25 Şubat 2022 23:59

Mafya günlük hayata kadar iniyor

Peker’in iadesi akıl almaz bir durum. Türkiye BAE’den rica etti, Peker susturuldu. Peki onu susturmayı rica edenler, gelsin de mahkeme önünde konuşsun diye iadesini mi istiyor?

Gazeteci Cengiz Erdinç | Fotoğraf: Kişisel Arşiv

Paylaş

Serpil İlgün

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde 8 Şubat’ta bir suikast sonucu öldürülmesinden bu yana, Halil Falyalı’nın Kıbrıs siyasetinin ve kumar, bahis, uyuşturucu, kara para dünyasındaki yerine, buradan hareketle de cinayetin olası failleriyle ilgili epey haber, yorum yapıldı, çeşitli iddialar öne sürüldü.  Cinayetin yasa dışı bahis değil, uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı nedeniyle işlendiğinden, yasa dışı bahis patronunun Halil Falyalı ve Veysel Ateş değil, İngiliz Scott William Matersson olduğuna varana kadar analizler çeşitlendi.

Öte yandan cinayet soruşturması kapsamında gözaltına alınan 8 şüpheliden aralarında Mustafa Söylemez ve kardeşi Faysal Söylemez’in de olduğu 5 kişi hafta içinde tutuklandı. Tetiği çekenlerden biri olduğu öne sürülen Mustafa Söylemez daha sonra ifade vereceğini belirtirken, Faysal Söylemez cinayetle bir ilgisinin olmadığını söyledi. AKP medyasından sızdırılan soruşturmayla ilgili bilgiler, iddia ve yorumların çeşitlenmesini sağladı. Erol Evcil’den, Sedat Peker’e, oradan Alaattin Çakıcı’ya uzanan izlekler yeni iddiaları beraberinde getirdi. Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) bulunan Suç Örgütü Lideri Sedat Peker’in iade talebi tam da bu süreçte geldi. Falyalı’nın Ortadoğu’nun uyuşturucu patronu olduğunu söyleyen ancak Falyalı dahil hiçbir iddiası soruşturma konusu yapılmayan Peker’in iadesinin AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın BAE ziyaretinde konuşulduğu söylenirken, iadesinin yaratacağı sarsıcı sonuçlara dikkat çekilerek, bunun gerçekleşmeyeceği yorumları yapılıyor.

Falyalı cinayetiyle ilgili sorular ne kadar yanıt buldu? AKP iktidarı suikast karşısında nasıl bir pozisyon alıyor? Söylemez Kardeşler çetesi kim, Falyalı’yı neden ortadan kaldırmak istediler? Kara para, uyuşturucu, kumar, bahis ağında Güney Kıbrıs’la Kuzey arasında nasıl grift bir ilişki var? Peker’in iadesi neden şimdi istendi? Mafya, günlük hayata nasıl sirayet ediyor?..

Cumartesi Söyleşisinde bu hafta, Falyalı cinayeti sonrasında yaşanan gelişmelerin seyrini merak ederek Gazeteci, Yazar Cengiz Erdinç’e başvurduk.


8 Şubat’ta öldürülmesinin üzerinden geçen sürede Halil Falyalı cinayetiyle ilgili pek çok haber, analiz, yorum yapıldı, tutuklamalar oldu ama cinayetin perdesi ne kadar aralanabildi? ‘Falyalı neden tasfiye edildi?​’ sorusuna yanıt oluşturulabildi mi?

Aralanmadı, daha da bulandı. Zanlılar var, Mustafa Söylemez’den söz ediliyor. Ama ortaya atılan ilişkileri karmaşık yerlere çıkıyor, çok fazla şeye işaret ediyor. Olayın ilk duyulduğu gün dezenformasyon başladı. Yandaş medyaya ifadeler sızıyor ve ifadelere göre mesela gözaltındaki şüphelilerden Veysel Sare, “Erol Evcil’in koruması beni aradı” diyor. Erol Evcil, Çakıcı bağlantısına gidiyor. Mustafa Söylemez İstanbul’da uçaktan iner inmez Sedat Peker’in akrabası Metin Süs’e gidiyor onun telefonundan kardeşi Faysal Söylemez’i arıyor. Mustafa Söylemez susma hakkını kullanıyor. Faysal Söylemez “Suçlamaları kabul etmiyorum” diyor. Yayımlanan ifadelerin satır aralarında bir şey var, zanlılardan biri dikiz aynasından korumalardan birinin koşarak geldiğini görüyor, havaya ateş açtığını, ondan sonra arkadan seri silah sesleri geldiğini söylüyor. Yani bir anlatım bozukluğu yoksa, korumalar havaya ateş ediyor, sonra suikast gerçekleşiyor. Bu da korumaların da işin içinde olduğunu gösteriyor. Böyle baktığınızda çok fazla bilgi kirliliği var.

Bilgi kirliliği özellikle mi yaratılıyor?

Bu da mümkün, bir de bu işler sosyal medyaya kaydı. Gazeteciler doğrulama mekanizmalarına başvurmadan haberin heyecanıyla hızlı davranıyor, bu hatalara yol açıyor. Analizler birbirini izliyor, dikkatimi çeken şöyle bir şey var, hep bir Kurtlar Vadisi şeması var. Bir konsey var Türkiye çapında, bazen dünya çapında, baron kavramı var mesela, işte o öldürülüyor, yerini kim alacak? Yani bundan eminiz, konseyden eminiz, yerini kim alacak? Türkiye’de benim bildiğim böyle bir düzen yok, bunun karşılığı yok. Devletle ilişkisi olan, devlet korumasında olan herkesin gözü önünde olan bir takım mafya grupları var, bunlar da sır değil. Peker’in mayıs ayında başlayan açıklamalarıyla başlayan bir süreç var. Hayırlı yanı kamuoyunun ilgisini organize suça ve organize suçun devletle ilişkilerine çekmesi. Gazetecilerin de projektörleri bu yana döndü, bu iyi bir şey. Ama bir yere kadar, bir yerden sonra bilgi olmayınca mecburen komplo teorilerine giriliyor.

Kamuoyu ilgi gösteriyor, peki, iktidarın ilgisi nasıl? AKP medyası deliller, görüntüler vs. yayımlıyor ancak bir adli vaka muamelesi yapılıyor. İktidar bu cinayet karşısında nasıl pozisyonlanıyor?

Orada da birtakım şeyler oynuyor bana kalırsa. Konuşuldu geçti ama adalet bakanının istifası önemliydi. İktidar içinde bir tarafında Süleyman Soylu’nun olduğu, bir tarafında Hulusi Akar’ın, belki Hakan Fidan’ın, Berat Albayrak’ın olduğu bir güç mücadelesinden söz ediliyor. Bunun emareleri de var ama AKP gazetecilerin pek nüfuz edebildiği bir yer değil. Böyle olunca -kendimi de eleştiriyorum- bilgiden çok varsayımla hareket etmeye başladı gazeteciler. Kamuoyu da bunu istiyor aslında. Onu verdiğiniz zaman iyi oluyor!

Mesela?

Mesela Devlet Bahçeli’nin Eski Danışmanı Metin Özkan’la ilgili hırsızlık suçlaması, bunun video kayıtları gündemde. Bunun Bahçeli’nin Soylu’ya desteğini çekmesi için yapılan bir şey olduğu söyleniyor. Öyle bir şey ki, bunun doğrusunu da yanlışlığını da ispatlayamazsınız. Belli bir süre önce olan bir olay ama kamera görüntüleri bugün ortaya çıkartılıyor. Olayı Soylu ile Bahçeli arasındaki denge üzerinden tartışıyoruz. Burada büyük bir boşluk var; bağımsız yargı. Şeffaf işleyen, her şeyi soruşturan bir yargı eksik. Ama bağımsız yargıdan söz etmek, bunu talep etmek yerine güçler savaşından bahsediyoruz.

Falyalı cinayetiyle aynı hafta içinde 2002’de evinin önünde öldürülen Akademisyen Necip Hablemitoğlu soruşturması ilginç yerlere doğru ilerliyor. Emekli Albay Levent Göktaş’ın adını telaffuz ediyorlar ki kendisi Sezgin Baran Korkmaz’ın 2021’de Kıraça Holdingin İnanç Kıraç’a satışında İnanç Kıraç’ın avukatı olarak hisseleri devraldı. Süleyman Soylu orada da suçlanıyordu. Yani çok enteresan bir şey, devlet içinde bir itiş kakış var ve giderek büyüyen, giderek hacmi artan, yayılan bir itiş kakış bu. Daha başka olaylarda da bunu göreceğiz.

Falyalı suikastında bu itiş kakış nasıl seyrediyor?

Çok net bir bilgi yok ama Falyalı’yı koruduğu söylenen yeraltı dünyasının önde gelenleri arasında yer alan Sarallar grubuna baktığınızda, Sarallar’ın AKP’deki birtakım politikacılarla ilişkilerine dair iddialara baktığınızda orada da evet bu çatışmanın uzantısı var görünüyor. Yine bağımsız bir yargı sürecinde olmadığı için çok da bir şey söyleyemiyoruz, komplo teorisi olur bundan fazlasını söylemek. Ama bir itiş kakışın izleri orada da görünüyor.


PEKER’İN İADESİ AKIL ALMAZ BİR DURUM

Türkiye’nin Sedat Peker hakkında kırmızı bülten çıkararak, Birleşik Arap Emirlikleri’nden Peker’in iadesini istemesinin zamanlaması manidar bulunuyor. Onca ifşa, iddiaya karşılık Peker hakkında herhangi bir soruşturma açılmamıştı. Peker’in Türkiye’ye iade edilmesini Erdoğan’ın istemeyeceği konuşuluyordu, ne değişti?

Peker’in iadesi meselesi sürecin bir parçası. İstanbul’da yapılan Interpol toplantısında Birleşik Arap Emirlikleri’nin işkenceyle suçlanan polis müdürü Interpol’ün direktörü seçildi. Kırmızı bültenin 2 Şubat’ta çıkarıldığı söyleniyor, öte yandan 14 Şubat’ta yani bundan iki hafta sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Birleşik Arap Emirlikleri’ne resmi ziyareti var. Bu hiç konuşulmuyor, hiç dile getirilmiyor, sonra birdenbire tam da Mustafa Söylemez’in Peker’in akrabasını ziyaretinin arifesinde ortaya çıkıyor. Bu yanı çok şüpheli. Ayrıca 14 Şubat’taki görüşmelerde iadeyle ilgili bir anlaşma yoksa 22 Şubat’ta bunun açıklanması saçma olurdu. Dolayısıyla iadesi daha olası gözüküyor. Fakat diğer yandan Peker’in iadesi akıl almaz bir durum. Bugüne kadar video kayıtları ve tweetlerden oluşan iddialar Peker geldiğinde mahkeme önünde kayda geçecek, deliller sunulacak, tanıklar gösterilecek. Bunu kim ister? Ayrıca Türkiye Birleşik Arap Emirlikleri’nden rica etti, pazarlıklar yapıldı Peker susturuldu. Peki onu susturmayı rica edenler gelsin de mahkeme önünde konuşsun, kayda geçsin diye mi iadesini istedi. Belki bugüne kadar söylemediği şeyleri de açıklayacak. Dolayısıyla eğer gerçekleşirse bu iade çok ilginç bir hamle, arka planda bir güç savaşı, Erdoğan sonrası AKP’yi dizayn etmeye çalışan bir itiş kakış hali, bir güç gösterisi diye düşünüyorum. Muhtemelen iade edilecek.


SÖYLEMEZLERİN SARALLAR GRUBU KARŞISINDA BÖYLE BİR İŞE GİRMESİ İNTİHAR GİBİ BİR ŞEY

Falyalı’nın son yirmi yılda kumar, bahis, uyuşturucu dünyasının önemli bir aktörü haline gelmesinin sadece Kuzey Kıbrıs yönetimince değil, Türkiye’den de koruma altında alınmasıyla mümkün olduğuna dair analizler yapılıyor. Bu koruma kalkanı neden kaldırıldı? Zira, destek geri çekilmese bu cinayet işlenemezdi yorumları var.

Devletin belli kurumları açık ya da örtülü bir politika olarak Falyalı’yı koruyor mu yoksa yargı içindeki, ya da devlet içindeki birtakım politikacılar bu adamla ilişki kurmuş ve buna kolaylık mı sağlıyor? Mesela Falyalı’nın rakiplerinin hapis cezalarını artırıyor, dışarı çıkmasını engelliyor. Bu yargıda birtakım ilişkileri olduğunu gösterir. Ama bunun bir devlet politikası olduğunu söylemek, organize suçun politika ve devlet içinde ulaştığı yerler hasebiyle bundan söz etmek başka bir şey. Öbür türlüsü yine Kurtlar Vadisi senaryosuna dönüyor. Devletin bir kurumu var, örtülü bir kurumu ve Falyalı’yı destekliyor, böyle mi yoksa organize suçun bir biçimi mi bu? Ki, kolay kolay bu yoktur da diyemem. Organize suç bir süreden beri yöntemleriyle politikaya nüfuz etti, politikaya içkinleşti. Birbirinden ayırmak artık zor. Mesela Mehmet Ağar bir profil bunun içinde. Oğlu AKP milletvekili olan eski polis müdürü, eski içişleri bakanı, çok orantısız serveti var ve bu sorgulanmıyor. Hâlâ polis örgütü içinde etkili ve devletin birtakım politikalarını da şekillendirebiliyor. Herkes Mehmet Ağar’dan söz ediyor ama tanımı ne Mehmet Ağar’ın, şu an itibariyle kim? Bu soruya cevap verebildiğimiz ölçüde diğerlerinden de bahsedebiliriz. Diğer yandan bazı şeyler göründüğünden çok basit de olabiliyor.

Nasıl?

Örneğin Falyalı basit bir neden de öldürülmüş olabilir. Mesela Sarallarla Söylemezler arasında sokakta bir çekişme var, onun sonucu olarak bu cinayetin işlendiğini söyleyenler var. Diğer yandan Söylemezlerin böyle bir gücü yok, intihar gibi bir şey bu Sarallar gibi bir güç karşısında böyle bir işe girişmeleri. Bunlar hep izaha muhtaç sorular. Ben “şudur” diyemem bu noktada. Bir yandan Erol Evcil’in adının verilmesi ilginç, orada bir Alaattin Çakıcı iması var, Çakıcı bir süre önce Kıbrıs’a gitti. Peker’in açıklamalarının hemen sonrasında. Kıbrıs’a niye gittiği, nasıl gönderildiği belli değil. Orada bir otelin işletmesini devralacağı söyleniyor. Ama yolları Falyalı’yla kesişiyor mu, bir çıkar çatışması var mı, bilmiyoruz bunu.

Falyalı cinayetinde Söylemez kardeşlerin fail olarak gösterilmesinin hedef saptırma olduğu da söyleniyor.

Ya da Söylemezler kendileri üstleniyor göstere göstere. Öyle de bir şey var. Bir güç gösterisi. Falyalı’nın serveti, sahip olduğu ilişkiler değil, artık kim destekliyorsa onu, ona karşı bir güç gösterisi bu. “Senin adamını böyle yok ederiz” demek gibi, o dili çok bilmiyoruz, tahmin yürütebiliyoruz.

Kıyafetlerden, silaha, eldivenden araca, cinayette kullanıldığı iddia edilen delillerin arkada bırakılması da garipseniyor. Profesyonel bir suikast sonrasında bu tür bir delil bolluğu nasıl izah edilebilir?

Bu işin biraz polisiye kısmı. O tarafıyla ilgilenmemeye çalışıyorum çünkü Türkiye’de başka bir sürü cinayette bir sürü olmayacak şeyleri görüyorsunuz. Sıradan cinayetlerden tutun, çok örgütlü diyebileceğimiz organize suç cinayetlerine kadar çok basit şeyler de mümkün olabiliyor. Belki bu olayın yargıda etkili soruşturulmayacağına dair bir öz güvene dayanıyor. Öte taraftan baktığınızda ifadelerde var, gözcü tuvalete gittiği için arabanın geçtiğini görmüyor o yüzden suikastı bir gün sonra yapıyorlar. Bu da amatörlük değil mi? Mustafa Söylemez’in İstanbul’a indikten sonra Sedat Peker’in akrabası ve adamı denilen Metin Süs adlı kişiye gitmesi, onun telefonundan Faysal Söylemez’i araması? Ya bu işe Sedat Peker dahil edilmek isteniyor, ya da Peker de bir şekilde bu işten haberdar.

Söylemez Kardeşler ’90’larda suç örgütü dünyasının görünür figürlerinden biriyken, 2000’lerden sonra görünür olmaktan çıkıyorlar. Söylemezler organize suç şeması içinde nasıl bir yapıyı oluşturuyor ve neden şimdi ortaya çıktılar?

Takip ettiğim kadarıyla Söylemezler ilginç bir yapı; Muşlu bir aşiret ve en büyük abileri Mehmet Sena Söylemez askeri doktor. Mustafa Söylemez eski bir komiser, Faysal Söylemez ise malulen emekli hava astsubay. Bu nedenle onlara ‘Üniformalı Çete’ denildi. 1994’te Ankara’da işlettikleri bir diskotekte Sedat Bucak’ın yeğenini vuruyorlar, bütün öykü öyle başlıyor. Bucaklarla bir kan davası başlıyor. Ondan sonra organize suç grubu haline geliyorlar. Devlet tepelerine çok bindi, cezaevinden afla çıktılar, Kuzey Irak’a gittiler, oradan Azerbaycan’a kaçtılar, hapiste kaldılar orada, ondan sonra Türkiye’ye iade edildiler, bir süre sonra serbest bırakılıyorlar. Sonra Mehmet Sena Söylemez eksik ceza denilerek yeniden cezaevine alınıyor. Bahis işlerine girmek istedikleri, birkaç defa sokakta Sarallar’la karşı karşıya geldikleri söylendi. Bir organize yapı varsa, o yapı adamlarını beslemek için sürekli para üretmesi lazım, bu da az buz para değil, dolayısıyla paraları olmadığı için, eskisi kadar adamları olmadığı için zayıfladıkları söyleniyordu. Daha önce belli dönemlerde başkaları adına tahsilatlar yapıyorlar. Böyle bir olay da olabilir. Hatta Peker’in Falyalı’dan söz ederek projektörleri Falyalı’ya çevirmesinin, bu cinayeti geciktirdiğini söyleyenler var. Dediğim gibi biz mafyaya hep Netflix dizileri, baronlar, bir tür sinematografi yanıyla bakıyoruz, halbuki öbür tarafta mesela bu kadar pahalı elektriğin sebebi de mafya.

Açar mısınız?

Mafya kamu hizmetiyle ortaya çıkan ranttan besleniyor. İstanbul’da 1950’lerde, ’60’larda ilk organize suç gruplarının ortaya çıkması, haldeki hamalların oranın rantını yiyen insanların kapışmasından kaynaklıyor. Biri diğerini vuruyor, sonra bütün İstanbul’a hakim oluyor, kumarhane işletmeciliğine geçiyor. Yine örneğin taksi plakasını tartışıyoruz, orada gerçekten de mafya benzeri bir oluşum var. Bunların politikacılarla ilişkileri var. Elektrik de böyle, AKP iktidarı 8 yıl boyunca kimseye rüzgar enerjisi lisansı vermedi. Mevcut lisans fiyatları ona katlandı. Kimi organize suç gruplarının “kaçak elektrik” kullanarak bitcoin madenciliği yaptıkları bunun da kayıp kaçak yükünü arttırdığı iddia edildi. Dolayısıyla mafya, organize suç dediğimiz şey günlük hayata kadar iniyor. Hangi alana bakarsanız bakın, kamu rantının dağıtıldığı bir yan var. Organize suç buralardan besleniyor ve giderek daha büyük bir güce dönüşüyor ve kamuyu tehdit ediyor aslında.


MARAŞ’IN AÇILMASI HEM GÜNEY, HEM KUZEY MAFYASI İÇİN LEZZETLİ BİR PASTA

Halil Falyalı suikastinde ağırlıkla KKTC’ye odaklanıldığını belirterek Güney Kıbrıs’a dikkat çekiyorsunuz. Uyuşturucu, kumar ve kara para ağında Güney’in durumu ne ve Kuzey’le nasıl bir bağlantı var?

Falyalı olayı da bunun parçasıdır demiyorum. Yine de hep Kuzey’e bakıyoruz, oysa Güney Kıbrıs’ta da ciddi bir mafya sorunu var, hatta Güney, Kuzey’den daha beter. Kıbrıs 1974’ten önce de büyük paranın, dolayısıyla mafyanın olduğu bir yerdi. Bir de klasik bir uyuşturucu yolu, Fransız bağlantısı denilen, Lübnan ve Marsilya arasındaki rota üzerindeydi. 2004’te AB’ye girdikten sonra Güney’e Rus sermayesi aktı, 150 milyar dolardan söz ediliyor. Elbette bunun içinde kara para da var. Öte yandan 1995’ten 2015’e kadar Güney’de 40’tan fazla kişi mafya cinayetlerinde öldürüldü. Bazıları cinayet zinciri halinde 2020 yılına kadar sürdü. Çoğunlukla kumar, uyuşturucu ve kara paranın yönetimi. Rum mafyası Falyalı üstünden mesela Güney ve Kuzey arasında kalan Pire kasabasında kumarhane işletiyordu. Falyalı’nın orada da yatırımları olduğu söyleniyordu. 2018 yılından beri Güney’de pazar daralıyor, yatırımlar geriliyor. Oysa Kuzey’de çok değerli bir şey olacak, Maraş açılacak ve çok büyük rant yaratacak. Orada kumar olacak, uyuşturucu da olacak, bu çok lezzetli bir pasta hem Güney’deki Rum mafyası için hem Güney’de örgütlü olduğu bilinen Rus mafyası için. Bu ilişkiler eninde sonunda bu tarafa taşınacak diye düşünüyorum.

NE KADAR ÇOK MUZ GELİRSE O KADAR ÇOK KOKAİN GELİYOR

Avrupa Komisyonu, kara para ve terörizmin finansmanı ile mücadele konusundaki adımlarını yeterli bularak Türkiye’yi gri listeden çıkardığını açıkladı. Farklı kuruluşlardan Türkiye ile ilgili tam tersi raporlar yayınlanırken komisyonun bu kararı ne anlama geliyor?

Ben çok önemli bulmuyorum çünkü Türkiye’deki kara para sorunu, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) bünyesindeki Mali Eylem Görev Gücü’nün (FATF) sınırlarını çizdiğinden daha sert bir şey. Kara para Türkiye’de turizm yatırımlarının dengesini bozuyor, mafyanın itici gücünü oluşturuyor. Çökülen otelleri konuşuyoruz, hepsi nakit krizi yaşayıp, mafyanın eline geçen yatırımlar. Çünkü kara para yatırım dengelerini alt üst ediyor. Kara paranın amacı sisteme girip legalleşmek, kârlılık, verimlilik diye bir dert yok. Dolayısıyla piyasa koşullarında yatırım yapıp, kârlılık hedefleyen bir turizm yatırımcısının kara para sahibiyle rekabet etmesi mümkün değil. Benzer bir durum muz piyasasında var. Zincir marketlerde ithal muz, gümrük ve nakliye vergisi maliyetinin altında bir fiyatla satılıyor. Bu yüzden iflas eden muz ithalatçıları var. Çünkü muz işini kokain kaçakçılığında paravan olarak kullananlar var. Ne kadar çok muz gelirse o kadar çok kokain geliyor. Ve bu fiyatlar ortaya çıkıyor.

Türkiye, para gelsin de nasıl gelirse gelsin dediği için bütün kapılarını sonuna kadar açmış, varlık barışlarının sekizincisini yürütüyor. Dolayısıyla gri listede olmak çok da önemli değil, kağıt üstünde bazı şekil şartlarını yerine getirdin getirmedin meselesi. İki başlıkta etkin düzenleme isteniyordu, terörizmin finansmanı ve nüfuz sahibi kişilerin işlem bildirimleri. Fakat buradan çok da bir şey olacağı yok, çünkü bu da bir sermaye birikimi ve Batılı finans başkentleri bundan vaz geçemez. Bu kadar büyük bir parayı “ekonomim temiz olsun” diye dışarıda bırakmak kapitalizmin mantığına aykırı. Fakat bu yüzden sistemlerine doğrudan sokmak yerine “vergi cennetlerinde” tutup fon olarak kullanıyorlar, fakat kurumlarının, dengelerinin bozulmasını engelliyorlar.

 

ÖNCEKİ HABER

Pandemide Türkiye ve dünya, yoksulluk ve sağlığa erişim, savaş ve halk sağlığı - Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu | Sağlık Olsun

SONRAKİ HABER

Türkiye'de son 24 saatte 71 bin 736 yeni vaka, 266 can kaybı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa