftada enerji kısıtlamasından dolayı fabrikada üretim kısmi devam etti, bizlere de idari izne çıkarıldığımızı bildirdiler. İdari izne çıktığımızda duyuyoruz ki, şu eleman işten çıkarılmış, bu eleman işten çıkarılmış, mesaj gelmiş, tebligat gelmiş.
Atılanların tümü sendikalı işçiler mi?
Evet. Bana herhangi bir bildirim gelmedi, 27’sinde fabrikayı aradığımda işten çıkarıldığım bilgisi verildi. Ben yıllarımı veriyorum buraya, beni işten çıkartıyorsun, herhangi bir gerekçe göstermiyorsun, ben kendimi izinde zannediyorum, zannediyorum ki kısıtlama bitecek işbaşı yapacağız, çünkü o şekilde söz verildi. Bizi o şekilde ikna ettiler. 150 kadar arkadaş işten çıkarılmışız, biz buna tepki göstermeye karar verdik.
SÜLEYMAN SAKİN: CEO’muz bize hiçbir şekilde arkadaşlarımız çıkarılmayacak dedi, bir hafta sürmedi arkadaşlarımızı tek tek işten çıkarttı. Burada 2 bin 500 arkadaşımız çalışıyor, biz onların da sesi olmak istiyoruz, sadece Farplas olarak da değil, çoğu yerde sendika yok, biz onların da sesi olmak istiyoruz. Ve bu nereye gidecekse gitsin, ben hakkımı arıyorum, ekmeğimi arıyorum.
İçerdeki arkadaşlarınızın direnişini kıran esas olarak işten çıkarmalar mı oldu?
ZAHİDE SÖĞÜT: Evet. Biz işten çıkarıldığımız için arkadaşlarımız korktular, geri adım attılar, bir de içerideki amirler bizi arkadaşlarımıza kötü gösteriyorlar. “Onlar terörist” diyorlar, “Onları içeri çağırdığımız halde tekliflerimizi kabul etmediler” diyorlar. Ama bize teklif sunulmadı, bizim istediğimiz yetki belgesini alan sendikamızla toplu iş sözleşmesi yapılması. İçerideki arkadaşlarımızın çoğu arıyor bizi, ağlıyorlar, “Çok üzgünüz” diyorlar, “Sizin yanınızdayız ama bir şey yapamıyoruz, bizi engelliyorlar” diyorlar. Seslerini çıkaramıyorlar çünkü ekmeklerinden olmaktan korkuyorlar. Borçları harçları var, gerçekten her zaman işçi kesimi ekmeği ile sınanıyor.
Sendika dışındaki birtakım taleplerin kabul edilmesi de etkili olmuş mudur?
İçerideki arkadaşlara birtakım iyileştirmeler yapılmış, mesai ücretleri arttırılmış, kıdem farkı verilmeye başlanmış ama bunları talep eden hepimizdik. Biz işten çıkarılanlar olarak farklı bir şey istemiyorduk ki. Biz bunun toplu olarak bir güvence altına alınması için sendikalaşmaya karar verdik. Yasal hakkımız değil mi sendikalaşmak? Bireysel olarak bizi sindiriyorlar, eziyorlar, her zaman bu böyle. Ben her zaman içeride sesini çıkaran biri oldum. Ben ne kadar içeride hakkımı arasam da herhangi bir kazanımım olmadı, hakkımı alamadım beş yıldır. Sendikalaşarak toplu olarak hakkımızı alırız dedik, buna inandık. Süreç bu şekilde ilerlerken bizi işten çıkardılar, biz de kapı önü direnişine karar verdik.
NİMET ATİK: 10 yıldır buradayım. 2014 yılında da böyle bir mesele oldu ama bu kadar örgütlenememiştik, Bu seferki diğerlerinden daha çok ses getirdi ama arkadaşlarımız yanımızda durmadılar. Kar kış demeden, soğuk demeden kazanacağız, onlar için de kazanacağız. Onlar yanımızda olsa da olmasa da kazanacağız.
HAKKINI ARADIĞINDA TERÖRİST DAMGASI YİYORMUŞSUN
İşten çıkarmalara karşı 30 Ocak’ta fabrikaya kapanarak taleplerinizin kabul edilmesini istediniz. Şehrin valisinin, kaymakamının ve tabii çevik kuvvetin karşınızda durması ne hissettirdi?
SÜLEYMAN SAKİN: Polisleri görünce biz bir anda refleks olarak çatıya çıktık. Çatıya çıkanlardan biri de bendim. Fabrika bizim evimiz ocağımız, fabrikaya herhangi bir zarar vermeyiz, vermedik de. Hakkımız için orada toplandık ama devletimizin kuvvet kolları gelip bize şiddet uyguladı. Bana şiddet uyguladı, ayağımı kırdı benim, gözaltına aldı. Otobüste de şiddete devam ettiler, hakaret ettiler, bayan arkadaşlarımıza ağır hakaret ettiler. Başka arkadaşlarımın burnu kırılmış. Dişi kırılan arkadaşımız var. Yani sadece patronun sözüne bakarak bu kadar işçinin karşısında durması devletimize aykırıdır. İster istemez şaşırdık.
GÖNÜL SÖYLEMEZ: Sonuçta biz terörist değildik, hakkımızı aradık, bizimle gelip bizim yanımızda durmalarını bekledik, herkes hakkını alacak, böyle demelerini bekledik. Ama ağır şiddet gördük. Ağır küfürler edildi. Bu bize ne hissettirdi biliyor musunuz, hakkınızı aradığınızda terörist damgası yiyormuşsun. Ben bunu öğrendim. Ama yılmayacağız.
