Seyreltme uygulaması | "Bir kere daha mı sıfırdan başlayalım"
İçişleri Bakanlığının sığınmacılara yönelik başlattığı "seyreltme uygulaması"na tepki gösteren Suriyeli Ziya, "Ne yapalım biz, nereye gidelim; bir kere daha mı sıfırdan başlayalım" diye soruyor.
Fotoğraf: Meltem Akyol/Evrensel
Meltem AKYOL
İstanbul
“Ben 31 yaşıma girdim, ama sorsan 70 yaşında gibiyim. Ben artık kendim için bir şey beklemiyorum. Ama çocuklarım… Kimse bizi düşünmüyor abla. Şimdi bize diyorlar ki işi bırakın, evi bırakın başka yere gidin. Ne yapalım biz, nereye gidelim; bir kere daha mı sıfırdan başlayalım abla…”
Bu sözlerin sahibi Ankara Altındağ’da yaşayan Suriyeli Ziya. Suriyelilere yönelik saldırılar sonrası ‘seyreltme’ projesi uygulanan Altındağ’da diken üstünde yaşasa da gidecek başka yeri yok.
Sadece o değil. İstanbul Çağlayan’da yaşayan Muhammed Ali de aynı durumda… Ve daha yüz binlercesi… Konunun uzmanları ise uyarıyor: “Yeni bir taşınma, ev bulma ve yerleşme masrafları bu süreçte daha da fazla mağduriyet yaratacak. Böylesi bir mimleme ve yerinden etme hareketi mültecilere yönelik düşmanca ve ayrımcı davranışları da körükleyecektir.”
SEYRELTME DEDİKLERİ ŞEY YERİNDEN ETME
İçişleri Bakanlığının sığınmacılara yönelik başlattığı “Seyreltme uygulamasının” ayrıntıları geride bıraktığımız haftada netleşti. Bu kapsamda yabancı nüfusun, mahalle nüfusunun yüzde 25’ini aştığı 16 il, her türlü statüden tüm yabancıların kayıt başvurularına kapatıldı. İller arasında İstanbul da var, Ankara, Bursa, Hatay, İzmir de… Toplam 800 mahalleyi kapsıyor karar. Kararın pilot uygulama bölgesi Ankara Altındağ. Tarihi biraz geriye, 10 Ağustos 2021’te mahallede yaşanan kavgada 18 yaşındaki Emirhan Yalçın’ın 2 Suriyeli tarafından bıçaklanarak öldürüldüğü olaya saralım. Hatırlarsınız olayın ardından Suriyeli mültecilere yönelik şiddet olayları yaşanmış, dükkanlar, evler yağmalanmış, araçlar yakılmış. Aslında yeni duyurduğu ‘Seyreltme’ Altındağ’da o günden sonra başlatıldı. Verilere göre o günden bu yana Altındağ’ın farklı mahallelerinden 4 bin 514 Suriyeli ‘Seyreltildi’, özcesi yerinden edildi.
SURİYELİ ZİYA: KİMSE BİZİ DÜŞÜNMÜYOR
Uygulamanın duyurulmasından sonra Ziya’yı arıyorum. Ziya Halepli. 2013’te, 22’sindeyken, savaştan kaçarak geldi Türkiye’ye. Yolu Ankara’ya düştü; Altındağ’a. Ankara Siteler’de bir mobilya atölyesinde işe girdi, evlendi. 2 çocuğu var şimdilerde. Türkiye’de hayatlarının zaten hiç kolay olmadığını anlatmıştı daha önce Ziya; ama Emirhan’ın hayatını kaybettiği kavgadan sonra her şey iyice zorlaşmış: “Diken üstündeyiz abla. Yani kendim için değil de çocuklar için. Ondan sonra zaten mahallede dönüşüm başladı, evler yıkıldı, dükkanlar boşaltıldı, (verilere göre 10 Ağustos’tan beri 309 bina yıkıldı, 177 iş yeri kapatıldı).”
“Sizin evin durumu nasıl” diye soruyorum, “Ha yıkıldı ha yıkılacak. Galiba yazın” diye yanıtlıyor. “Sonra” diyorum. Sessiz kalıyor bir süre, ardından anlatıyor: “Abla şimdi evi yıksalar ne yapacağım bilmiyorum. Çünkü Altındağ’dan kağıt vermiyorlar artık. Mamak’tan da vermiyorlarmış. Çankaya yasak, olmasa da zaten oraya gücümüz yetmez. ‘Keçiören’e, Sincan’a gidebilir’ diyorlar… Kimse nasıl gideceksiniz diye sormuyor ama…” Devam ediyor Ziya: “Abla evin durumu kötü ama mecburuz, ucuza oturuyoruz. Şimdi ben 600 liraya oturuyorum, buradan çıksam kiram en az 2 bin lira. Ben nasıl ödeyeyim onu. Bir de gidip gelmesi. Nasıl gidip geleceğim, işi bıraksam ne yapacağım.”
Kendini anlatmaktan yorgun Ziya: “Ben 31 yaşıma girdim, ama sorsan 70 yaşında gibiyim. Ben artık kendim için bir şey beklemiyorum. Ama çocuklarım… Burada doğdular, aynı kaderi onlar yaşasın istemiyorum. Karar alırken kimse bizim ne yaşadığımıza, durumumuza bakmıyor. Kimse bizi düşünmüyor abla. Biz keyfimizden gelmedik ki, canımız için kaçıp geldik, gezmeye gelmedik ki. Bizi sevmiyorlar, görüyoruz, biliyoruz. Göndermek istiyorlar. Zaten çok zor oldu her şey. Şimdi bize diyorlar ki işi bırakın, evi bırakın başka yere gidin. Ne yapalım biz, nereye gidelim; bir kere daha mı sıfırdan başlayalım abla…”
26’SINDAKİ MUHAMMED ALİ: HER SEFERİNDE DAHA ZOR OLUYOR
Muhammed Ali 26’sında henüz. Suriyeli o da. 5 yıldır İstanbul’da. “Bir şey olmaz değil mi abla” diye soruyor önce, sonra başlıyor konuşmaya: “2013’te geldik Türkiye’ye, Hatay’daydık önce. Ama olmadı orada abla, iş yok. Mecbur geldik İstanbul’a. Bir tekstil atölyesinde makineciyim. Bir oda bir salon bir evde kalıyorum. Bir arkadaşım vardı, o gitti. Şimdilik yalnızım. İşe gidiyorum geliyorum, kimliğimi bile evde bırakıyorum. Kaydım Hatay’da olduğu için zaten çok zordu, ‘kaçak’ duruyordum. Şimdi…”
Şimdisi daha fazla kaygı, daha fazla güvensizlik. Çocuksu bir isyanla anlatıyor: “Zaten her şey zordu, abla zaten bize gelince daha fazla kira isteniyor, patronlar daha az para veriyor. Şimdi biz daha da zor durumda olacağız. Bak zaten kaydın burada değilse hastaneye bile gidemiyorsun. Şimdi de bu. Ben burada 5 senedir aynı yerde çalışıyorum, kimseden bedava bir şey istemiyorum ki. Çalışma iznim olsun çalışayım.
Ama her seferinde daha fazla üstümüze geliniyor. Yani, ‘keşke Türkiye’ye gelmeseydiniz’ diyorlar, tamam ama isteyerek gelmedik ki. Bizim bina yıkıldı, yok artık. Sadece bina değil komple bizim sokak tarla olmuş, yıkılmış. Bizim kafamızın üstüne bomba atıyorlardı. Biz öyle geldik buraya. Bize yazık günah değil mi abla. Ne yapmışız biz, nereye gidelim, ölmemişiz diye mi böyle oluyor?”
DOÇENT KAVAKLI UYARDI: AYRIMCILIĞI KÖRÜKLER
Altınbaş Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Banu Kavaklı, bu uygulamanın mültecilerin hayatlarına ve yaşam standartlarına pek çok olumsuz etkisi olacağı görüşünde. Söz konusu yoğunlaşmanın isteğe bağlı değil ama mecburi olduğunu hatırlatan Kavaklı şunları söylüyor: “Yoğun olarak yerleşilen kentler mültecilerin iş imkanı bulmak ve geçimlerini kayıt dışı yollardan da olsa sağlayabilmek için gittikleri yerler.
Mültecileri yerleşik oldukları, çalışma hayatına katıldıkları, arkadaşlık/komşuluk ilişkileri kurmuş oldukları, dayanışma ağlarına katıldıkları yerleri terk etmek durumunda bırakmak hak ihlali anlamına da gelecektir. Ayrıca yeni bir taşınma, ev bulma ve yerleşme masrafları bu süreçte daha da fazla mağduriyet yaratacak.”
Uygulamanın çocuklar üzerindeki olası olumsuz etkilerine de değinen Kavaklı, “Yaklaşık beş senedir Suriyeli çocuklar da geçici eğitim merkezlerinde değil devlet okullarında eğitim alıyor. Böylesi bir yerinden etme çocukları okullarından ve alıştıkları ortamdan ayrılmaya da zorlayacağı için uyum adına yapılmış olan tüm çalışmaları da boşa çıkaracaktır” diyor.
Kavaklı son olarak ise uyarıyor: “Böylesi bir mimleme ve yerinden etme hareketi mültecilere yönelik düşmanca ve ayrımcı davranışları da körükleyecektir.”
GÖÇ İZLEME DERNEĞİ: SON BİR HAFTADA BAŞVURULAR ARTTI
Göç İzleme Derneğinden Yılmaz Selamet son bir haftada mültecilerin yaşadıkları yerlerden çıkararak, ilk geldikleri yerlere gönderilme uygulamalarının yoğunlaştığını, tedirginlik yaşayan çok sayıda mültecinin de derneklerine başvuru yaptığını söylüyor.
Küçük şehirlerde iş olanaklarının kısıtlı olduğunu, mültecilerin sağlık ve eğitim hakkına erişimde ciddi sorunlar yaşayabileceğini söyleyen Selamet, “En önemlisi de ırkçılık, mülteci düşmanlığı son yıllarda çok arttı. Büyükşehirlere oranla küçük şehirlerde bu risk daha fazla” uyarısında bulunuyor.
Kota koyma politikasının uluslararası mülteci hukukuna aykırı olduğuna da dikkat çeken Selamet son olarak şunları söylüyor: “Görülen o ki iktidarın mültecilerle toplumun ortak yaşam sürebileceği bir uyum politikası yok. Dahası iktidarın günü kurtarmaya dönük ama daha büyük kargaşaya neden olacak politikalarla süreci götüreceği anlaşılıyor. Ama şu bilinmeli ki çözüm yıldırma ile geri gönderme ve sınır dışı etme değil. Geri dönülecekse bile insanların gönüllü dönmeleri ve kalmak isteyenlerin de yaşam standartlarını düzenlenmesidir. Unutmayalım ki mülteci göçmen hakları insan haklarıdır.”