Savaş, öteki ve yüzleşme
Hikayede “öteki” savaştan sonra yaşadığı kayıplarla birlikte yıkılıyor, kaybettiklerinin hesabını sormak istiyor. Tek başına; yaşadığı acıyı taşıyacak bir yakını kalmamış.
Fotoğraf: Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu
Seçil Sinanoğlu
Bombaların arasından çıkarsın. Hayatta olduğuna, bir tek nefesini kaybetmediğine eminsindir. Sonra biri çıkıp der ki “Sen değil ülke savaştaydı.” Kim bu sözlerin sahibi? Hani çocukken kahvaltıda aynı ekmeği ucundan sıyırıp yediğin ağabeyin olabilir mi? Ya da işgalcilerin yeni atadığı sağlık bakanı, savaş suçlarına kılıf uydurup o yüksek mahkemeleri kandıran adam mı? İkisi aynı adam olabilir mi? Peki sen kimsin?
Bu soruları sorduran Taner Barlas ve Ekin Aksu’nun sahnelediği “Öteki” oyunu… Enzo Cormann’ın hikayesi Nükhet İzet’in çevirisiyle tiyatromuza kazandırıldı. Moda Sahne’de izleme fırsatı bulduğum oyun bir inşaat alanında başlıyor. Hikayede “öteki” savaştan sonra yaşadığı kayıplarla birlikte yıkılıyor, kaybettiklerinin hesabını sormak istiyor. Tek başına; yaşadığı acıyı taşıyacak bir yakını kalmamış. Bu yalnızlık onu karşı taraftaki abisi ile yüzleşmeye sürüklüyor. Karşılaşma çarpıcı, ilk başta herkes kendi tarafının silahını kullanıyor. Birinin ki kaçakçıdan alınmış bir tabanca diğerinin ise kolluk kuvvetleri, düzenin ayrıcalıkları ve forsu… Öteki belli ki vazgeçmiş her şeyden onun silahı daha keskin geliyor. İkisi de kullanamıyor ama bu silahları; kardeşliklerine, anılarına sığınıyorlar anlatmak istiyorlar kendilerini.
Çok sayın, namzet bakan “Haklıyım” diye başlıyor. Siyaset böyle gitmez kendisi gibi ılımlı, demokrasi yanlılarına bu şekilde davranmak, aşırıları palazlandırır diye uyarıyor. Bu ılımlı erk, savaşta da barışta da kızdığı aşırılarla yan yanaydı ama mecburdu icabında “Vatan bir otopark değildir” diyor. Halkının gururu vardı, onuru vardı bunun için savaşmalıydı. Bizden alınanları geri almalıydık diyor. Anlatıyor da anlatıyor ama bu afili sözler yetmiyor ne “öteki”yi ne de kendini ikna edemiyor. Öfke doluyor bir anda salon, bir çocuk babasını kaybetmiş, bir eş karısını, analar evlatlarını savaşta bırakmış. Peki bu insanların aklına savaş nasıl getirmiş? Savaş halkların hasedinden mi çıkar? Susuyor gerçekler her yerde sirenler var. Savaş gelip çöküyor sahneye.
Yüzleşme anlamsızlaşıyor ve hayatta kalmaya çalışan her şey gibi en güzel şeylere sarılıyor iki kardeş; ellerinde çocuklukları. Gerçekten yalnız olmadığında zorluklara göğüs germek yetmez, değiştirmeye de heveslenirsin. Birlikte çıkış arama telaşları tam burada düşüyor içlerine. O düşmanlar aynı türküleri söylüyor birden. Cahit Berkay’ın müthiş ezgileri hatırlatıyor seyirciye; bu dünyada, her kıtada ve hatta yanı başımızda yaşanıyor bu oyun hâlâ. Biz sessizce türküleri dinlerken bir yerden çıkıp gelecek mi bu barış? Dünya savaşları bitti dersin de Dünya’da savaş bitti mi? Peki savaştan kaçan insanlar barış içinde yaşıyor şimdi demek içimize siner mi?
Bu tanıdık hikaye sadece iki çocuğun, iki yetişkinin değil, iki toplumun hikayesi: Traklar’ın ve Tripler’in. Hiç duymadığınız bu kadim halklar birbirlerinin evini yıkıyor. Yenisini yapacak yerli ve milli bir müteahhit çıksın diye. Yönetenleri onlara yalan söylüyorlar, onlar adına savaşsınlar diye. “Öteki” sesleniyor: “Ölülerin üzerine kurulu bu hayatlar” belki de bu hayatlar ve düzen değişmesin diye ölmeye devam ediyor insanlar.