ZAHİDE SÖĞÜT: Sermayedarlar bu ülkenin gücünü sopa olarak bize karşı kullanıyorlar. Biz kimiz, biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz? Ben daha maaşımı almadan benim gelir bordromdan gelir vergisi kesiliyor, ülkenin temel gelir kaynağı benim yani. Benim vergilerimle oradaki çevik kuvvet maaş alıyor, benim güvenliğimi sağlaması gereken insan bana karşı kaba kuvvet kullanıyor, beni yerlerde sürükledi, saçımı çekti, inanılmaz küfürler etti. O gün gerçekten çok kötüydü, ama ben yılmıyorum, bu mücadeleyi sonuna kadar devam ettireceğim.
UYGULADIKLARI BASKI SAYESİNDE SESİMİZİ ÇIKARDIK
İktidar cephesine göre direnişe, eyleme geçen işçiler, emekçiler kışkırtıldıkları için ayaktalar. Sizi kim kışkırttı?!
ZAHİDE SÖĞÜT: Biz kışkırtıldıysak eğer bizi kışkırtan şey 4 lira olan ekmek, 70 lira olan bir kilo peynir, 140 lira olan beş litre yağ, 7 lira olan bir kilo patates, bizi kışkırttıysa bunlar kışkırttı, bizi kışkırttıysa 500 lira gelen elektrik faturası kışkırttı, bu zamlar kışkırttı, bizi açlık, yokluk, sefalet kışkırttı. Herhangi bir siyasi kurum, kuruluş topluluk kışkırtmadı, yokluk bizim sesimizi çıkarmamızı sağladı. Uyguladıkları baskı sayesinde sesimizi çıkardık, onların uyguladığı psikolojik baskılar, açlık düzeyinde belirledikleri asgari ücret sayesinde biz sesimizi çıkarabildik. Sesimizi ne kadar güçlü çıkarabilirsek, işçi sınıfı olarak birlikte ne kadar yan yana durup birbirimize destek olursak bu düzeni ne kadar bozabileceğimizi anladık.
30 yaşında bir insanım, ben de isterdim kıt kanaat kredi çekip en azından bir artı bir de olsa bir evim olsun, kendi yaşam alanım olsun. Ben şu anda ailemle yaşıyorum. Geçim çok zor, elektrik olmuş dünyanın parası. Markete gidiyoruz iki poşet bir şey alıyoruz 500 lira. Bizi açlıkla terbiye ediyorlar. Biz bu düzene de karşıyız, bunu da kabul etmiyoruz.
NİMET ATİK: Biz alın terimizle çalışıyoruz, bunlardan sadaka istemiyoruz. Ev geçindiriyoruz, iki çocuğum var, kredi çekmişim, ödemekte çok zorlanıyorum. Bu zamlarla hayat şartları çok zorlaştı, doğal olarak bunlar olurken bize azıcık zam yapmaları zorumuza gitti. 10 yıllık işçiyim, zam diye yine asgari ücreti verdiler.
SÜLEYMAN SAKİN: 26 yaşındayım illa ki evlenme durumum olacak ama bu ücretle nasıl geçineceğim? Elektrik, doğal gaz faturalarını hiç söylemiyorum. Ev aldım, kredi kaldı boynuma. 3 bin lira ödemesi var, nasıl ödeyeceğim? Sadece ben değil, evli kardeşlerimiz var burada, onları düşünemiyorum?
HERKES BİRBİRİNDEN GÜÇ ALIYOR
Sizden önce de çeşitli fabrikalarda işçiler benzer taleplerle direnişe geçtiler ve birçoğu kazanım elde ettiler. Bu eylemler cesaretinizi arttırdı mı?
ZAHİDE SÖĞÜT: Bu direnişler tabii ki meşale oluyor, herkes birbirinden güç alıyor. Mesela Trendyol işçileri yüzde 38’lik zam aldılar. Demek ki bize verilene razı olmazsak, tepki gösterirsek hakkımızı en azından bize verilenden daha fazlasını alabileceğimizi gösterdi. Şu andakilerin de hepsini takip ediyoruz. Mesela Esenyurt’ta Migros işçilerinin direnişi var, onları da bizim gibi çevik kuvvet dışarı çıkardı depodan. Yemeksepeti direnişi var, ben inanıyorum ki herkes mücadelesine devam ederse, yılmazsa istedikleri şekilde neticelenecek direnişler.
COŞKUN HARVUZ: Tabii verdi. Çok büyük katkısı oldu. Direnişe geçenleri izliyorum, üç kuruş fazla para vermek zor geliyor patronlara. İnsanlar da sonradan akılları başlarına geldi diye düşünüyorum. En başından insanlar birlik beraberlik içinde olsaydı patronlar böyle yapamazdı. 27 yaşındayım, 8 senemi burada heba ettiler. Sonunda da hırsız damgası vurup sokağa attılar. Çok kötü bir his. Düşün ben kiracıyım, evliyim, 7 aylık çocuğum var, çok zor bir durum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Düzelteceğiz, enflasyonu düşüreceğiz, refah sağlayacağız” diyor. Sizi kazanıyor mu bu sözler, güven duyuyor musunuz?
Hiç samimi gelmiyor bana. İşçi sınıfını kimse düşünmüyor, samimi gelmiyorlar. Eskiden inanırdım ama artık inanmıyorum.