Propaganda savaşı
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası ana akım Batılı politik ve medya çevreleri, savaş karşıtı olan ve aynı zamanda ABD güdümlü emperyalizmin rolünü de öne çıkaran sol çevreleri hedef gösteriyor.
Fotoğraf DHA
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası ana akım Batılı politik ve medya çevreleri, savaş karşıtı olan fakat aynı zamanda NATO’yu eleştiren ve ABD güdümlü emperyalizmin rolünü de öne çıkarmayı hedefleyen sol çevreleri de hedef olarak gösteriyor.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı Almanya’da da militarizm konusunda yeni tabuların da yıkılmasına yol açtı. Taz gazetesinden çevirdiğimiz makalede ise, “Ancak yeni bir tür salgın var, bu ruhsal-politik, kamusal bir sese sahip olanlar arasında bir gecede yayılan askeri selam duruşu” denilerek bu duruma tepki gösterildi.
BÜYÜK LAF YAPMA
Chalotte WIEDEMANN
Taz
Herkes şimdi aynı şekilde düşünmek, aynı duygulara sahip olmak zorunda mı? Savaşın iyi ya da kötü anlamda kolektifleştirici bir etkisi vardır. Dayanışmalar bölünme ve ırkçı çekincelerle bozulmamışsa güzeldir, Avrupa halkına, yani sadece bizimkilere yönelikse, pek de güzel değildir. Bunları bilmeme rağmen empati gösterdim, bağış yaptım, eylemlere katıldım.
Ancak yeni bir tür salgın var, bu ruhsal-politik, kamusal bir sese sahip olanlar arasında bir gecede yayılan askeri selam duruşu. Ben buna büyük laf yapma diyorum. Sanki Avrupa’nın bugün içinde bulunduğu duruma hiçbir alternatif yokmuş gibi ve Putin beşikten beri bir savaş suçlusuymuş gibi, bugünün savaşını 30 yıl geriden açıklıyor.
Hayır, Putin’in suçunu görelileştirmiyorum; bu hiçbir şey tarafından haklı gösterilemeyecek bir saldırganlık savaşıdır. Ama yine de Varşova Paktı’nın dağılmasının NATO’yu da dağıtmak için kaçırılmış bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Hem ileriye hem de geriye dönük olarak alternatifler açısından düşünmek, yeni savunmacılık atmosferine uymuyor.
Büyük laf yapmada iyi bilinen sağcı terimler Demokratlar, Yeşiller, solcular arasında yeni bir boyun eğme kültürüyle karışıyor. Buna bir de medyanın aşırı rekabetten esen rüzgarı ekleyin: Savaştan önce kesebileceğimiz başka bir kutsal inek (yıkacağımız bir tabu) nerede? AB’nin nükleer güç haline getirilmesi mi?
Savaşın bir sonucu olarak, sivillik ve anti-militarizm şimdi mahkum ediliyor. Putin’in dünyasında ne ölümcül bir yankı. Ukrayna’da kısa vadede kimseye faydası olmayan ama yıllarca parlamentonun karar alma yetkilerini geçersiz kılan bir silahlanma projesine neden bu kadar az eleştiri yapılıyor? Anayasal bir hedef olarak iklim karşıtı silahlanma mı amaç? Bunun için mi Yeşiller’e oy verildi? Dün silahlı insansız hava araçlarıyla ilgili çekinceleri olan herkes bugün susturuluyor.
Putin’in işgali değil, buna verilen tepki bir dönüm noktası, yanlış yönde bir paradigma kayması getiriyor -tabii yeni, geniş barış hareketi ağır Büyük Konuşma’ya karşı başka öncelikler belirlemeyi başaramazsa. Orduya tapınma, yeni bir iki kutuplu dünya düzeninin ikna edilmesiyle el ele gider. Amerikan yanlısı, Rus, Çin karşıtıdır ve dünyadaki diğer ülke ve halklar çok gerilerde kalmak zorundadır.
Ukrayna’nın işgali bir dönüm noktası ve bir trajedidir. Ama ne "Tarihin tekerrürünü" ne de çağın en önemli değişikliğini işaret ediyor. Daha ziyade, birçok arenada ve oyuncu kadrosuyla uzun süredir devam eden yeni bir dünya düzeni için verilen amansız mücadelenin bir parçası. Avrupa artık her şeyin kararlaştırıldığı dünya sahnesi değil. Ve yeniden silahlanma, Batı’nın küresel yapıdaki yapısal düşüşünü durduramayacak. Bu, etki alanları için yeni küresel mücadelenin temeli olan bir düşüş.
(Çeviren: Semra Çelik)
SAVAŞ ÇIĞIRTKANLARI HER ZAMAN DÜŞMANLARINI EVLERİNDE GÖRÜRLER
Lindsey GERMAN
Counterfire
Emperyalist güçlerin savaşları her şeyi değiştirir. Savaş, siyasetin başka yollarla devamıysa, Ukrayna’da zaten dünya siyaseti üzerinde büyük bir etkisi oldu ve olmaya devam edecek.
Rus işgali korkunç bir tırmanış ve tüm sosyalistler tarafından kınanması gerekiyor. Şimdiden çok sayıda ölüm, savaştan kaçmaya çalışan büyük insan hareketleri ve milyonlarca insan için korku ve tehlike söz konusu. Aldığımız raporlara göre, Rus birlikleri istedikleri kadar hızlı ilerlemiyor ve yaygın bir direnişle karşılaşıyorlar. Bu, uzun bir çatışmanın tüm özelliklerini taşıyor ve Putin derhal geri çekilmeli.
Direniş şaşırtıcı değil. Irak ve Afganistan’da olan buydu; büyük askeri güçlerin, silahtaki üstünlüklerinin yeterli olacağını varsayarak, çoğu zaman hesaba katmadığı bir faktör. Putin’in savaşına karşı Rusya’daki muhalefet seviyesi de önemliydi. Bir dizi önde gelen ünlü bunu kınadı ve binlerce kişi ülke çapında çok cesurca sokaklara çıktı. Şimdiden 3 bin protestocu tutuklanmış ve savaş karşıtı hareketin tam dayanışma ve desteğini hak ediyorlar.
Rusya’nın işgali, Batılı emperyalist güçler ve özellikle büyüyen ekonomik ve askeri güç Çin ile rekabetleri için uzun vadeli sonuçlar doğuracak. Çin, Rusya’yı desteklerken, BM güvenlik konseyinde işgale karşı oylamada çekimser kalmış ve Putin’e pazarlık yapmasında ısrar etmişti. Swift finansal ödeme sisteminin bloke edilmesi, Rus ekonomisinin yanı sıra başka yerlerdeki birçok işletme üzerinde de çok ciddi bir etki bırakacak. Petrol ve gaz üzerindeki yaptırımlar Rusya’yı vururken Avrupa’da kıtlığa ve daha fazla fiyat artışına yol açacak.
Bu çatışma uzun zamandır yapılıyor. Sanki Bağdat, Sana veya Kabil’deki savaşların önemi yokmuş gibi, herkes bunun Avrupa’da bir savaş olduğu hakkında konuşuluyor. Ama tabii ki Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana -1990’larda eski Yugoslavya’da- bir dizi büyük savaş yaşandı. Bunlar, 1999’da Sırbistan’ın NATO liderliğinde bir “insani müdahale” ile bombalanmasıyla sonuçlandı. O savaştan bugünü etkileyen iki olayı hatırlamakta fayda var.
İlki, Mayıs 1999’da Belgrad’da Çin büyükelçiliğinin ABD güçleri tarafından bombalanmasıydı; birçok kişi tarafından NATO karşıtı bir devletin kasıtlı olarak hedef alınması olarak görüldü. İkincisi, bir sonraki ay, savaşın sonunda Kosova’nın başkenti Priştine havaalanını işgal için bir Rus hamlesiydi. Tartışmalı eyalette ortak bir NATO-Rus barış gücü kuruldu, ancak Rusya’nın kendi sektörüne izin verilmedi. Bu ayrılık müzakereyle sonuçlandı, ancak Rusya’nın Doğu Avrupa’da etkisini kaybetmesiyle büyüyen çatışmayı gösterdi.
Yirmi yılı aşkın bir süredir hızlı bir şekilde ilerleyin genel tablo, çok daha büyük bir NATO genişlemesi ve Rusya için daha fazla izolasyon oldu. Putin batı tarafından potansiyel bir müttefik olarak kabul edilirken ve Rusya Afganistan’da ve daha sonra Libya’da destek sağlarken hem Rusya hem Çin rejim değişikliğini desteklemek için kandırıldıklarını hissettikleri için daha fazla yabancılaşmaya yol açtı.
Rusya’nın 2014’te Kırım’ı ilhakı, Putin’e acı bir darbe olan G8 toplantılarından atılmasına yol açtı; ardından batıdan Ukrayna’ya daha fazla destek, Rusya sınırlarında NATO askeri tatbikatları. Putin, Rusya’nın hâlâ uluslararası alanda oynayacak önemli bir rolü olduğunu göstermek için Suriye’ye müdahale etti. ABD ve İngiliz emperyalizminin geçen yıl Afganistan’daki yenilgisinden cesaretle de hamlesini Ukrayna üzerine yaptı. İronik olarak, Putin amaçlarında başarılı olursa, kendisini sınırlarındaki NATO devletleriyle karşı karşıya bulacak; kaçınmak istediği kader.
NATO doğrudan Rusya’yla savaşmayacak. Her iki tarafın nükleer gücü düşünüldüğünde, ihtimaller elbette korkutucu, ancak bu savaşın her türlü tehlikeli şekilde tırmanabileceğinin farkında olmalıyız. İngiltere ve diğer ülkeler -şimdiye kadar buna direnen Almanya dahil- Ukrayna’ya daha fazla silah ve Doğu Avrupa’daki NATO üye ülkelerine daha fazla asker ve silah gönderiyor. Bunlar gelecekte çatışma olasılığını yükseltiyor. Özellikle Swift üzerindeki yaptırımlar, sıradan Rusları sert bir şekilde vuracak. Halihazırda AB ve İngiltere, Ukraynalı mülteciler üzerinde gaddarlık yapıyor; Muhafazakar bakan meyve toplama vizesi için başvurabilecekler diyor.
Son 20 yılda iki egemen ülkeyi işgal eden ve Yemen’i işgal eden Suudiler tarafından bombalanması için silah ve personel tedarik eden ve yaptırımlarla açlıktan ölmek üzere olan Afganlara para vermeyi reddeden hükümetimizin kimseye ders vermeye hakkı yok. Bu savaşın bir sonu olmalı ama emperyalist sistem koşullarında savaş dürtüsü daha da artıyor.
Savaş karşıtı, ancak NATO’ya ve kendi hükümetimize karşı argümanlar ileri sürenler saldırı altında. Stop the War (StW) örgütü, iç düşman, hain ve Putin’in mazeretçisi olmakla suçlandı. Keir Starmer, işgalden önce bir StW bildirisini imzalayan 11 İşçi Milletvekiline isimlerini geri çekmezlerse parlamenter parti üyeliklerinin askıya alınmasını tehdidinde bulundu. İsimlerini geri çeken ve savaşa karşı çıkan bu 11 milletvekili teşhir ediliyor, istismara uğruyor ve ölüm tehditleri alıyor.
Savaş zamanlarında her zaman sessiz kalmamız ve kendi egemen sınıfımızı desteklememiz talebi vardır. Sağdan farklı bir şey beklememeliyiz, ama bu aynı zamanda liberallerden ve bazı solculardan da geliyor.
Bunun bir kısmını AB argümanının mirası olarak görüyorum. Birçok liberal ve bazı sosyalist, AB’nin iyi ve hatta kurtuluş için bir güç olduğuna o kadar ikna oldular ki, kurumun kapitalist ve giderek otoriterleşen doğasını görmezden geldiler. Bazıları ayrıca referandum sonucunu ve Trump’ın seçilmesini Rusya’yla açıklama eğilimindeydi. Şimdi bu duyguyu, emperyalist ve askeri amaçlarını NATO biçiminde desteklemeye aktarmış görünüyorlar.
Ama bundan daha derine iniyor. Savaş her zaman solda bir ayrım çizgisidir. Çoğu sol partinin “kendi” emperyalizmini desteklemek için çöktüğü 1914 yılıydı. Daha yakın zamanda birinci Körfez Savaşı, Kosova, Afganistan ve Irak deneyimlerimde oldu. Her durumda, bireyler savaşı desteklemeye geçtiler ve sonunda diğer konularda sağa kaydılar. Bugün emperyalizm yanlısı sol, savaşı daha verimli ve acımasızca yürütmesini talep etmek için kendi egemen sınıfının arkasında sıraya giriyor. NATO’nun rolünün inkar edilmesi gerçekten dikkate değer, hatta bazıları onu demokratikleştirilebileceğine inanıyor.
Savaş karşıtı sol ayağa kalkmalı ve sayılmalıdır. Hükümet, İşçi Partisi ya da şu anda papağan gibi bağırıp tüm ateşlerini Moskova’ya odaklayanlar tarafından susturulmayacağız. Protestodan daha ileri gitmemiz gerekiyor. Alman devrimci Karl Liebknecht 1915’te ana düşmanın evde olduğunu söyledi. Kendi hükümetimiz tek düşmanımız değil, ancak öncelikle savaşmamız gerekendir. Aynı şey Rusya’da, ABD’de ve başka herhangi bir yerde olanlar için de geçerlidir. Rusya’daki işçi sınıfı, Putin’i devirme ve savaşı sona erdirme gücüne sahiptir ve bunun için her düzeyde desteğe ihtiyacı vardır.
Bu, vatansever şevkin, Rusya’yı cezalandırmaya yönelik umutsuz arzunun arkasına geçmeyi reddetmek anlamına geliyor. Bu, çatışma ve daha geniş emperyalist sistem hakkında doğruyu söylemek demektir. Ve bu, hükümetimizle NHS, öğrenci kredileri, konut, maaş ve bize saldırdıkları diğer her şey için savaşmak anlamına geliyor.
Bu savaşın nerede biteceğini kimse bilmiyor. Politikayı temelden değiştirecek ve her yerdeki yöneticiler, ekonomik ve insani maliyetlerinin yükünü işçi sınıfından insanların üstlenmesini bekleyecek. Muhalefetimiz şimdi sadece bu savaşı sona erdirme yeteneğimizin merkezinde değil, aynı zamanda onu yaratan emperyalizm sistemini de sona erdirme yeteneğimizin merkezinde yer alıyor.
(Çeviren: Haldun Sonkaynar)
BARIŞ, HEMEN, ŞİMDİ!
Patrick Le HYARICK
L’Humanité
Kalbimiz barış için hareket eden Rus vatandaşları ve işçileriyle birlikte. Ve onların kendilerini ifade etme ve gösteri yapma özgürlüklerini talep ediyoruz. Orada olduğu gibi burada da bir ağızdan haykırıyoruz: Demokrasi ve silahsızlanma. Bu barış sözleri, bir yandan erkeklerin sivil savunma için yola çıktıkları, diğer yandan metronun buzlu yeraltına koşarak çocuklarını kollarıyla koruyan annelerin, bölünmüş ailelerin bize ulaşan görüntüleri karşısında sıkışan yüreklerimizden çıkıyor. Yüz binlerce aile demir ve ateşten kaçarak Romanya, Polonya, Moldova veya başka yerlere sığınıyor. Avrupa ülkeleri onları hoş karşılamalı ve korumalıdır.
Evet, acil olan her şeyi aklın galip gelmesi için yapmaktır. Tartışmaların yolunu tekrardan bulmak için her şeyi yapıp, diplomasi yollarını sürdürmek. Kremlin’e ev sahipliği yapan Büyük Rus İmparatorluğu’nu yeniden inşa etmeye yönelik hayali planlar temelinde değil, aksine halkların çıkarları, karşılıklı saygı ve verilen taahhütlerin temelinde.
1991’de Ukrayna Parlamentosu’nun ne bir tarafa ne de diğerine bağlı kalan bir ülke olarak kalmaması kararı, Ukrayna’yı egemen bir devlet olarak tanıyan bir anlaşmayı imzalayan Rusların taahhütleri ve son olarak, NATO’yu Rusya sınırlarına kadar genişletmeme sözü. En kötüsünden kaçınmanın tek yolu bu. Barışın ve halklar arasında uyumu sağlamanın yolu buradan geçiyor. Ve müzakere, hiçbir şekilde bombaları kabul etmek anlamına gelmez. Ateşkes kesinlikle gerekli. Rus birliklerinin Ukrayna’dan çekilmesi olmadan hiçbir şey mümkün olmayacak.
Bu sabırlı çabanın gösterilmemesi; hiçbir şekilde ihmal edilmemesi, önemsizleştirilmemesi veya göreceleştirilmemesi gereken başka bir tehdidin riskini taşıyor: Rus otokratının defalarca nükleer silah kullanımını savurduğu ölçüde genelleştirilmiş bir savaş. Putin’in milliyetçi kapitalizmi en kötüsüne yol açabilir ve tüm Avrupa ülkelerinin vatandaşları bu konuda haklı olarak endişeleniyorlar. (…)
Ayrıca, Rusya’ya karşı “topyekun ekonomik savaş”tan söz etmek, savaşçı ve esas gerilimi düşürmeye karşıt bir görüşe sahip olmaktır. Ve Avrupa Komisyonu Başkanı’nın Ukrayna’yı liberal Avrupa Birliği’ne kabul etmek istediğini söylemesi çok şaşırtıcı. Çünkü öncelikle, Avrupa Birliği’ne birkaç saat içinde girilmez. Buna entegre olmak için, Ukrayna’nın bugün karşılayamadığı- birkaç yıl boyunca incelenen- belirli sayıda koşulların karşılanması gerekiyor. Dahası, Putin’e müzakere masasına oturmaması için bundan daha iyi bir bahane vermek gibisi yoktur. Aslında, bu teklifin arkasında açıkça başka bir şey var: zira bazılarının fikri, savaşı genişletecek koşulları yaratmaktır, çünkü Avrupa Anlaşması’nın karşılıklı bir savunma maddesi olan 42. maddesinin 7. paragrafına göre, Avrupa Birliği ülkelerini, saldırıya uğrayan bir ülkenin yardımına koşmaya yönlendirir. Bu durumda askeri güçler, özellikle de NATO’ya bağlı Fransız askeri güçleri doğrudan müdahil olacaktır. Bu, sadece yangını körüklemeye neden olur.
Son olarak, kapitalist Avrupa’ya bu tür bir entegrasyon, Ukraynalı işçilerin ve insanların yararına olmayacaktır. Fakat, büyük uluslararası sermaye, avrupalı işçiler arasındaki rekabeti artırmak için kendisini orada daha da güçlü bir şekilde geliştirecektir. (…) Benzer şekilde, Ukrayna’ya ağır silah göndermek de risk taşıyor. Rus ordusunun bu konvoyları vurmaya çalışacağı ve NATO ile sınırlarda gerginlik olacağı yadsınamaz. Ayrıca, Almanya’nın “yeniden silahlandırılması”na sevinmek için de hiçbir neden yok. Barışa giden yol, ne şovenist militarizmde ne de paylaşımsız egemenlik için kapitalistler arası bir mücadelede dünyayı parçalamaya yönelik milliyetçi girişimlerde bulunmaktadır.
Gelecek, sağlık sorunlarıyla, yoksulluğun azaltılmasıyla ve IPCC’nin bu hafta bize hatırlattığı ağır iklimsel zorluklarla yüzleşebilecek ortak bir dünya inşa etmek için ülkeler ve halklar arasındaki iş birliği için yaratıcılık ve kararlı eylemde yatmaktadır. Bununla birlikte, yeni uluslararası kuruluşların icadı sorunu da ortaya çıkıyor. Mevcut olanlar, İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan çok farklı bir dünyada ortaya çıkan birçok çatışmayı barışçıl bir şekilde çözemediklerini gösteriyorlar. Bugünkü zorluk, küresel bir insan güvenliği ve barış projesi yürütmektir.
NATO’nun temel direği olarak bir Avrupa ordusu inşa etmek için birkaç gün önce yeniden başlatılan proje, böyle bir hedefin parçası olmadığı aşikâr. Ayrıca nükleer silaha sahip iki ülke Fransa ve İngiltere olduğu için bu ordu kiminle kurulacak. Hatta, ikincisi Avrupa Birliği’nden ayrıldı. Aksine, insanlığın karşılaştığı zorluklarla yüzleşmesi için yeni olanaklar açacak olan, tüm uluslarda ortak olan kademeli, kontrollü silahsızlanma girişimleridir. Örneğin, bu savaş, iklim konferanslarının kararlarına karşı karbon enerjilerini yeniden başlatma ve büyük küresel konsorsiyumların spekülasyonlarının körüklediği yükselen fiyatlar ile dünyanın dört bir yanındaki işçilerin ve nüfusun kaderini önemli ölçüde kötüleştirme riski taşıyor.
Dünyada, ne “Avrupa-Atlantik” projelerinde ne de “Avrasya” projelerinde, kapitalizm içi ve milliyetçi bir mücadele çerçevesinde barış ve uyumun geleceği yoktur. Savaş güçlerinin çoğalmasına değil, yaşama yönelik tüm çabalara mutlak öncelik verilmelidir. Avrupa başkentlerinde ve ötesindeki barış hareketlerinde yankı uyandıran şey budur. Yaşasın halkların dayanışması! Barış, hemen, şimdi!
(Çeviren: Diyar Çomak)