25 Şubat 2022 04:55
Son Güncellenme Tarihi: 25 Şubat 2022 15:41

Evrensel yazarları Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesini değerlendirdi

Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı askeri müdahale ne gibi sonuçlar doğurur, Türkiye için anlamı ne? Evrensel yazarları yorumladı.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı askeri müdahale ne gibi sonuçlar doğurur, Türkiye için anlamı ne? Evrensel yazarları yazdı. 

BATI-RUSYA ÇATIŞMASI KARŞISINDA ‘İKİSİNDEN DE VAZGEÇMEYİZ’ TAKTİĞİ SÜRDÜRÜLEBİLİR Mİ?

İhsan Çaralan'ın “Batı-Rusya çatışması karşısında ‘ikisinden de vazgeçmeyiz’ taktiği sürdürülebilir mi?​” başlıklı yazısından bir bölüm şöyle: 

"Erdoğan’ın; Putin’in Donetsk ve Lugansk’ın bağımsızlıklarını tanıdığını açıklamasının arkasından ilk tepkisi, “Ne Ukrayna ne de Rusya’dan vazgeçmeyiz” biçimindeydi; ki bu da parlamentodaki sermaye partilerinin tutumuyla uyumluydu.

Eğer sorun, Ukrayna ve Rusya arasında yerel-bölgesel bir çatışma olsaydı, “İki ülkeden de vazgeçmeyiz” tutumu anlaşılabilirdi. Ancak var olan durum bu kadar basit değil. Tersine çatışma Batı emperyalizmi ile Rusya emperyalizmi arasında! Türkiye ise NATO’nun 70 yıllık sadık üyesi olmakla övünen bir ülke.

ABD ve İngiltere başta olmak üzere batılı emperyalistler, NATO’nun yeniden Rusya karşıtlığını merkeze alan “Fabrika ayarlarına döndürülmesi” amacındadır.

Dolayısıyla Türkiye’nin Suriye’de olduğu gibi bir ABD bir Rusya’ya doğru salınarak çatışmadan pay kapma politikasının geçerli olmayacağı bir dönemdir.

Nitekim “İkisinden de vazgeçmeyiz” demesinden iki gün sonra Erdoğan, “Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı askeri harekat kabul edilemezdir, reddediyoruz!” diyerek Rusya’dan vazgeçeceğini göstermiştir."

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

ZAMANIMIZIN BİR ROMA'SI VE UKRAYNA

Nuray Sancar’ın “Zamanımızın bir Roma'sı ve Ukrayna” başlıklı yazısından satır başları şöyle: 

“Aslında bütün bu olup biten; 2. Dünya Savaşı ertesinde dünya düzeni değişirken de 70 yıl sonra yıkılırken de bir türlü huzur bulamayan kapitalizmle ilgili. 2. savaş birincinin rövanşı olarak çıktı. Yeni dünya savaşının aktörleri ise İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarını revize etmek için kıvranıyor.”

“Dünyanın baş emperyalisti kendi imparatorluğunu inşa etmek istiyor. 2. savaşta Hitler’in doğuya doğru ilerleyerek Roma İmparatorluğu’nu kendi bayrağı altında yeniden tesis etme hayaliydi, ABD ise Arap isyanlarını yeni Roma imparatorluğunun kuruluşuna harç yapmaya kalkmıştı.” 

“Putin’in imparatorluk hayali ise, daha yeni emperyalist olmuşken 1917’de tam savaşın ortasında bir devrimle çöken çarlığı eski Sovyet nüfuzunu ekleyerek geri kazanma üzerine kurulu önce. Ama bu o kadar kolay değil. Ukrayna işgali ona bir adım öne geçme fırsatı sağladı.”  

“Bugün yedi düvel ABD’nin peşine takılmış Çin’i kuşatma hayali kurarken Putin kendi güvenlik sınırını daha Batıda kurmuş oldu. Suriye’de birbirinin ayağına dolanmadan, karşısına çıkmadan süreci idare eden ABD ve Rusya Ukrayna sahasında artık açık bir çatışmanın tarafı durumunda.”  

“Yıllardır Karadeniz’i bir ABD-NATO gölüne çeviren, Dedeağaç’taki üsle Boğazı ve Ege geçişini kontrol altına alan, Türkiye yönetimini Montrö’yü aşmak için çılgın projeler peşinde koşturtan ABD şimdi ektiklerini biçiyor.”

“SSCB’nin eski nüfuzuna sosyalizmsiz sahip olmak arzusundaki Putin ise eski hinterlandın kendisine tapulandığına emin. İki emperyalist kutbun yağmacı emellerinin şimdiden karşı karşıya geldiği en sarsıcı çatışma sahası oluyor Ukrayna.”

“Bir klişeyi tekrarlamak gerekirse filler tepişirken gene çimenler ezildi. Olan Ukrayna halkına oluyor. Suriye’deki talanın ve yağmanın yaraları hâlâ kanarken Ukrayna’nın işgali açık yaraya tuz biber ekti.”

“Savaş ölüm, sürgün, açlık, yoksulluk ve acı demek. Doğu Avrupa devrimleri 2. savaştan emekçilerin çıkardığı en güzel sonuçtur. Öyle ki bugün dünyaya yayılmış kapitalist hoyratlık, tarihi altüst ederek bile bununla hesaplaşamıyor. Hâlâ. Zamanımızın bir Roma’sını kurmak o kadar kolay değil çünkü.”

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

"YANAN UKRAYNA VE SAVAŞA KARŞI TUTUM

Ender İmrek'in "Yanan Ukrayna ve savaşa karşı tutum" başlıklı yazısından bir bölüm şöyle: 

"Hep olageldiği üzere savaşın acısını halklar çekiyor. Bu bir kez daha çarpıcı olarak göründü. Bundandır ki dünyanın dört bir yanından “Savaşa hayır!” sesleri yükseliyor. Dün, bugün ve yarın bu sesler daha da büyüyecek. Türkiye halkları, sosyalist güçler, demokratik hareket savaşa derhal son verilmesini istiyor. Halklar, iktidarların kavgalarından kaynaklı, pazar ve paylaşım hesaplı savaşlarına meze olmak istemediğini gösteriyor. Rusya yönetiminin, Ukrayna’ya yönelik savaşı ve işgali en çok Rusya halklarından tepki gördü. Bu çok anlamlı. Rusya halklarının protesto sesleri her taraftan duyuldu. Büyük meydanlar kadın ve erkek, yaşlı genç savaş karşıtlarıyla dolup taştı. Rusya’da tek adam yönetimine karşı büyük bir öfke var. Biriken öfke sokağa taşıyor. Rus polisinin şiddetine, coplanmaya, yerlerden sürüklenmeye aldırmadan elindeki dövizi, pankartı, “Savaşa hayır” yazısını yukarıda tutan insan görüntüleri yayılıyor."

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

PUTİN NEDEN BU KADAR RAHAT HAMLE YAPABİLİYOR?

Yücel Özdemir’in “Putin neden bu kadar rahat hamle yapabiliyor?​” başlıklı yazısından öne çıkan satırlar şöyle: 

"Rusya’dan petrol alıp Avrupa’ya sıvılaştırılmış doğal gaz satmak üzerinde kurulan hesaba Lugansk ve Donteks yem olarak feda edildi. Bu aynı zamanda Biden’in saatinin ABD enerji tekellerinin çıkarlarına göre kurulduğu anlamına geliyor."

"Rusya’daki enerji kaynakları ABD sermayesinin iştahını kabartmaya devam ediyor. Bu nedenle Rusya’yı çevreleme, daha uyumlu ve işbirlikçi bir rejim inşa etme hedefi hep devam edecek."

"Bu ülkeleri Rusya’nın karşısında diken NATO ve Batılı emperyalist devletlerin Rusya’nın ilhak politikalarına karşı attığı adımlar, aralarındaki çelişki ve çıkar farklılıklarından ötürü caydırıcı değil." 

