23 Şubat 2022 00:00

Psikiyatrinin gelişimi 2: 20.yüzyıl

Psikiyatride fenomenoloji ile ortaya çıkan hümanizmin tekrar ayağa kalktığı bir dönem gelmiştir. Bu tutum Fransız entelijansında anti-psikiyatri akımının tohumu niteliğindedir.

Psikiyatrinin gelişimi 2: 20.yüzyıl

Görsel: Pixabay

Hakan SÖZEL

İzmir

Emil Krapaelin’in, Naziler tarafından sonradan kötü kullanılsa da, sınıflamalar konusundaki öncü tutumu psikiyatrinin ortak bir dil geliştirmesine aracı olmuştur. Dementia precox (erken yaşta bunama) olarak adlandırdığı belirtiler bütünü çağdaşı Euguine Bleluer tarafındanşizofreni olarak adlandırılmış ve bu tanım bugüne kadar gelmiştir. Artık psikozlar ile nevrozların, kronik hastalar ile akut bulgularla psikiyatra başvuranlardaki ağır vakalar ile hafif vakaların ayrımı daha gerçekleştirilebilir bir durum olarak gelişmiştir.

Psikanaliz de bu dönemde emekleme aşamasındadır. Önceki sayımızda yazdığımız gibi “telkin” metodu, dini temeli ve ahlaki bir yaşamı gerçekleştirme kaygısı ile bilimsel bir nitelik taşımıyordu. Bleluer tımarhane sisteminin hastalığı kronikleştiren yanına dikkat çekiyor ama bir yandan toplumun dışlayıcı niteliğini de göz önüne alıyordu. Tedavide, önleyici ve hijyene dönük önlemlerle olduğu kadar -hasta bakıcıların hastaları eğitmesini sağlayan- ergoterapiyiöne alır. “Ayrıntılı bir psikanaliz” kullanarak, “hastalarla, semptomlarını anlaşılmaz ve anlamdan yoksun kabul etmeden ilişkiye girmeye çaba göstererek” onları tedavi etmeye çalışmaktaydı.

PSİKİYATRİDE FENOMENOLOJİ

Kraepelin'in nesnelciliğinden bu yana gerçekleştirilen bir devrim söz konusudur, çünkü semptomu oluşturan şey artık hekimin hasta karşısında hissettiğidir, yoksa hastanın soğuk biçimde analiz edilen tutumu değil. Yine Minkowski'nin yazdığı gibi: “Şizofreni kavramı yalnızca hastanın semptomlarını değil, ona karşı bizim tutumumuzu da kapsar.” Bu bakış açısından hasta yeni bir statü kazanır. Sınıflandırılmış rahatsızlık yığını olarak değil, kendi bütünselliği ve tarihinin yoğunluğu içinde ele alınan ve hekimiyle karşılıklılığa dayalı bir ilişki anlaşması yapan kişi olarak kabul edilir. Böyle bir tutum fenomenolojiktir, çünkü Husserl'in ve de Bergson'un çizgisinde, karşı karşıya gelindiğinde bilginin geçici olarak askıya alınmasını gerektirir.

ŞOK TEDAVİLERİ

Geniş bir alana hükmederek çıkan psikiyatri bilimi sonraki dönemde nöroloji biliminin gelişimi ile nörolojinin etki alanına girmiştir. Bu dönem -önceki dönemler gibi- hem ileriye doğru atılan adımların hem de eski yöntemlerin beraber kullanıldığı, ıstırap çeken insanla özdeşleşilen bir dönemde delinin yeniden hayvanlığa indirgenmesiyle bir arada bulunduğu bir çağdır. Şok yöntemleri genel hatları ile hastanın hezeyanının yok edilmesini bir ölüm kaygısı ile olacağını düşünmektedir. Soğuk duş, delilik taşının çıkarılması, epilepsi krizleri yaratılması, tekrarlanan insülin dozlarının uygulanması hasta hezeyan halinden çıkaracağı düşünülmektedir.

Sara krizleri başlatmak amacıyla elektrik akımını kullanma yöntemi bu dönem ortaya çıkar. Ayrım yapılmadan, hatta önlem alınmadan, kimi zaman da cezalandırma aracı olarak kullanılan, başka hastaları etkilemek için halkın önünde uygulanan elektroşok baskıcı bir psikiyatrinin sembolü olur ve Guguk Kuşu (1975) filminde sahnelenir. Günümüzde genel anestezi altında uygulanarak, ilaçlara direnç gösteren depresyon krizlerinde çok sınırlı etkisini korumaktadır. Akıl hastalarının şeyleşmesinin uç noktasına 1935 yılında Portekizli nörolog Egas Moniz psikoşirürjiyi* bulduğunda erişilir. Beynin ön loplarının işlevi üzerine tahmini fikirlerden yola çıkarak, bazı nöron grupları arasında patolojik bağlar olduğu hipotezini geliştiren Moniz, cerrah Almeida Lima'dan bu bağları kesmesini ister ve yapılan işlemin sakatlayıcı olduğu kısa sürede ortaya çıkar.

Öjenizm** bu dönemin sonunda güç kazanır. Deliliğin ortadan kaldırılması, sınırlandırılması ve oraya yatırılan sermayenin başka alanlara kaydırılması isteği ön plana çıkar. Tımarhane sistemi yerine daha müdahaleci bir devlet sağlık sistemi savunulur. Okulda işyerinde hasta bireylerin ayıklanması, özel yaklaşıma tabi tutulması, tımarhaneler yerine hastanelerin psikiyatri servisleri ve akıl sağlığını koruma dispanserlerinin kurulması planlanır.

MODERN PSİKİYATRİNİN ŞAFAĞI

Bu dönem gerçeküstücülük gibi birçok akım şizofreninin dünyayı algılamadaki eksikliklerini dünyaya radikal bir karşı çıkış gibi okumaya, özellikle buradan bir estetik ve sanatsal bakış açısı ortaya koymayı teorik olarak sunmuşlardı. Psikiyatride fenomenoloji ile ortaya çıkan hümanizmin tekrar ayağa kalktığı bir dönem gelmiştir. Bu tutum Fransız entelijansında anti-psikiyatri akımının tohumu niteliğindedir. Uzun bir süre kurumsal bir bilim ve felsefi bir akım halinde zengin edebi-teorik atışmalar sürmüştür. Fakat bu dönem gelişen psikofarmakoloji ve bilişsel-davranışçı terapiler gibi tedaviler kendi üstünlüğünü çoktan kanıtlayarak karşısındaki eleştirel akımı zayıflatmıştır. Uzun dönemdir psikiyatri DSM ve ICD gibi sınıflandırmalar altında birçok tanı ve tanıya yönelik tedavi kılavuzlarına bağlı bir bilim olmuştur. 

* İlaçlarla, psikoterapi, EKT gibi psikiyatrinin kullandığı yöntemlerle tedavi edilemeyen bazı psikiyatrik hastalıkların cerrahi yöntemlerle tedavisidir.

** Kaba hâliyle ilk kez Platon tarafından ortaya atılmış, ancak modern anlamıyla ilk olarak Sir Francis Galton tarafından formüle edilmiş, sağlıksız ceninleri ayırıp sağlıklı ceninler yetiştirmenin yollarını arayan, bilimselliği tartışmalı bir toplumsal akım veya toplumsal felsefedir.

Evrensel'i Takip Et