"Ne yapmışız, nereye gidelim; ölmemişiz diye mi böyle oluyor?"
“Seyreltme” uygulamasının ayrıntıları netleşti. Mülteci yoğunluğunun bulunduğu yerleşim yerlerindeki Suriyeliler farklı ilçe ve illere yerleştirilecek. Yeni hak ihlalleri hükümet eliyle yaratılıyor.
Fotoğraf: DHA
Ebru YİĞİT
Muhammed Ali 26 yaşında. Ülkesindeki savaş nedeniyle Türkiye’ye gelmek zorunda kalan, hayatta kalmak için atölyelerde kayıt dışı ucuz ve güvencesiz çalışan; savaşta ölmeyip göç etmek zorunda kaldığı için suçlanan milyonlarca mülteciden biri. 2011 yılından sonra sayıları milyonları bulan Suriyelilerin Türkiye’ye gelişi ile birlikte Suriyelilerin statüsü konusunda belirsizlik, 2013 yılında yürürlüğe giren Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda bulunan “Geçici koruma” statüsü ile ilk defa kanuni dayanak kazandı. Adı üzerinde “Geçiçi bir süre için”… Bu uygulama ile milyonlarca Suriyeli 10 yılı aşan bir süredir Türkiye’de geçiçi koruma kapsamında yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Muhammed, bu yüzden başlıktaki cümleleri kuruyor…
İçişleri Bakanlığının sığınmacılara yönelik başlatmış olduğu “Seyreltme” uygulamasının ayrıntıları netleşti. Bu kapsamda yabancı nüfusun, mahalle nüfusunun yüzde 25’ini aştığı 16 il, her türlü statüden tüm yabancıların kayıt başvurularına kapatıldı. Projeye göre, Ankara, Antalya, Aydın, Bursa, Çanakkale, Düzce, Edirne, Hatay, İstanbul, İzmir, Kırklareli, Kocaeli, Muğla, Sakarya, Tekirdağ ve Yalova’dan oluşan 16 şehirde yabancılar için kayıt kapatılacak. Kayıt kapama dışında atılan ikinci adımdaysa, yoğunluğun bulunduğu yerleşim yerlerindeki Suriyeliler farklı ilçe ve illere yerleştirilecek. Projeye ilişkin daha detaylı bir açıklama yapılmadı. Böyle bir projeye neden ihtiyaç duyuldu? Hangi gerekçeler ile bu iller bu projeye dahil edildi? Bu soruların yanıtı verilmemekle birlikte böyle bir proje ortaya koyan İçişleri Bakanlığı, sahada çalışma sürdüren mülteci dernekleri, alanda çalışmalar yapan akademisyenler ve en nihayetinde tüm bunları doğrudan yaşayacak olan mülteciler ile herhangi bir görüşme yapmadı. Bu satırları okuyanlar için, hükümetin karar alırken bu karardan doğrudan etikeleneceklere hiçbir zaman sormadığı gerçeğini aklımızda tutarak yine de olması gerekeni söylemekten vazgeçmeden sormanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Yer değiştirme halinin gönüllülük esasına göre gerçekleşeceği bilgisi verilse de mültecilerin zor bir biçimde hayata tutundukları şehirlerden “kendi istekleri” ile yer değiştirmediğinde durumun nasıl olacağı önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Projenin ortaya koyulması ile yaşadıkları yerlerde hükümetin bu kararı ile birlikte daha da zor günlerin onları bekleyeceği kesin.
HAYATLARINDAN VAZGEÇMELERİ İSTENİYOR
Mültecilerin belirli il ve mahallelerde oturmasının demografik yapıyı değiştirme sorunu yarattığı söylenmekte. Milyonlarca insanın proje kapsamında ele alınan illerde birikmesinin en yegane sebepleri ekonomik koşullar, işsizlik ve güvenlik ihtiyacı olarak değerlendirilebilir. Daha önce de Evrensel gazetesinde sıklıkla okuduğumuz mülteci yaşamlarında mülteciler, sınır illerinden ülkeye giriş yaptıktan sonra kayıtlı olduğu ilden (Eğitim ve sağlık olanaklarını kaybetme pahasına) büyükşehirlere göç etmek zorunda olduklarını işsizliğin sonunun açlık olduğunu söyleyerek vurgulamışlardı. Proje kapsamına alınan illere, iş bulma umuduyla gelen milyonlarca mülteci bu şehirlerin en yoksul mahallerinde oturuyor, kirası en düşük evlerde birkaç aile birleşerek yaşamlarını sürdürüyor. Şimdi milyonlarca insana oturduğun evi bırak, işinden çık ve belirtilen şehirlerden başka şehirlerde yaşa demek bu insanları açlığa mahkum etmek demektir. Mülteciler güvenlikleri gereği eğer bir tehdit ile karşılaşırlarsa büyükşehirlerde sık sık ev değiştirmek zorunda kaldıkları, belirtilen şehirler dışında ise açık hedef haline gelme olasılıklarının artacağını söyleyebiliriz. Mültecilerin kurmuş oldukları düzenden vazgeçmelerini talep etmek bir hak ihlali olarak da değerlendirilmeli. Yaşadıkları mahallelerde komşuluk ilişkileri kuran, bir biçimiyle dayanışma ağlarına dahil olan, çocuklarını okullara gönderen ve o şehirler ile bağ kurmuş olan milyonlarca insanın yeni bir yere taşınması, taşınma masrafları, çocukların yeni okullarına gitmek durumunda kalması, bunların hepsi yıllardır mülteciler ile sürdürülen uyum çalışmalarınıın da göz ardı edildiği anlamına gelmektedir.
İHLALLER ARTAR
2011 yılında Suriyelilerin Türkiye’ye gelişi ile birlikte başlayan yerli ve mültecilerin birlikte yaşaması için uyum çalışmaları, kentlerde mülteciler ile yerli toplumun diyalog halinde olduğunda düşmanlaşma eğiliminin azalacağını ortaya koymaktadır. Mültecilerin büyükşehirlerden gönderilerek “göz önünden” çıkarılması, sorunları çözmeyecek aksine mültecilerin izole bir biçimde belli illere dağıtılması ile hedef haline getirilmesini güçlendirecektir. Hükümetin en temel görevleri mültecilerin hedef haline getirilmesinn önüne geçerek yaşam haklarını korumak iken bu karar ile birlikte yaşam hakları ihlallerinin artacağını da öngörebiliriz.
Bu kararın neden ve nasıl alındığına ilişkin de birkaç değerlendirme yapmak mümkün. Kararın siyasi bir karar olduğunu, kararın ele alınışında mültecilerin dahil olduğu mekanizmaları yok sayarak var olan durumu iyileştirmek yerine zorlaştırma yönüyle ele alındığından anlayabiliriz. Mültecilerin, yaşadıkları şehirlerde o toplumun bir parçası gibi dahil olması yerine büyükşehirlerden “uzaklaştırılarak” saldırılara açık hale getirilmiştir. Belediye seçimlerinde iktidarın büyükşehirlerde kaybetmesinin nedenlerinden biri olarak görülen mülteci politikaları, yaklaşan bir seçim ortamında seyreltme projesi ile büyükşehirlerde mültecileri “görünmez” bir noktaya taşınmakta, muhalefet için ise durumun “Bir günde geri göndeririz” söylemleri ile birleştiğinde seçimlerde mültecileri kim ne kadar yok ederse o kadar kazançlı çıkacağı denklemi üzerine kuruludur.