"Bugüne kadar Rusya’ya karşı en sert yaptırım ve tepkiler Kırım’in ilhakından sonra verildi. Rusya G8’den çıkarıldı, belli düzeylerde ekonomik ilişkiler sınırlandırıldı, ama hiç birisi Putin ve Rusya’ya geri adım atmaya yetmedi."

"AB, ABD ve diğer iş birlikçi ülkeler tarafından Rusya’ya karşı ardı ardına yaptırım kararları ilan ediliyor. Hepsini toplansanız Rusya’ya diş ağrısı verecek düzeyde bile değil."

"Rusya, ABD’ye en fazla petrol satan üçüncü ülke durumuna geldi. Avrupalı müttefiklerinin boğazını sıkarak Rusya’dan gaz almamalarını dayatan Washington, Rus petrolü almak için kesenin ağzını sonuna kadar açmış."

"Geçmişin imparatorluk hayalleri peşinde olan Rusya ve Putin ise, karşısındakilerin kendisine olan enerji bağımlılığını, aralarındaki çelişkileri ve diğer zaaf ve zayıflıklarını kullanarak kolay hamleler yapmaya devam edecek."

"Geçmişte çok kanın aktığı bu coğrafyada en barışçıl evrenin SSCB döneminde olduğunu açıktır. Bu nedenle yeniden barış için halkların bir arada yaşamasını güvence altına alan sosyalizmden başka bir seçenek yok."

Yazının tamamını okumak için tıklayınız. 

‘MİLLİ’ PERDENİN ARKASINDAKİ BAĞIMLILIĞIN BEDELİ”

Bülent Falakaoğlu’nun “‘Milli’ perdenin arkasındaki bağımlılığın bedeli” başlıklı yazısından bir bölüm şu şekilde: 

“Bombalayan Rusya’dan sonra en çok parası değer yitiren ülke hangisi?
Bildiniz; Türkiye.

Rüsva olması, pul olması TL’nin suçu değil her halde!

Bir yandan ham petrol fiyatlarındaki artış, bir yandan da kur artışı…  

Bu da demektir ki önce akaryakıt fiyatlarına sonra da tüm mallara zamlar gelecek.

Ukrayna’da savaşa varan gelişmeler Türkiye’de enflasyonu daha da azdıracak, hükümet sayesinde.

Derinleşecek yoksulluğu Rusya’nın saldırganlığına bağlamak olmaz yani!”

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

UKRAYNA KRİZİ VE ERDOĞAN’IN İKİLEMİ!

Yusuf Karadaş’ın  “Ukrayna krizi ve Erdoğan’ın ikilemi!” başlıklı yazısından satır başları şu şekilde: 

“NATO’nun sorunun parçası olduğu ve Rusya’ya ağır yaptırım kararlarının alındığı koşullarda böylesi bir tutum sürdürülebilir mi? Erdoğan iktidarının bugüne kadar sürdürdüğü politikanın da bir sonucu olarak bu kriz Türkiye’yi hangi tehdit ve sorunlarla yüz yüze getirecek?​”

“Yaşanan kriz, Rusya-Ukrayna krizi değildir. Bu kriz bir tarafında ABD, AB ve NATO’nun ve öte tarafında NATO’nun doğuya doğru genişleme stratejisini kabul etmeyeceğini ilan eden Rusya ve arka planında da Çin’in yer aldığı bir krizdir.”

“Erdoğan’ın Rusya ve Ukrayna arasında ‘ara buluculuk’ yapma söylemlerinin iç kamuoyunda ‘büyük lider’ ve ‘güçlü ülke’ imajı oluşturmaya yönelik bir söylem olmasının ötesinde karşılığı yoktur.”

“Sadece Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinin ardından Suriye savaşına dahil olup Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de yeni bir pozisyon kazandığını hatırlatmak bile Karadeniz’in neden önemli olduğunu anlamak bakımından açıklayıcıdır.”

