23 Şubat 2022 00:00

Bir simge olarak sporcu ve Muhammed Ali’nin temsil ettikleri

Spor her ne kadar ırkçılık karşısında verilen savaşım için önemli bir mücadele alanı olsa da ırkçılığın sürmesi için gerekli koşulların yeniden üretilmesinde de pay sahibidir.

Bir simge olarak sporcu ve Muhammed Ali’nin temsil ettikleri

Kaynak: Flicker

Orhan KINACI

İzmir

Bugün, endüstriyelleşmiş her alanda olduğu gibi sporda da çeşitli ideolojilerin, inançların ve eğilimlerin yanında markaların simgesine dönüşmüş, kimi zaman yüceltilirken kimi zaman da aşağılanan kişiler görürüz. Bu insanlardan söz ederken anlamalıyız ki onlar, kendileri hakkında yarattıkları yargıdan fazlasını simgeliyorlar. Sağlıklı düşündüğümüzde, bize ilk bakışta yalnızca “aşağı” ya da “yüce” benzeri basit kimlikler taşıyormuş gibi görünen bu kişilerin üzerimizde daha ayrıntılı ve kuvvetli bir etkileme gücü olduğunu fark ederiz. Böylece toplumların karşısına birer simge olarak çıkan bu kişilerin, toplumları ve toplumsal bakışı, gösterilerini sergiledikleri alanın dışında da değişikliğe uğratabildiklerini kavrayabiliriz.

AFRO-AMERİKALILARIN SPORA KATILIMI

Sporcunun bir simge oluşunu insanlığımızın duyarlı yanıyla düşündüğümüzde belki de ilk anımsayacağımız şeydir ezilenlerin spora katılımı. Bu açıdan ırkçılığın yüzyıllardır içinde barındığı ABD’ye değinmekte yarar var. Ten renginden dolayı ırkçılığa maruz bırakılan Afro-Amerikalılar yıllarca spora katılım aşamasında ve spor etkinliği sırasında büyük ayrımcılıklarla karşılaşmışlardır. Zamanın ırkçı politika ve ortamının sonucu olarak spor da bundan nasibini almıştır. Bugün bile başarılı olmuş bir Afro sporcunun başarısının genetik faktörlere, “ırksal” ve fiziksel özelliklerine; beyazların başarılarınınsa sıkı çalışma, azim gibi karakter özelliklerine bağlandığını görürüz. Oysa beyazlar ve Afrolar arasındaki atletik performansın kayda değer bir “ırksal” değişkenlik gösterdiğiyle ilgili bilimsel bir kanıt yoktur.

Amerikan boksör John L. Sullivan (1858-1918), dünyanın ilk ağırsıklet boks şampiyonu olduğu 1882 yılında “Önüme gelen her sporcuyu rakip olarak kabul edeceğim. Ancak siyahları hiçbir şekilde kendime rakip olarak kabul etmem”* demesiyle Afro-Amerikan karşıtı ırkçılığın bir simgesi olmuştur. Başka bir boksör olan Jack Dempsey (1895-1983) de 1919’daki ilk şampiyonluğu ardından benzer şeyler söylemişti. Boksun tarihine baktığımızda Afro-Amerikalı insanların birçok ayrımcılıkla karşılaştığını görürüz. Özünde modern sporun kendisi, doğuşunda şovenizmin de payının bulunuşundan olsa gerek, ırkçılık karşıtı mücadelenin simgesi olunmak için oldukça hazır bir yapıdaydı. Irkçı tavır bu alanda öyle etkiliydi ki bir Afro-Amerikalı yalnızca spora katılışıyla bile (ki bu hakların elde edilmesi için verilen savaşımlar başlı başına bir yazı konusudur) ırkçılık karşısında bir eylemde bulunmuş ve bir simgeye dönüşmüş olabiliyordu. Spor her ne kadar ırkçılık karşısında verilen savaşım için önemli bir mücadele alanı olsa da ırkçılığın sürmesi için gerekli koşulların yeniden üretilmesinde de büyük pay sahibidir. Cinsiyet ayrımcılığı için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Günümüzde durumun çok da değişmediğini görüyoruz.

MUHAMMED ALİ VE IRKÇILIK KARŞISINDA İSLAM ÖNERİSİ

Bedensel etkinliklerin dinsel inançlarla ilişkisi çok eskiye götürülebilir. Olimpiyatların doğduğu Antik Yunan’da da bedensel etkinlik dinsel inançlarla yakından ilişkiliydi. Kapitalizmin inşasının koşullayıcılığında modern spor ve olimpiyatların doğuşuyla sporun dinsel etkilenimler de barındırmaya açık oluşu, işçi sınıfını patronlar açısından daha “verimli” duruma getirebilmek ve kapitalizmin korunumu için bir güvence sağlamak amacıyla kullanılmıştır. Buna ileride değineceğiz. Şimdi başvuracağımız simge, bize oldukça yakın tarihlerde yaşamış ve sporda İslam dini propagandası denildiğinde belki de ilk anımsayacağımız kişi, boksör Cassius Clay ya da sonradan aldığı adıyla Muhammed Ali (1942-2016). 1964’te dünya şampiyonu olmasının ardından İslam dinini kabul ettiğini açıklayan Cassius daha sonra Vietnam Savaşı’na katılmayı reddederek İslam dinince bu savaşın anlamsız olduğunu savunmuştu. Önüne gelen her olanakta propagandasını sürdürdü. İslam dinini seçmesinde Amerika’daki ırkçılığın bir açıdan Hristiyanlıkla özdeşleştirilmesinin payı büyüktür. Ayrıca Afro-Amerikalı İslam anlayışının gelişimi kölelik zamanlarına kadar dayanmaktadır. Bütün bunların yanında Cassius’un reklam yüzü olma yeteneğiyle İslam’ın küresel bir simgesine dönüşmesi zor olmadı.

MUHAMMED ALİ VE BENZERLERİ TÜRKİYE’DE NEYİ SİMGELİYOR?

Onun propagandalarından belki en çok etkilenen ülkedir Türkiye. Şimdi bile eski kayıtlarını izlerken vurduğu her yumruğa kendileri vurmuş gibi sevinenleri görürüz. Onun gibiler için “İslam’ın Yumruğu” denir. Unutmamalıyız ki Afro-Amerikalıların Müslümanların ezildiği coğrafyalarında geliştirdikleri İslami değerlerle bizim yaşadığımız topraklardaki baskın inanç ve hâkim güç olan İslam’ın temsil ettikleri farklıdır. Ayrıca onlarda dinin siyasala, hukuka ve yönetime –resmi olarak karışmıyor gözükse bile- karışmasının İslam değil de çoğunlukla Hristiyanlık aracılığıyla olduğunu biliyoruz. Öyleyse sormamız gereken soru şu: Cassius Clay ve onun gibilerinin Türkiye’de simgelediği İslam nedir? Türkiye’de İslam deyince anlaşılan toplumsal durum neyse ve bağnazlığın yol açtığı her bir şeyi düşündüğümüzde nereye varıyorsak odur, daha fazlası değil. Türkiye’de İslam’ın ırkçılığın karşısında duruşundan ya da ırkçılığa yol açışından söz ettiğimizde hangisinin daha ağır bastığını söyleyebiliriz?

Coğrafyamızda İslam hiçbir zaman geniş bir ırkçılık karşıtı simge olamamıştır. Hatta Türklük yüceltilirken yer yer onun neredeyse İslam ile aynı anlama geldiği düşünülerek hareket edilir. Öyleyse Cassius Clay ve Batı’nın ona benzer İslam propagandacıları, doğduğumuzdan beri içinde bulunduğumuz egemen kültür neyi simgelediklerini söylerse söylesin, bize yetersiz bir tanımla birer “büyük insan” olarak dayatılmışlardır. Bu duruma dair Mike Tyson (1966) ya da son zamanlardan Rus dövüşçü Habib Nurmagomedov (1988) gibi birçok benzer örnek de verebiliriz.

*Doç. Dr. Ayhan DEVER, Sporda Ayrımcılık – Milliyetçilik – Irkçılık – Toplumsal Cinsiyet, Gazi Kitabevi, 2020,  s. 94

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası

Çayırhan’da çakal sofrası

AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var. Ödenmeyen işçi ücretleri madenin satış fiyatından fazla!

317.36 milyon TL: Yunus Emre Termik Enerji Santralinin son 3 ayda ürettiği elektriğin değeri

204.9 milyon TL: Aynı dönemde 1000 işçinin ortalama ücretlerden patrona 'maliyeti'

0 TL: Şirket 2021, 2022 ve 2023 yıllarında hiç vergi ödemedi

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et