Siyaset Bilimci Demirkent: 6 partinin vaatleriyle mevcut gerçekliğimiz arasında mesafe olduğu açık
Siyaset Bilimci Dr. Dinçer Demirkent: Ağar’ın halefiyle işkencecilerle, çetelerle hesaplaşamazsınız; siyasal İslamcı aktörlerle demokratik, halk yararına bir laiklik ilkesini koruyamazsınız.
Fotoğraf: AA
Erdi TÜTMEZ
İstanbul
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun daveti üzerine İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal ve DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan bir araya gelirken yeni sistemle ilgili önerilerini 28 Şubat'ta kamuoyu ile paylaşacaklarını ortak açıklamayla duyurdu. Peki bundan sonra ne olacak, partilerin birlikte verdiği fotoğrafın anlamı ne? Bu 6 partinin bir araya gelişi Türkiye’nin mevcut sorunları açısından çözüm mü? Bütün bunları Siyaset Bilimci Dr. Dinçer Demirkent ile konuştuk.
Toplumda umut yaratmak için kullanılan bu bir araya geliş fotoğrafının, ezilen sınıflar ve halklar açısından sert bir gerçekliğin fotoğrafı olduğunu söyleyen Demirkent, altı genel başkanın bir araya gelişinin yorumunun, ancak bu sert gerçekliğin ortaya konmasının ardından yapılabileceğini söyledi. Demirkent “Gerçekliğin bir tarafında, aştığı her eşikte faşizmin sınırlarında dolaşan, iktidarı seçimlerle devredip etmeyeceğine ilişkin kuşkuların açıkça dillendirilmesini mümkün kılan eylemleri gerçekleştiren bir aşırı sağ rejim var. Rejim, dünyadaki muadilleriyle benzer bir strateji izleyerek yasama organının yürütme karşısında denetleme gücünü pasifize ediyor; yargıyı bir kırbaç gibi kullanarak yürütme gücünü denetimsiz kılıyor. Toplumsal sorunların tartışılmasını mümkün kılacak özgür, demokratik basın baskı altında tutuluyor, rejim tarafından yönlendirilen yaygın medya dışında kamuoyu oluşturulmasının engellenmesi için cezalandırma dahil her türlü engelleme yolu kullanılıyor. Gerçekliğimizin bir yanı, içinde yaşadığımız siyasal rejimin geldiği bu eşik.” dedi.
"ARALARINDA BASİT BİR UZLAŞI GÖRÜNÜYOR"
“Peki öbür yanı, bir araya gelmeyi başaran muhalefet yanı bahar bahçe mi vaat ediyor?” diye soran Demirkent “Ülkemizin, hepimizin geleceği için bunun basiretli bir analizini yapmak gerek. Sadece Türkiye solu için değil tüm ülke için sert olan gerçeklik şu: Faşist eğilimlerini gizlemeyen aşırı sağ bir ittifakın karşında muhalefet gücü olarak toparlanmış ve merkez sağda birleşmiş altı parti var. Ne öneriyorlar? Ortak açıklamada anlaşılır, basit bir uzlaşı görünüyor: 1. Krizin sebebi Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, biz parlamenter sistemi ihya edeceğiz. 2. Çoğulcu siyaset alanını kurmak gerekir. 3. Hukukun üstünlüğünü sağlamak gerekir. 4. Kamu yönetiminde liyakat sağlanmalı. 5. Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği’nin temel hak ve özgürlükler konusunda geliştirdiği standartların ölçü olması gerekir. Merkez sağda topaklanmış bu altı partinin vaatleriyle mevcut gerçekliğimiz arasında bir mesafe olduğu açık. Dolayısıyla restorasyon uzlaşısı ve mevcut rejim arasındaki mesafenin niteliğini belirleyecek olan; yani restorasyonun yönünün demokrasiye doğru olup olmayacağını belirleyecek olan, güç dengesinin gerçek unsuru olan örgütlü halk güçlerinin; işçi sınıfının, Kürt siyasal hareketinin, kadın hareketinin, ezilenlerin tutumu olacaktır.” ifadelerini kullandı.
GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEMİ ‘GÜZEL ŞEYLER’ YAZARAK KURAMASINIZ
Güçlendirilmiş parlamenter sistem konusunda partilerin bugüne kadar çalışmalar yaptığını, kimi metinler de paylaştığını ifade eden Demirkent, “Bu metinlerde ortak olan şey, okuyunca kulağa hoş gelmeleri. Fakat hükümet sistemlerinin ve seçim sistemlerinin burjuva demokrasilerinde, yönetebilir makul çoğunluklar yaratmak için dizayn edildikleri unutulmamalı. Az önce söylediğim gibi merkez sağ bir muhalefet uzlaşısı, burjuva demokrasisini tesis etmek, düzeni restore etmek için antidemokratik bir dönemeçte ortaya çıkıyor. Avrupa Konseyi –dolayısıyla Kavala ve Demirtaş kararlarıyla Türkiye’deki siyasi iklimi hukuki olarak tanımlayan AİHM- ve Avrupa Birliği’nin değerlerine atıf yapıyor. Bir yön çiziyor. Bunun içeriğini belirleyecek olan ise kulağa hoş gelen anayasal kurumlar değil. Burada iki cümlelik bir parantez açayım. Liberal anayasacıların düşündüğünün aksine kuvvetler ayrılığı kurumların ayrılığı değildir, somut güçlerin ayrılığıdır. Bu somut güçler bir yanda yönetilen halk sınıfları ve bir yanda yöneten elitler, sermaye sınıflarıdır. Yasama, yürütme ve yargı kurumları arasındaki dengenin kurulmasına baktığınızda patrici-pleb çatışmasına kadar gidersiniz. Dolayısıyla Türkiye’de kuvvetler ayrılığının zemini de yönetilen sınıfların örgütlenmesi üzerindeki baskıların kaldırılmasıdır. Hükümetin bu yapabildiğini yapabilmesinin sebebi, 12 Eylül kurumlarının halkın gücünü biriktirdiği kurumları kırıp geçirmesidir. Güçlendirilmiş parlamenter sistemi güzel şeyler yazarak kuramazsınız, bunun yerine toplumsal hareketlerin örgütlenmesi üzerinde baskı kuran antidemokratik yasaların kaldırılmasıyla işe koyulmak daha anlamlıdır. Yani bu altı lider parlamenter sistemi getireceğim vaadinin öncesinde, Siyasal Partiler Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Dernekler Kanunu başta olmak üzere kanunlardan anti demokratik hükümleri çıkaracağız vaadiyle ortaya çıksa çok daha anlamlı olur. Ama elbette bunu örgütleyecek olan merkez sağ güçler olmayacak.” dedi.
"TOPAKLANMALARI MERKEZ SAĞDA"
Fotoğrafta yer alan genel başkanlar açısından şu yorumu yapan Demirkent “Davutoğlu ve Babacan AKP’nin 2013’ün çok öncesinde başlayan politikasının ortakları, dönemin bakanları. Babacan neoliberal programın, özelleştirmelerin bakanı. Davutoğlu, rejim değişikliği kırılmasında başbakan. Akşener, 90’larda Ağar’ın talebesi, onun yürüttüğü karanlığın halefi. Karamollaoğlu, siyasal İslam kimliğinin Türkiye’deki kurucu hareketinin başında şu anda. Erdoğan’ın çıkarıp lacivertini giydiği gömleği giyiyor hâlâ. Burada ideolojik ve siyasal pozisyonu her zaman tartışmalı olan –yani sağ içinde görülüp görülmeyeceği tartışılan- tek parti var. CHP. Bu tartışmanın nedeni de CHP içindeki sosyalistler, sosyal demokratlar; CHP’nin programında sosyal demokrasiyi benimsemesi, kökleri vs. Şimdi CHP’nin tek parti ve çok parti dönemlerinde siyasal ve ideolojik pozisyon değiştirmelerine ya da bunların nedenlerine girecek değilim ama özellikle AKP dönemi başladığından beri önce ulusalcı sonra da liberal merkez sağda konumlandığında tereddüt etmiyorum. Özellikle Türkiye’nin sola en açık olduğu 2013-2016 arasında CHP merkezinin aldığı bütün tutumlar; cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekmeleddin İhsanoğlu tercihi, 2015 Haziran seçimleri sonrasındaki istikşafi görüşmeler, 2016’da dokunulmazlıkların kaldırılması ve tezkereler konusundaki pozisyon hep sağ tercihlerdi. Her bir tercih farklı olsaydı ve siyasi olarak örgütlenebilseydi sonuçları da başka olacaktı. Ama sonuçta gerçekliğin iki yanının oluşumunda da yani hem mevcut aşırı sağcı rejimin oluşumunun hem de bu rejime karşı umut olarak gösterilen 6’lı merkez sağ uzlaşının oluşumunun aktörünün, siyasetin bu denli sağcılaşmasının Baykal’dan Kılıçdaroğlu’na süreklilik taşıyacak biçimde CHP olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu söylediğim CHP’yi uzlaşıdaki diğer beş partiyle aynı ideolojik konumda gördüğüm anlamına gelmiyor; ama topaklanma merkez sağdadır.” dedi.
"ÜÇÜNCÜ BİR İTTİFAK ASIL İHTİYAÇTIR"
AKP-MHP rejiminin sonlanmasını, bir tür nefes almayı önemsiz görmediğini söyleyen Demirkent çözüm önerilerini şöyle sıraladı: “Özelleştirmenin bakanlığını yapmış kişilerle elektrik dağıtım şirketlerini kamulaştıramazsınız; Ağar’ın halefiyle işkencecilerle, devlet içinde öbeklenmiş çetelerle hesaplaşamazsınız; siyasal İslamcı aktörlerle demokratik, halk yararına bir laiklik ilkesini koruyamazsınız, uzatmayayım. Zaten belli ki uzlaşının özünde bu ihtiyaçlar değil, hükümet sistemi var. Bu nedenle elbette açık bir restorasyon projesi. Mevcut gerçeklikte sol bir üçüncü ittifak, güç asıl ihtiyaçtır; yönetilen sınıfların siyasal partilerinin güçlenmesi, toplumsal örgütlenmelerin kurumsal güç kazanması, demokratik katılım araçlarının gelişmesi, halkın iktisadi ve siyasal geleceğini kurmaya katılımını sağlayacak demokratik denetimin kurulmasıdır bu geçiş sürecinde ihtiyaç. İbreyi demokrasiye ve kamu yararına çevirebilecek, güçlü ve örgütlü bir sol olabilir ancak.”