23 Şubat 2022 00:00

Kütüphanelerde benzer sorunlar karşısında ortak talepler

Bulunduğumuz mahallede hangi yapıların kullanımının değiştirilebileceğinden hangi kütüphanenin neye ihtiyacı olduğuna kadar her şeyde talep eden bir noktada olmalıyız.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Murat DOĞU

Eyüp

 

Liselilerin ve dershanelerin kısa süreliğine araya girmesi, kendi semtimde daha önce çok dikkat etmediğim bir durumu bana gösterdi: Yetersiz altyapı sebebiyle kütüphanelerin, tüm öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayamaması. Sabah 8.30’da kütüphanede yerini kapamamış olan birisi muhtemeldir ki bahsettiğim tarihlerde ya vazgeçip evinin yolunu tutuyordu ya da birbirleri arasında ulaşması çok kolay olmayan kütüphaneleri gezerek yer bulmayı deniyordu.  Bu durum senede bir hafta yaşanan nadir bir “doğa olayı” olmadığı gibi öğrenciliğin fıtratında da yok. 

PEKİ SORUN NEREDE?

Yönetenlere düşen payı, kütüphanelerin kar getirisi olmadığı için ihtiyaç olarak unutturulan veya lüks bir uğraşmış gibi eser miktarda müdahaleyle halledilebileceği sanılıyor. Bize düşen yanı ise kütüphanelere dair isteklerimizi veya şikayetlerimizi sadece kendi aramızda sır gibi tutuyor oluşumuz. Bu fikirleri sistematik şekilde gerekli yerlere ısrarla iletecek, temeldenorganize olmuş bir hareket tarzını ya önemsememek ya da gözde çok büyüterek bir türlü başlayamamak. Biz kütüphane kullanıcılarının payına düşenleri tartışmayı bir başka yazının konusu yapmak verimi arttıracaktır. Bu yazıyı sadece kütüphanelerin genel durumlarına dair tartışmalarımıza altlık olabilecek ya da en azından tartışmaları başlatabilecek bazı düşüncelere ve örneklere ayıracağım. Bu yazı için gezdiğim kütüphanelerden önce İBB’ninkilerden sonra da yerel belediye örneğinden bahsederek ilerleyeceğim.

SU GİBİ EKMEK GİBİ BİR İHTİYAÇ: KÜTÜPHANE

Toplam nüfusları 60 bin olan 3 mahallenin tam ortasında bulunan İBB Erdem Beyazıt Kütüphanesi’nin oturma kapasitesi sadece 12. Bir diğer benzer örnek de Eyüp merkezde bulunan, yine İBB işletmesinde olan kütüphanenin sadece 50 oturma kapasiteyle çalışıyor olması. Bu örnek bizi daha en baştan sonuca götürecek çarpıcılıkta ancak diğer teknik detaylarla devam edelim. Kütüphanelerin oturma kapasiteleri kadar kitap çeşitliliği de önemli bir konu. Bahsi geçen bu iki kütüphanede toplam 25 bin yayın bulunmakta. İlk başta kulağa hoş gelen bu sayının ne kadarının günceli takip edebildiğiyse çok daha detaylı bir araştırmayı istiyor ama şuradan çıkarım yapmak da mümkün: Benim gezdiğim İBB kütüphanelerinde kitap talep formu yok. Yani kitapları sadece kendi seçkileriyle oluşturuyorlar denebilir. Bir diğer önemli nokta konforlu ders çalışabilme olanağı. Bunu belirleyen ışık açısı, masası, sandalyesi gibi birçok etmen vardır ancak en ön plana çıkan sorun molalara dair. Bir kütüphane düşünün, kullanıcılarının mola vereceğini akıl etmeden tasarlanmış. İşte o kütüphanelerin somut örnekleri mahallelerimizde. İBB kütüphanelerine vereceğim son örnek bambaşka bir noktada duruyor. Yapımı yeni bitmiş olan Ahmed Arif Kütüphanesi bir kütüphanenin sadece ders çalışma veya kitap ödünç alma değil sosyalleşme ortamı olarak da ele alındığının eksikleri de olsa hoş bir örneği. Eksikten kasıt da içinde istihdam ofisi bulunan bir kütüphanede neden bir tost, bir çay satılacak yer olmaz. Ancak yine de bu kütüphane bize sonuç çıkartmamız için de güzel bir karşılaştırma imkânı sunuyor. Örneğin Ahmed Arif Kütüphanesi’nin kapanışı 21.00 ancak diğer iki örnekte de kütüphaneler 17.00’de kapanıyor. Kütüphanelerden birinin müdürünün “5’te kapandığımız için lise çıkışlarında gelmiyorlar o yüzden çok da problem olmuyor” diyerek kendi kapasitelerinin yeterli olduğunu söylemesi bu durumu aslında en açık şekilde izah ediyor. Öğrenciler zaten gitsek de yer bulamayız mantalitesine girince “neden yer yok?​” sorusunu sormaları da daha zor oluyor. Bu da belediyelere daha rahat bir hareket alanı sunuyordur sanıyorum. 

Eldeki örneklerin yeterli olmadığı ama kütüphanelerin de su gibi ekmek gibi bir ihtiyaç olduğu ortada. Yani yeni kütüphaneler acilen şart. Ancak İBB’nin 2021 performans raporuna bakıldığında kütüphaneler için ayrılan bütçenin 36 milyon lirası personel giderlerine geri kalanı ise mal alımına ayrılmış olduğunu görüyoruz. 2021 yılında İstanbul’un her ilçesinde en az bir kütüphane açma amacıyla başlatılan projede vadedilen 20 kütüphanenin ancak 4’ü açılabilmiş. Etrafta mantar gibi AVM türüyorken kütüphane açmak bu kadar zor mu?

LAFTA OLAN HİZMET AŞKI

GOP Belediyesi’nin eski bir nargile kafeyi çevirerek açtığı kitaplık bahsettiğimiz anlamda hızlı müdahalelerin nasıl başarılı teknik sonuçlar verebileceğini bize gösteriyor. Farika kitaplığı müdürüyle konuştuğumda 250 olan oturma kapasitelerinin ders çıkış saatlerinden sonra çoğunlukla dolduğunu bundan dolayı ikinci şubelerini açacaklarını söylüyor. Ayrıca öğlene kadar çay bedava ve atıştırmalık olarak erişebileceğiniz 8 liraya tost da mevcut. Buraya kadar saydıklarım CHP belediyelerini kıskandırabilecek ve kütüphane müdüründen dinlediğim kadarı. Buradan sonrasıysa işin asıl rengini gösteriyor. Kütüphane önünde mola vermiş bir grupla konuşunca aslında kütüphanenin neredeyse bir AKP Gençlik Evi gibi kullanıldığını söylüyor. Belediye kültür işlerinin belirlediği çeşitli sohbetler ve sürekli olarak belediye başkanının gençlerle poz vermek için uğramaları verdikleri örnekler. Belediyelerin zaten görevi olan bir hizmeti yaptıklarında bunu belediye başkanlarının kendilerine mal etme davranışının teşhir ediciliği epey yüksek. Bu illüzyonu dağıtacak olan kütüphanelerden uzaklaşmak değil tersine o konferans salonlarının bizim de salonumuz olmasını sağlamak olacaktır. Belediyelerin lafta olan hizmet aşklarına en iyi turnusol bu olsa gerek, talep etmek.Kısa bir özetle bitirecek olursak; bulunduğumuz mahallede hangi yapıların kullanımının değiştirilebileceğinden hangi kütüphanenin neye ihtiyacı olduğuna kadar her şeyde talep eden ve bir araya gelerek bunu hayata geçiren bir noktada olmalıyız. Kendi yerellerimizde başlatacağımız irili ufaklı yan yana gelişlerde nelerin yapılması gerektiğinin çetelesini oluşturabiliriz. Aynı zamanda kütüphaneler sadece ders çalışılan veya kitap ödünç alınan mekanlar değil aynı zamanda mini bir kampüs gibi birçok yeni fikirle temas edilebilecek yani geliştirici sosyal ortamlardır da. Bu ortamlara erişmek bizlere iyi gelecek ve yaralarımızı saracaktır diye düşünüyorum.

ÖNCEKİ HABER

Psikiyatrinin gelişimi 2: 20.yüzyıl

SONRAKİ HABER

Dünü ve bugünü ile Aykut Kence Evrim Konferansı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa