Her yasak kendi isyancısını doğurur: Kâğıt
İnsanların acı çekmemesi, ölmemesi ve haklarını özgürce kullanabilmeleri için bu düzenin çarkına çomak sokmanın vakti geldi.
Kaynak: Kağıt filminin posteri
Bager
Esenyurt’tan bir meslek lisesi öğrencisi
Yaşamımız engebeli bir çizgidir, bu çizgiye “Hayat” ismini verelim. Tanıdık geldi biliyorum. Yaşamımız bu çizgi üzerinde sürüp gider; kâh ağlamalar kâh gülüşmeler, sevmeler ve engeller… Kiminin amacı neden yaşadığını bulmak, kimin amacı bir iz bırakmak. Bu yoldadünyaya iyi bir iz bırakmak kolay değil. Karşımızda yasalar var, düzen için var olan kanunlar, bunların yazılı olduğu kağıtlar var. O sebeptendir ki dünyada yolsuzluk, hırsızlık, esaret veölüm var. “Kâğıt” filminde çok sayın devlet memuru Müzeyyen Hanım’ın da söylediği gibi,“Devlete ait olan kâğıt; bir bireyin, bir ailenin veya bir toplumun kafasını uçurabilir.” Hayat ismini verdiğimiz engebeli çizgiyi hatırlıyor musunuz? Bu çizginin içinde bulunduğumuz ortamlar bizi bir kalıba sokar, başkaldıranları ise cezalandırır.
FİLM HAKKINDA
“Kâğıt”, 2010 yapımı bir Sinan Çetin filmidir. 1977 yılında geçen filmin başrol karakteri, Emrah isminde bir gençtir. Babası eczacı olmasını, kendisi ise bir rejisör olmayı hayal etmekte ve hayalini gerçekleştirmek için büyük adımlar atmaktadır. Bir grup arkadaşı ile birlikte, işçi ve emekçi sınıfının ayaklanmasıyla ilgili sosyal konulu bir film çekmeye başlarlar. Yapım şirketi, masrafları karşılamak için gereken parayı alabilmeleri için Emrah'tan çeşitli isteklerde bulunur. Emrah zorluklara rağmen filmi çeker ve beyazperdeye sunmak için gereken izinleri almak için Ankara’ya doğru yola çıkar. Fakat bu noktada karşısına beklenmedik sorunlar çıkar. Babasına büyük yalanlar söylemiş, altından kalkamayacağı yüklerin altına girmiştir. Müzeyyen Hanım’ın “kanunlar!” diyerek genç yönetmene vermediği izin belgesi, umutların, hayallerin ve bir ailenin yok oluşuna da beraberinde getirir. Emrah, kanunların peşine düşer ve olaylar gelişir. Buradan esinlenerek bulunduğumuz coğrafyanın ve Müslüman bir ailenin içine doğmuş bir insanın doğumundan ölümüne kadar olan süreci takip etmeye çalışalım. Bu kişiye “A Kişisi” diyelim. Bağrışmalar, sevinç çığlıkları ve dualarla, dünyaya gelen bir kız. A kişisi, toplumun içine doğar ve gelişmeye başlar. Büyüdükçe, en yakınındakiler yani ailesi kendi değerlerini, doğru bildiklerini çocuklarına aktarmak ister. Okuduğu okuldan, çalıştığı yerden hatta yaşadığı ülkenin devletinden haklarını talep ediyor ve bunun için mücadele ediyor. Fakat hakkını istediği insanlar, argüman olarak ona yine bu dinin kurallarıyla, çıkarttıkları kanunlarla onu eziyorlar. Tüm bunlarla cebelleşen A kişisi, yaşarsa dine ve kanunlara uyamadığını, dine ya da kanunlara uyarsa yaşayamayacağını fark eder. Devamında toplumsal baskı, psikolojik şiddete dayanamayarak ya umutsuz bir yaşama mahkûm bir şekilde hayatını sürdürür ya da mutlu sonsuzluk düşüncesiyle ölümü tercih eder.
DÜZENİN ÇARKINA ÇOMAK SOKMANIN VAKTİ GELDİ
Filmden yola çıkarak içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda geldiğimiz noktaya bakalım.Yasaların ve bu yasaların kim için yazıldığının, kimi koruduğunun ve nelerin üstünü örttüğünün en yakın örneğine bakalım. O kadar içler acısı bir haldedir ki geldiğimiz nokta; öğrenciler bütçelerine uygun eve bulamaz, yurtta kalmak için gereken parayı veremez durumdadır. Hâl böyle olunca kimi öğrenciler ailelerinin zoruyla kimi geçim sıkıntısı sebebiyle cemaat yurtlarına yönelmiştir. Bu gibi yurtlarda da hayat tarzlarına müdahale edilip, yaşama hevesleri sömürülmüştür. Ne yazık ki bu çarkın içinde zarar görenler ise, Enes Kara gibi bu dayatmalara dayanamayan ve hayatlarını sonlandırmaktan başka çare bulamaz durumda intihara sürüklenen gençlerdir. Öyle ki büyük bir üzüntüye sebep olan Enes Kara “cinayeti” insanların bir ders çıkarmalarına yardımcı olur. Ben, hayatı sorgulayan bir öğrenci, halkın içinden bir birey olarak, insanların acı çekmemesi, ölmemesi ve haklarını özgürcekullanabilmeleri için bu düzenin çarkına çomak sokmanın vakti geldi diye düşünüyorum.