Arap Coğrafyasında Geçen Hafta | Türkiye savaşın "ortasında"
Ukrayna ve Rusya’ya iktisadi bağlarının yanı sıra sattığı SİHA’lar ve Montrö Antlaşması ile tartışılan Türkiye, Arap basınındaki kimi analizlerde şimdiden savaşın bir parçası olarak görülüyor.
Fotoğraf: Mustafa Kamacı/DHA
Ukrayna’da devam eden Rusya saldırısı, ortaya çıkarabileceği sonuçlar ve Türkiye’ye ve bölgeye etkisi Arap basınında değerlendirilmeye devam ediliyor.
Önce Türkiye üzerine yazılanlardan başlayalım. Rusya’nın Ukrayna operasyonunun etkileyeceği ülkelerle ilgili hakkında en çok değerlendirme yapılan ülke Türkiye oldu dersek abartmış olmayız. Bu değerlendirmelerde Türkiye’nin her iki devletle iktisadi ilişkilerinin güçlü olmasından dolayı her iki tarafla da ilişkiyi devam ettirmek istediği en çok yapılan vurgular arasında.
Filistinli Yazar Dr. Saniye el Huseyni konuyu değerlendirdiği makalesinde, “Görünen o ki Türkiye, Rusya-Ukrayna krizinin savaş noktasına gelmesini istemiyordu. Devam etmemesi konusunda da ciddi bir arzusu var” dedi. Huseyni, 2021 rakamlarına göre Rusya’nın 34.7 milyar dolarlık ticaret hacmiyle, Türkiye’nin en önemli ticaret ortaklarından biri olduğuna dikkat çekti. Aynı yıl Türkiye ile Ukrayna arasındaki ticaret hacminin önceki yıllara göre yüzde 50 artarak 7.4 milyar dolara ulaştığını hatırlattı.
Al Arab gazetesinin “Ukrayna savaşındaki SİHA’lar Erdoğan’ı Putin’le karşı karşıya getirdi” manşetinde olduğu gibi operasyonun Türkiye üzerine etkilerine geniş yer verildi. Haber, gözlemcilerin Kiev’in son dönemde yeni SİHA’ların geldiğini duyurmasının, Ankara’yı öyle ya da böyle savaşa ortak olduğu anlamına geleceği görüşü aktarıldı. Ayrıca Erdoğan’ın attığı bu adımın Biden’ın güvenini kaybettiği için Batı ile yakınlaşmada başarılı olamayacağı ve Türkiye üzerindeki izolasyonu arttıracağı görüşüne yer verildi.
Arap dünyasında Türkiye’yi yakından takip etmesiyle bilinen Lübnanlı Akademisyen Muhammed Nureddin, Ukrayna krizinde Türkiye’nin sopayı ortada tutma girişiminin ekonomik fırtınadan korunmasını sağlayamadığını yazdı. Nureddin, Batı’nın ekonomik yaptırımların hedefinin Rus ekonomisini çökertmek olsa da Türk ekonomisinin birçok yönden etkileneceğini belirtti. Nureddin “Türkiye’yi toptan kayıplar bekliyor” başlıklı makalesinde TÜSİAD Ekonomisti Gizem Öztok Altınsaç’ın “Ukrayna krizinin Türkiye’ye ekonomik etkisi petrol, tarım ve turizm alanındadır ve Türkiye kriz sonucunda 30-35 milyar dolardan az olmayan ek yüklere maruz kalacaktır” ifadelerini aktardı.
İŞGALİN FİNANSMANI SUDAN ALTINI
Rus işgalinin Arap ülkeleri üzerine etkisini başyazısında değerlendiren al Kuds al Arabi, petrol sahibi olmayan bazı Arap ülkeleri büyük ölçüde olumsuz etkilenirken, petrol ve gaz ihracatçılarının bundan fayda gördüğünü vurguladı. Gazete, Sudan altınının uzun yıllardan beri Rusya’ya kaçırıldığını ve savaş bütçesinin ana altın kaynağı olduğu bilgisine yer verildi.
2010 yılında kurulan ve faaliyetlerini Katar’ın başkenti Doha’da devam eden Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi, Ukrayna’daki gelişmelerle ilgili kapsamlı bir rapor yayımladı. Raporda, Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı kapsamlı harekatın nedeninin “Ukrayna’yı silahsızlandırmak ve ülkesini Kuzey Atlantik Paktına (NATO) dahil etmek isteyen Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy hükümetini devirme” olarak özetlendi.
‘YAPTIRIMLAR SONUÇ VERMEZ’
Raporda, Rus rublesinin yüzde 30 değer kaybetmesi örnek gösterilerek yaptırımların ekonomiye büyük zarar verdiği tespiti yapıldı. Lakin “Yaptırımlar, imkanları Rusya’dan çok daha küçük olan ülkelerin politikalarını değiştirmeyi başaramadı. Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak, Kuzey Kore, İran ve Suriye’de olduğu gibi” denilerek yaptırımlarla ABD’nin istediği sonuca varamayacağı ifade edildi. Washington ve müttefikleri tarafından uygulanan yaptırımların maliyeti yüksek olmasına rağmen Putin’i Ukrayna’yı boyunduruk altına alma hedefinden caydırmayacağı tespitine yer verildi.
RUSYA-UKRAYNA KRİZİ: TÜRKİYE İKİ MÜTTEFİK ARASINDA
Dr. Saniye el HUSEYNİ
Rai al Youm
Ukrayna’nın tutumunu sertleştirmesi, Rusya’nın güvenlik taleplerini hiçe sayması ve Avrupa Birliği ve NATO’ya katılma konusundaki ısrarı ışığında, savaşın alevleri daha fazla ısınıyor ve Rusya-Ukrayna krizi tırmanıyor.
Görünen o ki Türkiye, Rusya-Ukrayna krizinin savaş noktasına gelmesini istemiyordu. Devam etmemesi konusunda da ciddi bir arzusu var. İki taraf arasında iyi bir ara buluculuk, Türkiye için en iyi seçenek olabilir. Türkiye’nin bu savaşı durdurma konusunda çıkarı olduğunu doğrulayan üç neden var: Birinci ve ikinci nedenler birbiriyle bağlantılı ve biri diğerini takip ediyor. Üçüncüsü de ilk iki nedenden daha az önemli değil. İlk neden, Türkiye’nin çatışan iki ülkeyle olan ekonomik bağları etrafında dönüyor ve belki de sayıların dili ekonomideki soruları doğrudan yanıtlıyor. Rusya, Türkiye’nin en önemli ticaret ortaklarından biri olduğundan, Rusya ile Türkiye arasındaki ticaret alışveriş hacmi 2021’de 34.7 milyar dolara ulaştı. Aynı yıl Türkiye ile Ukrayna arasındaki ticaret hacmi önceki yıllara göre yüzde 50 artarak 7.4 milyar dolara ulaştı.
Türk-Rus ekonomik ilişkileri son sekiz yılda önemli ölçüde büyüdü. Türk Akım doğal gaz boru hattının 2019 yılında hizmete açılması, sadece Türkiye’nin doğal gaz ihtiyacını karşılaması açısından değil, aynı zamanda Rus gazını da Güney ve Güneydoğu Avrupa’ya taşıması bakımından iki ülke arasındaki ekonomik iş birliğinin en önemli göstergelerinden biri.
Öte yandan Ukrayna, Rusya ile aynı düzeyde olmasa da Türkiye için ekonomik açıdan da önemli. Türkiye’nin Rusya ile olan ticaret hacmi, Ukrayna ile olandan altı kat daha fazla. İki ülke arasında son derece hassas stratejik ekonomik projelerden bahsetmiyorum bile. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz ayın başlarında Ukrayna’ya yaptığı son ziyaret, özellikle iki ülke arasında önümüzdeki yılın başlarında yürürlüğe girecek olan serbest ticaret anlaşmasının imzalanmasından sonra Türkiye’nin Ukrayna ile ilişkisinin ekonomik önemine işaret ediyor.
Rusya ve Ukrayna’nın ekonomik rolünün Türkiye için önemi, bugün en kötü durumda olan Türkiye’nin mevcut ekonomik durumuyla ilgili ikinci neden ile birleştiğinde daha da netleşiyor. Enflasyon önemli ölçüde yükselmiş, kamu bütçe açığı artmış ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası rezervleri tehlike bölgesine ulaşmış durumda.
Türkiye’nin savaşan taraflar arasındaki krizi çözme arzusunun üçüncü ana nedeni, iki ülke ile olan ilişkisinin stratejik kaygılarıyla ilgilidir. Türkiye’nin Rusya ile özellikle 2016’da Erdoğan’a yönelik son darbe girişiminden sonra belirginleşmeye başlayan çok hassas bir stratejik ilişkisi var.
Türkiye, barışı sağlamak ve iki müttefiki arasındaki şiddetli savaşı durdurmak istiyor ve bu, ikisinden de vazgeçmek istemediğini teyit ediyor. Rusya’ya karşı Montrö Antlaşması’nın 19. maddesini işletse veya dronları (SİHA) Rusya’ya karşı kullanması için Ukrayna’ya vermiş olsa bile. Bu tür uçaklar, çeşitli Rus savunma sistemlerinin üstesinden gelmede etkili olduğunu kanıtlamış ve Libya, Suriye ve Balkanlardaki savaşlarda dikkat çekici bir şekilde başarılı olmuş olsa da, böyle bir savaşın seyrini değiştirmez.
TÜRKİYE’Yİ TOPTAN KAYIPLAR BEKLİYOR
Muhammed NUREDDİN
al Ahbar
Türkiye’nin İstanbul ve Çanakkale boğazlarını Rus ve Ukrayna savaş gemilerine kapatma kararında tarihi ve ulusal fikirler baskın çıktı. Anlaşmanın, özellikle on dokuzuncu maddesinin uygulanmaması, Türkiye’yi olumsuz etkileyecek ve uygulamayanlar olduğu sürece, başta ABD olmak üzere diğer ülkelerin anlaşmayı değiştirme taleplerine kapı aralayacaktır. Dolayısıyla şu anda Akdeniz’de bulunan gemilerine ihtiyaç duymadığı ve Batı’nın kendisine uyguladığı yaptırımlar ışığında Rusya’nın bu adımı kendisine düşmanca bir hareket olarak görmesi beklenmiyor. Moskova’nın, Türkiye gibi NATO üyesi olan ve ona yakın bir ülke ile ekonomik ilişkilerinin devam etmesi kesin çıkarınadır.
Ancak Türkiye’nin sopayı ortada tutma girişimi, Ukrayna krizinin yol açtığı ekonomik fırtınadan onu korumayı başarmışa pek de benzemiyor. Batılı ekonomik yaptırımlar Rus ekonomisini çökertmeyi amaçlasa da Türk ekonomisini birçok yönden etkiliyor. Rusya’nın 480 milyar dolarlık ihracatının 27 milyar doları, çoğunlukla gaz ve petrol enerji alımları olmak üzere Türkiye’ye yapılıyor. Türkiye ve Belarus; Rusya’nın ihracat listesinde Çin, Hollanda ve Almanya’nın ardından dördüncü sırada yer alıyor. Türkiye, 293 milyar dolar ithalat yapan Rusya’nın 5.5 milyar dolarlık bölümünü gerçekleştirerek Rusya’ya ihracat yapan altıncı ülke konumundadır. Ayrıca Türkiye’nin Ukrayna’ya ihracatı yaklaşık 3 milyar dolar, Ukrayna’dan ithalatı ise yaklaşık 4 milyar dolar civarındadır. Böylece, Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna ile olan dış ticaret hacmi, toplam Türk dış ticaret hacminin yaklaşık kırk milyar dolarına denk gelmektedir.
Bu bağlamda Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği Baş Ekonomisti Gizem Öztok Altınsaç şunları söylüyor: Ukrayna krizinin Türkiye’ye ekonomik etkisi petrol, tarım ve turizm alanındadır ve Türkiye kriz sonucunda 30-35 milyar dolardan az olmayan ek yüklere maruz kalacaktır.
RUS İŞGALİNE ETKİSİ MEVZUSUNDA ARAP ANLAŞMALARI
al Kuds al Arabi
Başyazı
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının Arap ülkeleri üzerindeki etkileri çeşitlilik gösterdi. Petrol sahibi olmayan bazı Arap ülkeleri büyük ölçüde olumsuz etkilenirken, diğerleri bundan fayda gördü.
Örneğin, dünyanın en büyük buğday ithalatçısı olan Mısır, en büyük tahıl ihracatçısı olarak hem Rusya’ya hem de Ukrayna’ya bağımlıdır. Turizm ekonomisinde Rus ve Ukraynalı turistler önemli bir yer işgal etmektedir. Petrol ithalatçısı olduğu için savaş sonucunda enerji fiyatlarındaki artıştan daha fazla etkilenecektir. Ancak Kahire’nin bu duruma katkısı olan gaz sıvılaştırma ihracatçısı ve merkezi rolünden yararlanacaktır.
Mevcut yüksek gaz ve petrol fiyatları ile Avrupa’nın Rus gaz ve petrolüne alternatif ihtiyacı, Arap petrol ve gaz üreticisi ülkelere büyük faydalar sağlıyor. Bu iki maddenin Katar ve Cezayir gibi Arap ülkeleri tarafından birlikte üretilmesi, zenginliğin ve siyasi nüfuzun artmasının bir nedeni haline gelmiştir. Hızlanan uluslararası gelişmeler; Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad al Sani’nin ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmek üzere Washington’a davet edilmesini gerektirdi. Bu ziyareti; Rus gazından kaynaklanan açığı kapatmaya katkıda bulunma konusunu görüşmek ve bunu en önemli gaz ihraç eden ülkelerin pozisyonlarını koordine etmek için Doha’da bir zirve izledi.
Arap ülkelerindeki gıda güvenliği ve çelişkili ekonomik koşullar üzerinde beklenen bu etkilere karşılık, diğer ülkeler Rus işgalinde siyasi veya finansal çıkarlar için fırsatlar buldu.
İngiliz gazetesi Daily Telegraph’a göre, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin yönetiminin savaş hazırlıkları arasında mümkün olan en yüksek miktarda altını elde etmek vardı. Sudan, Rusya’nın savaş sandığının ana altın kaynağıydı. Gazetenin elde ettiği bilgiler, Kremlin’in Sudan’daki altın arama sektöründeki “en büyük oyuncu” olduğu da dahil olmak üzere bu konuda yeni malumatlar ortaya çıkardı. Rusya’ya çok büyük miktarda altın, ülkeye dağılmış askeri havaalanlarından küçük uçaklarla yıllar içinde kaçırıldı. Bu operasyonların “vaftiz babasının” Sudan Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Muhammed Hamdan Dagalo (Hemeti). Bu durum, Ukrayna’yı işgalinin başlangıcında Hemeti’nin Moskova’da bulunmasını ve Sudan darbesinin liderleri ile Rusya arasındaki siyasi-askeri ilişkinin mali yönünün açık bir ifadesini gösteriyor.
WASHINGTON’UN UKRAYNA’DAKİ HESAPLARI VE RUSYA’YI KONTROL ALTINA ALMA GİRİŞİMLERİ
Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi
al Arab al Cedid
Batının ve özellikle Amerika’nın beklentileri doğrultusunda 24 Şubat 2022 sabahı Rusya, Ukrayna’da kapsamlı bir askeri operasyon başlattı. Bu operasyon için Ukrayna’yı silahsızlandırma ve Rusya’nın karşı çıkmasına rağmen ülkesini Kuzey Atlantik Paktına (NATO) dahil etmek isteyen Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy hükümetini devirme hedefini belirledi. Rusya’nın operasyon yapma kararı, Moskova’nın Ukrayna’nın doğusundaki Donbas bölgesindeki ayrılıkçı Lugansk ve Donetsk bölgelerinin bağımsızlığını tanıdığını açıklamasından sadece iki gün sonra geldi. ABD ve Avrupa Birliği’ndeki müttefikleri, Başkan Vladimir Putin ve onu çevreleyen dar çevre de dahil olmak üzere Moskova’ya bir dizi ekonomik ve siyasi yaptırım uygulayarak yanıt verdi. Batılı ülkeler, Rusya’nın işgalinin maliyetini yükseltmek için Ukrayna’ya ekonomik ve askeri yardımlarını artırdı.
ABD ve müttefikleri tarafından Rusya’ya uygulanan yaptırımlar bağlamında, ABD Başkanı Biden’ın Rusya’yı Ukrayna’ya karşı askeri harekattan caydırmak için aralık 2021’de Putin ile yaptığı sanal zirve sırasındaki tehditleri hayata geçirme taahhüdünde bulunması dikkat çekiciydi. Biden o sırada Rusya’ya “yıkıcı” ekonomik yaptırımlar uygulama, Ukrayna’ya gelişmiş saldırı silahları da dahil olmak üzere askeri destek sağlama ve Ukrayna’yı işgal etmesi halinde Moskova’yı uluslararası alanda tecrit etme tehdidinde bulunmuştu. Washington’un Avrupa Birliği, NATO, Japonya, Avustralya, Güney Kore ve Yeni Zelanda’daki müttefikleriyle koordineli olarak gösterdiği çabanın Rusya’yı cezalandıracağı açıktı.
Washington ve müttefikleri, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşında daha fazla tırmandırıcı önlemler almasını önleyeceğini umarak, yaptırımlar uygulamak için parça parça bir yaklaşım benimsedi. İlk yaptırım grubu, Rusya’nın ayrılıkçı Lugansk ve Donetsk bölgelerinin bağımsızlığını tanımasının hemen ardından geldi. ABD yaptırımları, Rusya ile Almanya arasındaki Baltık Denizi’ni geçen ve “Kuzey Akımı 2” olarak bilinen gaz boru hattını içeriyordu. Bu karardan sonra biri askeri olan iki Rus bankasıyla işlem yapma yasağının ilan edilmesi geldi.
26 Şubat’ta ABD, Avrupa Komisyonu, Fransa, Almanya, İtalya, İngiltere ve Kanada, Rus bankalarını uluslararası bankacılık ve transferler için SWIFT sisteminden izole etmeye, Kremlin’e yakın kurum ve şahıs çemberini genişletmeye karar verdi. Aileleri de dahil olmak üzere dünya genelinde erişilebilen varlıklarının dondurulması ve Rusya Merkez Bankasının 630 milyar dolar olduğu tahmin edilen döviz rezervlerine erişme kabiliyetinin sınırlanması Rus ekonomisine en ağır darbedir.
ABD ve müttefikleri, bir NATO üyesi ülke saldırıya uğramadıkça Ukrayna’daki savaşa askeri olarak katılmayacaklarını vurgulasalar da bu durum, Batı’nın Rusya’nın gerilimi daha fazla tırmanmasıyla ilgili endişelerini ortadan kaldırmıyor. Bir yandan yapılan ekonomik yaptırımlar nedeniyle rublenin değeri eşi benzeri görülmemiş seviyelere düştü. Rus Merkez Bankası, para birimindeki bozulmayı durdurmak ve yurt dışındaki Rus bankalarına mevduat akışını önlemek için faiz oranını yüzde 20’ye yükseltti. Rus hisse senedi piyasaları da tarihinin en kötü düşüşünü yaşadı ve yüzde 33’lük bir değer kaybetti. Ardından kredi derecelendirme kuruluşu Standard&Poor’s, Rusya’nın notunu da sert bir şekilde düşürdü.
SONUÇ OLARAK
Washington ve müttefikleri tarafından uygulanan yaptırımların yüksek maliyeti, muhtemelen Putin’i Ukrayna’yı boyunduruk altına alma hedefinden caydırmayacak. Yaptırımlar, imkanları Rusya’dan çok daha küçük olan ülkelerin politikalarını değiştirmeyi başaramadı. Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak, Kuzey Kore, İran ve Suriye’de olduğu gibi. Büyüklük açısından Rus ekonomisi, 1.7 trilyon dolar büyüklüğüyle dünyanın on birincisidir ve bu, ona uluslararası ekonominin istikrarını etkileyebilecek bir imkan kazandırmaktadır.
Moskova, NATO’nun sınırlarında yeni genişlemeler yapmayacağına dair net taahhütler alana kadar muhtemelen durmayacak. Atılan adımlar Putin’in tecrit ve kuşatma hissini artırıyor ve bazı Batılı çevreler bu durumun onu gerginliği daha fazla tırmanmaya iteceğinden korkuyor. Görünen o ki, Kremlin kısa vadede Ukrayna’dan cumhurbaşkanının ve hükümetin istifası, ordusunun silahsızlandırılması ve tarafsız kalma gibi mümkün olan en büyük tavizleri almaya çalışıyor. Ancak her halükarda, Ukrayna’nın işgalinin bedeli, kendisine uygulanan benzeri görülmemiş yaptırımlar ve yıllarca onu tüketen bir bataklığa girme olasılığı nedeniyle Rusya için büyük olacaktır. Özellikle Çin hariç, desteklerine güvenebileceği güçlü müttefiklerin yokluğunda.
Çin, Doğu Avrupa’da NATO’yu genişletme girişimlerini ve Hint-Pasifik bölgesinde artan rolünü reddetmesine rağmen, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini desteklemedi. Çin, Rusya’ya yönelik yaptırımlara uymayacağını ve petrolünü satın almaya devam edebileceğini ve belki de ona kredi verebileceğini açıklamış olsa da Avrupa ve ABD ile olan önemli ticari çıkarları göz önüne alındığında, beklentiler Batı yaptırımlarına açıkça karşı gelmeyeceği yönünde.