22 Şubat 2022 10:27

Ortak hayaller masası

Bu masa bugün bana çok şey öğretti ve daha öğreteceği çok şey de var.

Fotoğraf: Pexels

Paylaş

İlknur HAYLAZ
İstanbul

Akşama doğru saat 17.00 sularında 30'a yakın bir grup genç. Sadece bir kısmı birbirini tanıyor. 2-3 kişilik gruplar halinde oturuyorlar bir kafede. Hepsinin ortak sorunu gelecek kaygısı, toplum baskısı.

Birbirine sessizce bakan, kim konuşacak acaba diye bekleyen, soru sormaya çekinen bir grup genç. Tuzla Emek Gençliğinin çağrısıyla gelen Uzman Psikolog Murat Ürgen söze girdi birden. Başladı anlatmaya: “Biz ne yapmak istesek, dini gerekçeler, kültürel değerler ve aile baskıları bilinçaltımızda kitlenme yaratıyor. Başarısız bir genç veya çocuk yoktur. Aslında hayat basit ve güzeldir. Sürekli ders çalışmanızı isteyecekler, onlar sadece iyi bir lise veya iyi bir üniversite istiyorlar. Bunun hiçbir anlamı yok. Herhangi bir iş ilanı verildiğinde asgari ücret ile çalışmak için binlerce kişi başvuruyor. Amaç ise sömürecekleri bir nesil yetiştirmek.”

Lise öğrencisi bir genç birden Murat Hoca’nın sözünü keserek, ailesinin onu hiçbir şekilde anlamadığını, çok zor bir süreçten geçtiğini, babasının ilkokul mezunu olduğunu, annesinin ise okuma yazma bilmediğini ve sürekli matematik çalışması gerektiğini söylediklerini söyledi. Sonra yavaş yavaş sessizlik bozulmaya başladı. Çünkü bütün gençlerin hayatında benzer sorunlar hep vardı. Aile baskısı, akran baskısı, öğretmen baskısı… kısacası toplum baskısı.

Bir diğer öğrenci ürkek bir ses tonuyla sınavların bilginin değil yeteneğin belirlendiği bir sistem olması gerektiğini söylerken Murat Hoca yine söze girdi: “Okuduğunuz bölümün hiçbir anlamı yok ama yeteneğimiz devreye girerse yapamayacağınız hiçbir şey de yok. Kendinizi hayatın akışına bırakın fakat toplumsal değerler bu akışı yönlendirmek istiyor. Biz bireyselleştirmeden, kendimize inanmadan bir şey başaramayız. Ben başarısız öğrenci olduğuna inanmıyorum. Eğitim sisteminin size sunduğu şeylerle örtüşmüyorsunuz. Eğitim sisteminin sorunu bu.”

Psikoloğun konuşması gençleri epeyce rahatlattı. Çünkü birileri o gençleri anlıyordu. Çünkü birileri artık gençlerin düşünceleriyle aynı düşünceye sahipti. Aslında bu birileri her zaman vardı. Sadece bazen gelecek kaygısının yarattığı karamsarlıkla bunu göremiyorlardı.

Konu herkesin sabırsızlıkla beklediği ana geldi: “Türkiye'deki bu bozuk sistemi değiştirmek ve düzeltmek için neler yapabiliriz?​” Bu soru üzerine gençler bir kahkaha attı. Çayları yudumlarken bir genç, “Hep ders çalış çalış nereye kadar… Sosyalleşmek, şu an yaptığımız gibi sohbet etmek de lazım.” dedi. Hemen arkasından diğer bir genç, “Örgütlü ve planlı bir şekilde ilerlediğimizde daha iyi yerlere gelebiliriz” ifadelerini kullandı. Mücadele ve dayanışma çağrısı o an herkesin içini soğuk bir günde bir bardak sıcak çay kadar ısıttı.

Hemen arkasından patlattım bir soru, “Aslında çok basit ama çok düşündürücü bir soru soracağım ve herkesten sırayla cevap almak istiyorum. En büyük hayaliniz nedir?​” Bu soru karşısında herkes dondu kaldı. En son kendimin cevap vereceğini de söyledim. Cevaplar hem harika hem iç acıtıcı.

- Lise birinci sınıf öğrencisi bir genç kadın: Kendime olan inancımı kaybetmemek.

- Lise ikinci sınıf öğrencisi genç bir kadın: Türkiye koşullarında istediğim mesleği yapabilmek.

- Yeni üniversite mezunu genç bir kadın: Bencilliği yok etmek.

- Lise son sınıf öğrencisi bir genç: Dünyayı değiştirmek.

- Lise üçüncü sınıf öğrencisi genç bir kadın: Gelecek kaygısı yaşamadan bir sanat dalında çalışmak.

- Bir genç işçi: Çalıştığım dükkanın kapanmaması.

Hayatta iz bırakmak, uyuyabilmek, yurt dışına çıkmak, sevdiklerini kaybetmemek, bir rock grubunda davulcu olmak, saygı duyulmak, yaptığı işte en iyi olmak, bir yerleri keşfetmek, özgüvensizliği yenmek... Gibi birçok şey… Daha önce bunu tek başına düşünen gençler fark etti ki buradaki diğer 30 kişi de kendisiyle aynı fikirde. Herkes onu dinliyor. Hepsi birden bana döndü ve benim cevabımı beklediler. Aslında herkesin söylediğinin toplamını söyleyeceğim diyerek verdim cevabı: Dünya ve Türkiye’deki bu sistemi yok etmek, yıkmak.

Bu sohbetler üzerine birbirini tanımayan ve birbirinden çekinen bu gençler, “Hadi sosyal medyada bir grup kuralım” dediler. Tek tek sosyal aktivite olarak neler yapılabilir, not aldılar. Bir dahaki buluşmada yeni bir sosyal aktivite planı kurdular; futbol, piknik, sinema, bisiklet sürme gibi.

Tam o masanın etrafından kahkahalarla kalktığımızda bir genç daha etkinliğin ona çok iyi geldiğini ve Emek Gençliği hakkında daha çok şey öğrenmek istediğini söyledi. Gerçekten Emek Gençliği neydi? Durun! Ben Emek Gençliği ile yeni tanışan gençler üzerinden izlenimimi yazayım. Emek Gençliği; gençlerin ifadelerini önemseyen, onları dinleyen ve fikirlerine saygı duyan, bir şeyleri değiştirmek için bir mücadele ve dayanışma yolunda atılan ilk adım. Evet, bu masa bugün bana çok şey öğretti ve daha öğreteceği çok şey de var.

ÖNCEKİ HABER

Arpa aynı arpa: TMO’dan yerli çiftçiye 1750 lira, ithalata 4 bin 500 lira!

SONRAKİ HABER

Başpınar işçisi aynı mücadeleyi sendika için verirse kazanır

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa