Bir Olay: "Elektrik faturasını ödemeyeceğim" Bir Kavram: Sivil İtaatsizlik
Siyasi eylem; ancak örgütlülüğünü sağladığında, karar alma gücünün ve kitleselliğin sağladığı maddi güç ile yaptırım gücünü kazanır.
Görsel: Pixabay
Bir olay: “Elektrik faturasını ödemeyeceğim”
Halkın ağır enflasyon altında ekonomik sıkıntılarla geçirdiği 2021 senesinin ardından 2022 yılı da geçim sıkıntısının daha da büyüyeceğini haber veren zamlarla karşılandı. Yakıt, doğal gaz, yol ve köprüler, zorunlu trafik sigortası zamlarına ilaveten elektrikte yüzde 52’den başlayıp yüzde 132’ye varan oranlarda zam artışı yapıldı. Hâlihazırda ekonomik darboğazda bulunan halk, üzerine yüksek elektrik zamlarıyla geçim sıkıntısını daha da belirgin hissetmeye başladı.
Yalnızca konutların değil, dükkânların da karşılaştığı yüksek elektrik faturalarıyla birlikte tepki seline esnafların da katılması, sorunu daha da görünür kılmaya katkıda bulundu ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Twitter üzerinden yayımladığı açıklamayla da mesele daha da tartışılır hâle geldi. Yapılan yüksek zamlara dikkat çeken Kılıçdaroğlu, zamların geri alınması talebiyle birlikte elektrik faturasını ödemeyeceğini de açıklayınca, sosyal medyada #FaturamıÖdemiyorum hareketi başladı. İnsanların zamlara karşı faturalarını ödemeyerek bireysel yolla gösterdiği bu tepki, ayrıca “sivil itaatsizlik” kapsamında tartışmaları da gündeme taşıdı.
Bu sayfamızda, hem “sivil itaatsizlik” kavramına yakından bakıyor hem de halkın yoksulluk ve ekonomik baskılara karşı öfkesini aktif mücadele kanallarında; sokaklarda, meydanlarda, iş yerlerinde ortaya çıkmamasını garanti altına alacak biçimde örgütsüz ve bireysel bir tepki hareketine yol açan bu olayın kavram ile yakın ilişkisini inceliyoruz.
Bir kavram: Sivil itaatsizlik
Liberal bir kölecilik karşıtı olan ABD’li Henry David Thoreau’nun 1849’da yayımlanan “Sivil İtaatsizlik Görevi Üzerine” başlıklı denemesiyle siyaset literatüründe popüler hâle gelen sivil itaatsizlik kavramı, en genel anlamıyla, iktidar erkinin aldığı kararlara ya da var olan yasalara politik nedenlerle uymamayı ifade eder.
Thoreau, sivil itaatsizliğe “vicdan” gibi soyut bir kavram üzerinden yaklaştığı bu denemesinde belirli bir eylem biçimi sunmasa da literatürde, özellikle Mahatma Gandi, Martin Luther King Jr. gibi figürler dolayısıyla tarihsel süreç içerisinde kullanım, pasifist çağrışımlı anlamlarla somutluk kazanmıştır. Bu nedenle sivil itaatsizlik, bugünkü yaygın kullanımıyla, iktidarın kararlarına “yalnızca” uymayarak tepki göstermektir. Bu nedenle sivil itaatsizlik, kitleselliği ya da merkezî bir örgütlülüğü gereksinmeyen ve sistemin varlığını da tek başına tehdit etmeyen pasif bir eylem biçimidir.
Sınıflara bölünmüş tüm toplumlarda olduğu gibi kapitalist toplumda da farklı zümreler arasında sürekli bir politik gerilim vardır ve bu gerilim, çeşitli eylemlerde çeşitli biçimler kazanabilir. Bu; bir iş durdurma, bir yürüyüş, bir açıklama, bir grev veya daha fazlası olabilir. Örneğin, işten atılan arkadaşlarının haklarını fabrika önünde toplanarak savunan işçiler, patrona karşı bir tavır almışlardır. Genel sendikalarda örgütlenen işçiler, burjuvaziye karşı çalışma ve yaşam şartlarını iyileştirmek için birlikte harekete geçmeye çalışıyorlardır. Ne var ki, halkın egemenlere karşı eylemi, biçimi ne olursa olsun, ancak örgütlü olduğunda kazanımla sonuçlanabilir ve politik bilinci geliştirebilir.
ÖRGÜTLÜ VE KİTLESEL MUHALEFET
Marksizm, hiçbir eylem metodunu dogmatik biçimde reddetmez. Mevcut koşullar hangi eylem biçimini gerektiriyorsa, ona yönelik çözümler bulmayı ilke edinir. Buna karşın, sivil itaatsizlik, etkili bir muhalefet için gereken iki temel unsurdan yoksun bir eylem biçimini ifade eder: Örgütlülük ve kitlesellik.
Örgütlülük ve kitlesellik birbirinden apayrı kavramlar değildir. Sorunlarının ve çıkarlarının ortak olmasından ötürü halk kesimleri, egemen sınıfın baskılarına karşı birlikte hareket edebilir durumdadır. Bu hareketin sürdürülebilir ve demokratik olması için örgütlü biçimde gerçekleşmesi ise şarttır. Siyasi eylem; ancak örgütlülüğünü sağladığında, karar alma gücünün ve kitleselliğin sağladığı maddi güç ile yaptırım gücünü kazanır. Ancak bu şekilde egemenlerin çıkarlarını tehdit eder hale gelir. Bu yüzden muhalefet, kitlesel ve örgütlü olmalıdır. Sivil itaatsizlik ise Thoreau’nun denemesini kaleme almasına yol açan 1848’de vergi ödemeyi reddetmesi eyleminde olduğu gibi bireysel ve örgütsüz biçimde gerçekleşebilir ve sistemi tehdit etmediği gibi yaptırım gücü de yoktur (Thoreau’nun vergi ödemeyerek karşı çıktığı Meksika-Amerika Savaşı, ABD zaferi ile sonuçlanmıştır).
Bunun yanı sıra sivil itaatsizlik, politik şiddetin bağlamsal niteliğini ve gerekliliğini göz ardı ederek, kitlesel bir muhalefetin yapabileceklerini sınırlar ve gerek eylemi gerekse (mümkün olduğu takdirde) yüzeysel kazanımları sistem içerisinde kalmaya zorlar. Böylece halk, sisteme razı olur ve statükonun duvarlarını aşamaz. Oysa yoksul halk kesimlerinin sorunları reformlarla ya da bir iki yasa değişimiyle çözülebilecek sebeplere değil, doğrudan sistemsel sebeplere dayanır. Öyleyse bunların çözümü de sistem içerisinde kalarak gerçekleşemez. Sivil itaatsizlik, elbette örgütlü ve kitlesel bir mücadelenin, koşullara bağlı olarak geçici bir taktiği biçiminde uygulanabilir. Ne var ki, bu, sistemin sınırları içine hapsolmamış bir stratejiye dayalı örgütlü bir hareketin kapsamı içinde olursa bir anlam taşır. Halk kesimlerinin, muhalefetin sivil itaatsizliğin öğütlediği gibi sistemin izin verdiği sınırlar içinde kalmakla yetinmeyip insanca yaşamı mümkün kılacak biçimde sınırları aşmalıdır.