“Erdoğan’ın ‘olanak’ olarak gördüğü sürecin tersine dönmesi; hem Türkiye’nin emperyalistler arasındaki mücadeleye bağlı olarak yeni tehditlerle yüz yüze kalması ve hem de Erdoğan yönetiminin yeni açmazlarla karşı karşıya kalması kuvvetle muhtemeldir.”

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

HESAPLAŞMA BÜYÜK

Ahmet Yaşaroğlu’nun “Hesaplaşma büyük” başlıklı yazısından bir bölüm şu şekilde: 

“Halkların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesini tanımayan, hemen her bölgede krizleri ve anlaşmazlıkları kışkırtan, dünya halklarının geleceğini karartan, işçi sınıfını aşırı sömürüye ve sefalete mahkum eden emperyalist dünya yeni ve büyük hesaplaşmalara doğru yol alırken, uluslararası işçi sınıfının dünyanın bağımlı halklarının bu gerici gidişata karşı sesini yükseltmesinin önemi her geçen gün daha fazla artıyor. Dünya halklarının önünde, emperyalizmin krizlerini, savaşlarını, gerici hesaplaşmalarını sürekli üreten sermaye egemenliği üzerinde yükselen eski dünyayı yıkma, barışın ve kardeşliğin egemen olduğu yeni bir dünya kurma mücadelesi bulunuyor ve bu yönde sürdürülen çabaların ivme kazanması gereken bir dönemin içine giriliyor.” 

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

FİKRİ KAPİTALİZM, PRATİĞİ SAVAŞ

Adnan Gümüş’ün “Sonrakinden bir önceki savaş Ukrayna: Fikri kapitalizm, pratiği savaş” başlıklı yazısından bir bölüm şu şekilde: 

“İnsanların geleceğinin kararmaması için, savaşların tümden aşılabilmesi için yayılmacılık fikrinin, kapitalizm fikrinin aşılması gerekiyor. Savaşı durduracak olan iki diyalektik seçenek bulunuyor: Ya burjuvaziler burjuvazilerle uzlaşacak veya birbirini yiyecek. Veya halklar burjuvaziyi yiyecek veya kendi kendini yiyip bitirecek.

Esas çözüm de esas yıkım da ikincisindedir. Halkların yayılmacılık fikrini yok etmesi, halkların burjuvaziyi yok etmesi savaşları bitirecektir. Kapitalizm veya yayılmacılık bir halk fikri olmaktan çıktığında daha kalıcı barışın yolu açılacaktır.

Savaşların insanları değil insanların savaşları ortadan kaldırması için savaşın geleceğini veya ereğini, yayılmacılık veya üstünlük arayışını yani kapitalizm ve emperyalizm fikrini yok etmek gerekiyor.”

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

"SAVAŞIN SİBER CEPHESİ"

İsmail Gökhan Bayram'ın “Savaşın siber cephesi" başlıklı yazısından bir bölüm şu şekilde: 

"Sağlık tesislerinin hedef alınması savaş suçudur mesela. Peki ya sağlık tesislerinin siber saldırılarla hedef alınması? Siber silahlar ve bunların kullanımı ile ilgili net çizgiler mevcut değil. Üstelik çoğu durumda bu siber silahların kullanımı devletlerden ziyade taşeronlar eli ile sorumluluktan devletleri sıyırarak yürütülüyor. Saldırının kaynağının tespit edilebildiği durumlarda bile en fazla “X ile ilintili” ya da “Y devleti destekli” hacker gruplarından bahsedebiliyoruz. Öte yanda savaşa fiilen girmemiş devletlerin siber saldırıları ambargo kadar olağan bir tedbir olarak gördüğü gerçeği ortada duruyor. Savaşın siber yüzüne de daha keskin bir karşı çıkış gerek."

Yazının tamamını okumak için tıklayınız. (HABER MERKEZİ)

ÖNCEKİ HABER

Çernobil nükleer santralinde radyasyon seviyesinin ciddi düzeyde arttığı ölçüldü

SONRAKİ HABER

Ekonomik güven endeksi şubatta azaldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa