28 Şubat 2022 22:43

Bir Hayat Üç Dönem: Gençay Gürsoy

Ender İmrek, Gençay Gürsoy'un ‘Bir Hayat Üç Dönem’ isimli anı kitabı üzerine yazdı.

Fotoğraf: AA | Kolaj: Evrensel 

Paylaş

Ender İMREK

Gençay Gürsoy’un ‘Anılar-Tanıklıklar’ alt başlığını taşıyan ‘Bir Hayat Üç Dönem’ kitabı 2021 yaz ortalarında İletişim yayınlarından çıktı. Ekleriyle birlikte 526 sayfa. Daha ilk sayfasından itibaren oldukça akıcı bir dil ve zengin bir yaşam hikayesi içinde buluyorsunuz kendinizi. 

Doğrusu, anı kitapları hakkında yazmak pek kolay değildir diye düşünürüm. Biçiminden ziyade içeriği üzerine konuşmak, değerlendirme yapmak zor iştir. Anı kitaplarında yazar bazen nesnel olmaktan uzaklaşabilir, kendine övgü kitabı okursunuz. Ancak kitabı okudukça rahatladığımı söyleyebilirim. Gençay hoca yaşama eleştirel bakan biri olduğu gibi kendini eleştirmekten de imtina etmeyen biri olarak çıkıyor karşınıza.

Gençay Gürsoy’un anı ve tanıklıklar üzerinden okura sunduğu ‘Bir Hayat Üç Dönem’ kitabı, çocukluğunun geçtiği Erzurum’da, babasının anlattığı, gidenlerden geriye kalan Levon’un öldürülmesi öyküsü ile başlıyor. 1918’de terkedilmiş bir Ermeni köyündeki öykü, hocanın genç dimağına üşüşen sorularla büyüyor. Oradan başlayan ve aslında hiç dinmeyen bir sızı içinde geçiyor ömrü.

Oltu’dan başlayıp, Kars’a oradan İstanbul’a uzanan, dönem dönem yurtdışına taşan, zengin bir yaşam, anılar ve tanıklıklar öyküsü. Gürsoy, gençliğinde edebiyatla yakından ilgili. Roman ve şiire düşkün. Istrati hayranıdır. O zamandan beri çantasında her zaman kitapları var. Önceleri dünya klasiklerini okumuştur, yerli yazarları daha sonraki yıllarda okuyacaktır. Kitap, ilerleyen yıllarda dost, arkadaş olacağı Onat Kutlar’ın şiiriyle başlıyor.

Gürsoy, uzun bir tren yolculuğundan sonra geldiği İstanbul’da önce denize vurulur. Seyrine doyamaz, sonra bir deniz tutkunu olur. Mimarlık okumak ister, ancak hevesi “tüberküloz” teşhisiyle suya düşünce, babasının öğretmenlik yaptığı Kars’a geri döner. Tedavi olur ve ertesi yıl, 1957’de İstanbul Tıp Fakültesi’ne kayıt yaptırır. Ve liseli yıllarından beri ilgisini çeken siyasi bir hayatın içinde bulur kendini. Yurtdışında tıp eğitimi görürken de politik yaşamdan kopmaz.

Gençay Gürsoy’u, TTB başkanı olarak tanıyanımız çoktur. Sağlıkta kamucudur. Halk sağlığının üzerine titrer. Daha çiçeği burnunda bir doktor olarak atandığı Hizan’a karla kapalı yollar açılıp da gidemeyince halk sağlığına ilişkin titizliğini Adilcevaz’dayken gösterir. Devlet de titizdir! Gözler üzerindedir, dosyası arkasından dolaşır! Ancak doktor olarak o kulağı kopma derecesinde kesilmiş bir çocuğun tedavisi ile daha ilgilidir, ilk hastası ölmüş olsa da olanaksızlıklar içinde diktiği kulak biraz yamuk olsa da iyileşmesiyle mutlu olur. Sonraki yıllarda da hep sağlığın piyasanın insafına bırakılmaması için çırpınır...

‘Anılar ve Tanıklıklar’, Türkiye’nin siyasal ve toplumsal tarihine dair dağarcığımızı zenginleştiriyor. Türkiye’nin siyasi tarihiyle ilgi olanlar için oldukça ilginç ayrıntılar var. Bazen TİP tarihi, TKP’den ‘Eski Tüfekler’, bazen bir THKO, THKP-C tarihi ile baş başa kalıyorsunuz. Fransa’daki gençlik eyleminde, FKÖ kamplarını ziyaret eden heyetin içinde buluyorsunuz Gürsoy’u. Ama hep doktorluk ve akademi çabası içindedir.
Hem kavgayla iç içe hem temkinli bir yaşamdır Gençay Gürsoy’unki.

Kişisel yaşam, hastalıklar, düş kırıklıkları, aşklar, ayrılıklar, seyahatler değil, çocukluğunda başlayan bir okuma, araştırma, sorgulama, örgütlenme, hayal kırıklıkları, akademik çaba, kovuşturma ve inatla süren güzel günlere ulaşma mücadelesi sürecini kapsayan seksen yıllık bir muhasebedir.

İlk TİP’i heyecanla karşılar, içinde yer alır, genç akademisyenlerin örgütlenmesi mücadelesinde önemli görevler üstlenir, kovuşturmalara uğrar, takip edilir, ispiyon edilir, akademik kariyeri, doktorluğu yer yer tehlikeye girer, ancak her zaman toplumsal hareketin içinde yer edinecek bir yol bulur. Nasıl dayanışma içinde olmaktan hiçbir koşulda çıkmamış ise ona da her zaman bir dayanışma eli uzanır. Çok kırıldığı da olur. 

27 Mayıs 1960 darbesinin gençlikte, üniversite içinde, öğrenci ve akademisyenlerde yarattığı etkiyi aktarır. Yassıada duruşmalarını izler. Askerliğini yaptığı sırada izlenir, rahat verilmez. Darbeler karşısındaki yalpalamalardan, ikircikli tavırlardan söz eder. TİP içindeki mücadeleyi, oradaki ayrışmaları yer yer hayıflanarak aktarır. Silahlı mücadeleye sıcak bakmadığını gizlemez. Gençlerin yitip gitmesi yüreğini burkar. Pusu kurulan öğrenciler, akademisyenler, yazarlar üzüntüye boğar.

27 Mayıs darbesinden TİP’in kuruluşuna, 12 Mart’a, idamlara, oradan 12 Eylül’e, 1402’liklere, Aydınlar dilekçesine, Kuruçeşme toplantılarına; İstanbul Tabip Odası Başkanlığından TTB Başkanlığına, ÖDP kuruculuğuna, barış arayışlarına, Hrant Dink’in katline karşı ortaya çıkan büyük tepki hareketine; Kürt sorununun eşit haklara dayalı barışçı çözümü çabalarından HDK’ye, barış imzacılarına uzanan, yer yer umutsuzluğa düşülen, ama hep yeniden içinde yer alınan mücadele dolu uzun bir yaşam…

Özellikle fırtınalı 60’lı yılların üniversiteli gençlik hareketi kitaba da yansır. Birçok isim vardır; tanıdık, mücadeleci, iz bırakmış isimler. Kızıldere Katliamı, Denizlerin idamı, işkenceler… Yüreği sızlar, öfkesi taşar ancak o dönem gençliğinin önemli bir bölümünü etkileyen silahlı mücadeleye dair soru işaretleri vardır kafasında, mesafelidir. Ve fakat, şu kesin ki inandığı değerler uğruna bedel ödemekten sakınan biri değildir. Avrupa’daki 68 hareketini izlemek için büyük heyecan duymaktadır, oradaki sürgünlerle bir araya gelir. Politik gelişmeleri, literatürü izler. Dostu Sever Tanilli’nin vurulmasını ve tedavi sürecini, muhaliflere uzanan faşist saldırıları kendi yaşamının bir parçası olarak aktarmaktadır. Çok arkadaş, dost yitirmiştir. 

Gençay hocanın, hayat arkadaşı, barış için akademisyenlerden Esra Mungan’ın üç hocayla tutuklanması karşısında yaşadığı şaşkınlık, öfkesini daha da büyütür. Bir ömür verdiği barış ve demokrasi, eşitlik ve özgürlük kavgasında hala bu aşamada olmaktan üzüntü duyar. ‘Bir Hayat Üç Dönem’, Türkiye’nin yakın tarihinden önemli dönemeçleri hatırlatıyor. Gürsoy, 2010 Anayasa değişikliğine dair referandumu boykot ettiğinden dolayı hayıflanır. Tek adam yönetimine uzanan bu sürecin o dönemle ilişkili dayanaklarını hesaplayamamış olmaktan üzgündür.

‘Bir Hayat Üç Dönem’; roman tadında akıcı bir kitap olmuş. Kronolojik bir yaşam hikayesi değil, okurken, oldukça çalkantılı bir yaşamın sürükleyici dinamizmi içinde yol alıyorsunuz. İyi ki yazılmış. Gençay hocaya uzun, sağlıklı ömürler diliyor, yeni kitaplar bekliyorum.

ÖNCEKİ HABER

Doğal gaz fiyatları uçtu, SWIFT yaptırımı büyüdü, Rusya kur krizine girdi

SONRAKİ HABER

Türkiyeli yurttaşlar Kiev ve Harkiv'den bugün trenle tahliye edilecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa