ATK'nin Aysel Tuğluk raporuna tepki: Siyasi Tıp Kurumu
Adli Tıp Kurumunun Aysel Tuğluk hakkındaki raporu uzmanlarca ‘Böylesi görülmedi’ denilen skandallarla dolu. Uzmanlara göre rapor tıbbi değil, siyasi…
Aysel Tuğluk | Fotoğraf: MA
Meltem AKYOL
İstanbul
Adli Tıp Kurumunun Aysel Tuğluk hakkındaki raporu uzmanlarca ‘Böylesi görülmedi’ denilen skandallarla dolu. Uzmanlara göre rapor tıbbi değil, siyasi…
Raporu değerlendiren Adli Tıp Uzmanı Profesör Doktor Şebnem Korur Fincancı muayene sonucu elde edilen verilerle tanının bilimsel olarak uyumsuz olduğunu vurgulayarak; “Veriler ‘hafif bilimsel bozukluk’ değil ‘orta-ağır bir demans’ tablosunu ortaya koyuyor. Bu da yardımsız yaşamını sürdürme olanağını ortadan kaldırır” dedi.
İHD Eş Genel Başkanı Avukat Eren Keskin ise 30 yılda çok kötü raporlar gördüğünü fakat böylesini ilk defa gördüğünü ifade ederek raporu; “Bu bir hekim raporu değil, bu devlet güvenlik mahkemelerinde görev yapan hakimlerin yazdığı bir karar adeta. Bu Adli Tıp Kurumunun tamamen siyasal iradeye bağlı olduğunun göstergesi” şeklinde değerlendirdi.
‘ADLİ TIP, MAHKEMENİN SORMADIĞI ŞEYİ NEDEN YANITLADI?’
Raporu değerlendirmek üzere önce adli tıp uzmanı olan Profesör Doktor Şebnem Korur Fincancı’ya başvuruyoruz. Rapor uzun bir ‘suç’ listesi saymakla başlıyor. Ve mahkeme işlediği iddia edilen suçlara konu edilen eylemlerin yapıldığı tarihte Tuğluk’un cezai sorumluluğunun bulunup bulunmadığına dair herhangi bir soru sormamasına karşın rapor bu konuda görüş beyan ediyor.
Neden bu yola başvurulduğunu sorarak başladığımız Şebnem Korur Fincancı “ATK bunu nereden çıkardı, hakikaten anlaması çok zor” diyor önce. Biraz duraladıktan sonra devam ediyor: “Bellekle ilgili bilişsel sorunların başlaması 2018’den sonraya tarihleniyor. Böyle bir soru sorulsa dahi 2018’de başlayan bir hastalığın 2009, 2010 vs. gibi tarihlerde ceza sorumluluğuna etkisi sorusunu yanıtlaması tıbbi olarak da mümkün değil. Yani bu soru sorulsa bile bunun anlamlı olmadığını ifade etmeleri lazım. Burada böyle bir soru sorulmuş gibi yapmışlar ve iddianamede işlediği iddia edilen suçları sıralamışlar. Bu yolla iddianamedeki dil tıbbi bir rapora içselleştirilmiş. Yani bir haber ajansının haberleri ‘sözde’ haber olarak tanımlanmış ve bunlar rapora girmiş. Bu da söz konusu raporu bilimsel, tıbbi olmanın ötesine taşıyor.”
‘TANI SÖYLEMESE DE RAPOR GERÇEĞİ ORTAYA KOYUYOR!’
Sonra da raporun değerlendirilmesine geçiyor Fincancı, alanında uzman nörologlarla da yaptığı görüşme sonrası aktardıkları şöyle: “Bir kere öncelikle muayene sonucu elde ettikleri verilerle değerlendirme yani tanı bilimsel olarak uyumsuz. Hukuk fakültesi mezunu, avukatlık yapmış bir insandan bahsediyoruz. Bu insan Mini-Mental denilen bir testte 12 puan alabiliyor. Bu çok ciddi bir problem. Ve buna rağmen ‘hafif bilimsel bozukluk’ tanısı konuyor ki bu koşullarda bu tanı kabul edilebilir değil. Çünkü tıbbı bir değerlendirme yaparken hele ki böyle nörolojik ve psikolojik testler söz konusu olduğunda, testte ortaya çıkan sonucu kişinin entelektüel düzeyiyle birlikte değerlendirmek gerekir, tanıyı da öyle koymak gerekir. Yani o teste Aysel Tuğluk’un entelektüel birikimi de düşünüldüğünde 12 demek en hafifinden ‘orta-ağır bir demans’ tablosu demek. Ki bu da yardımsız yaşamını sürdürme olanağını ortadan kaldırır. Ki hastalığın ilerlediği de 2018’den bu yana yapılan muayene bulguları incelendiğinde anlaşılıyor. Bu değerlendirme 4. İhtisas Kurulu tarafından da onaylanacak. 4. İhtisas Kurulu bu değerlendirmeyi yaparken, ki biliyorsunuz önceki Kurul raporlarında bir simülasyon ifadesi kullanılmıştı, bunların aslında simülasyon olmadığı ortaya konmuş durumda.”
‘TESTLER YANLIŞ YORUMLANMIŞ, TANI ÇARPITILMIŞ’
Bu değerlendirmeden sonra ‘rapor bağımsız mı’ sorusu anlamını yitirse de soruyoruz yine de. Fincancı’nın yanıtı şöyle oluyor: “Bu rapor için ‘bağımsız’ demek mümkün değil. Raporun düzenleniş biçimi, rapordaki belgelerin inceleme kısmında yer alan ifadeler ve tabii ki ceza sorumluluğu sorulmamışken raporun tümüyle bu ceza sorumluluğuna dayandırılması bir anlamda tanıyı da çarpıtan, testleri yanlış yorumlayan sonucu itibariyle çok sıkıntılı, meslektaşlarımız açısından da üzücü.”
‘30 YILDA ÇOK RAPOR GÖRDÜM AMA BÖYLESİNİ GÖRMEDİM…’
Türkiye’de 30 yılı aşkındır insan hakları mücadelesi veren İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı Avukat Eren Keskin’e soruyoruz bu kez. Keskin Aysel Tuğluk’un da yakın arkadaşı.
“Geride bıraktığım yıllar boyunca çok kötü raporlar gördüm. Ama böylesini ilk defa görüyorum” diyerek başlıyor konuşmaya Keskin. Aysel Tuğluk’un avukatları ile de görüştüğünü aktaran Keskin, “Herkesin görüşü şu: İnanılmaz bir rapor, artık sözün bittiği yer. Aysel Tuğluk’un iç dünyasının değerlendirmeleri, hangi zamanı unuttuğuna dair değerlendirme… Bunların hepsi o kadar eksik yapılmış ki. Biz avukatlar olarak bile daha düzgün bir değerlendirme yapabiliriz. Bence bu raporun büyük bölümünü mahkeme yazmış, Adli Tıp Kurumu altına göstermelik tıbbi terimler eklemiş. Aklıma başka hiçbir şey gelmiyor. Aslında şunu söylemeliyim. Bu bir hekim raporu değil, bu devlet güvenlik mahkemelerinde görev yapan hakimlerin yazdığı bir karar adeta. Bu kötü bir savcının iddianamesi ya da gaddar bir hakimin kararı gibi. Aklıma başka bir şey gelmiyor” diyor.
‘ADLİ TIP BAĞIMSIZ DEĞİL, SİYASİ BİR KURUM’
Adli Tıp Kurumunun tamamen siyasal iradeye bağlı bir kurum olduğu değerlendirmesini yapan Keskin şöyle sürdürüyor sözlerini: “Bu kurum maalesef cezaevindeki hasta mahpuslar için, ki kanseri dördüncü evreye geçmiş, ağır kalp hastası olan, felçli olan hastalar var,
‘Cezaevinde kalabilir’ raporu veriyor. Ve bu mahpuslar ancak ölümce çıkabiliyor hapisten.
Bu o kadar acı ki son dönemde çok örneğini yaşadık, işte Turgay Deniz hastaneye kaldırılıp entube olunca tahliye edildi ve yaşamını yitirdi hastanede. Yazılı hukukta idam cezası kaldırıldı ama idam Adli Tıbbı Kurumunun raporları ‘Cezaevinde ölsün’ anlamına geliyor, aslında bu idam cezası.”
‘YAŞAM HAKKINA SAHİP ÇIKILMALI’
Keskin son olarak şu çağrıda bulunuyor: “Hiç kimseyle görüşemeyen mahkumlar da var. Vasisini bile bilmeyen… Türkiye şu anda, altına imza attığı sözleşmelerin hepsini ihlal ediyor, bu durum artık siyasetin gündemine girmeli. Yaşam hakkı ihlal ediliyor ve maalesef ki bu muhalefetin gündeminde dahi değil. Mağdurlara karşı çifte standartlı yaklaşılmasın artık, hasta mahpuslara sahip çıkmak zorundayız, zorunda herkes.”
ATK RAPORLARI ÖLÜME GÖTÜRÜYOR
İNSAN Hakları Derneğinin (İHD) verilerine göre, 2011’den beri kötü koşullar ve tedavilerin yapılmaması sonucu yaklaşık hasta tutsakların sayısı, 6 katına ulaştı. Buna göre Türkiye’deki cezaevlerinde yaklaşık 1600 hasta tutuklu ve hükümlü bulunuyor. Bunların 600’ünün durumu ağır. Üstelik bu sayı yalnızca başvuruda bulunanlar üzerinden ortaya çıkarıldı. İHD’nin verilerine göre son 6 yılda 193, 2021 yılında 64 hasta mahpus yaşamını yitirdi.
Hasta mahpusların yaşamları, savcılık, Adli Tıp Kurumu (ATK), hastane raporları ve cezaevi yönetimleri arasında yok oluyor:
- 51 yaşındaki Halil Güneş 19 yıl boyunca cezaevinde kaldı. Uzun yıllar akciğer ve kemik kanseriyle mücadele etti. İnsan Hakları Derneğinin hasta tutuklular listesindeydi, Adli Tıp Kurumunun ‘Cezaevinde kalabilir’ raporu verdiği Güneş 15 Aralık’ta Diyarbakır Yüksek Güvenlikli Cezaevinde tutulduğu hücrede yaşamını yitirmiş halde bulundu.
- 76 yaşındaki Ali Boçnak “Örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla 7 yıl 8 ay hapis cezası aldı, 2017 yılında tutuklanarak Patnos L Tipi Cezaevine konuldu. 3 yıl tutuklu kalan Boçnak, 24 Eylül 2020’de yaşamını yitirdi. Böbrek yetmezliği ve birçok hastalığı bulunan Boçnak’ın tahliye edilmesi için ATK’ye başvuru yapıldı. Ancak ATK, “Cezaevinde kalabilir” raporu verdi. 2020 yılında, Patnos L Tipi Cezaevinde Boçnak’la birlikte üç hasta mahpus daha yaşamını yitirdi. Mustafa Akyol, Kinyas Gülcan ve Takiyettin Özkahraman için ATK’ye yapılan başvurular yanıtsız kalmıştı.
- 5 kez kalp krizi geçirip 4 kez anjiyo olan ve tek başına yürümekte dahi zorlanan 83 yaşındaki tutsak Mehmet Emin Özkan’a ATK tarafından “Cezaevinde kalabilir” raporu verildi. Özkan hâlâ cezaevinde.
- 38 yıldır hapishanede tutulan ve artık yalnız başına yürüyemeyecek durumda olan kanser hastası Ali Osman Köse, ATK raporları nedeniyle tahliye edilmiyor.
- Vücut fonksiyonlarının yüzde 91’ini kaybeden ve haftada 3 kez diyalize girmesi gerektiği halde kötü ve keyfi muameleyle tedavisi engellenen tutsak Hasan Aşa’ya ATK tarafından ‘Cezaevinde kalabilir’ raporu verildi.
Dahası da var ama bu saydıklarımız yeterli. Bir de hatırlatma, Sivas Madımak’ta 33 aydının ve iki otel çalışanının ölümüyle sonuçlanan Madımak Katliamı davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilen 86 yaşındaki Ahmet Turan Kılıç, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın af kararı ile hapisten çıkmıştı.
TUĞLUK’UN AVUKATLARI: BİR AN EVVEL SEVK EDİLSİN!
Aysel Tuğluk’un avukatları tarafından ATK raporuyla ilgili yapılan açıklamada ATK’nin kendisinden istenen hususta bir değerlendirme yapmadığı vurgulanarak şöyle denildi; “Öncelikli olarak Sayın Tuğluk’un sağlığının geldiği aşamanın kritik olmasından dolayı, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji ABD Başkanlığına sevkinin sağlanarak tedavisinin ve bilimsel raporun hazırlanması için girişim başlattığımızı belirtiriz. Bununla birlikte tıp etik kurallarına aykırı ve bilimsel objektiflikten uzak ve mahkemenin ara kararlarına aykırı hazırlanmış raporlarda imzası ve sorumluluğu bulunan hekimlerle ilgili cezai ve idari soruşturma yapılması için gerekli hukuki süreci başlattığımızı duyururuz.”