08 Mart 2022 23:35

Mola | Kuşaktan kuşağa aktarılan riskli işçilik

"İzmir’in Aliağa ilçesine Sivas’ın, Tokat’ın köylerinden kalkıp gelenler olmuş, gemi söküm işi yapmaya. Gemi söküm işi kuşaktan kuşağa aktarılmış, üstelik tüm riskleriyle..."

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Sinan CEVİZ
Eren SARAN
İzmir

Anadolu’da topraksız bir köylü “İstanbul’un taşı toprağı altın” söylemine ikna olmuş ve payına düşeni almak için yola koyulmuş. Uzun bir yolculuktan sonra İstanbul’a varıp otobüsten indiğinde yerde bir altın gözüne ilişmiş. Demek doğruymuş, İstanbul’un taşı toprağının altın olduğu diye düşünüp altını ayağının ucuyla itip “Bugün yol yorgunuyum yarın toplamaya başlarım” deyip gitmiş.

Umut hikayeleri bir tek İstanbul için anlatılmaz, sanayinin olduğu illere iş bulma umuduyla gelen işçiler hep benzer umut yüklü hikayeler duymuşlardır. Bir köyden ilk gidenler buldukları işe gelen diğer köylülerinin de yerleşmesini sağlamışlar. On yıllar öncesinde İzmir’in Aliağa ilçesine de Sivas’ın, Tokat’ın köylerinden kalkıp gelenler olmuş, gemi söküm işi yapmaya.

“Ağa gemi kırıyon, parası da iyi, hele bir de bakırını neyini alıp da sattın mı Allah’ıma 5-10 seneye kalmaz köyü alırsın” dermiş ilk gelenler birbirlerine. Köyü çalışan işçi alamamış ama gemi sökümün patronları köyünden gelen işçilerin sırtından palazlanmış da palazlanmış…

Hayaller, gerçeklerden başka.

Deniz kenarına kurulu güzel bir ilçedir Aliağa, etrafını da yemyeşil dağlar sarmıştır. Aliağa’nın içerisinden gemi söküm alanına doğru ilerlerken biri TÜPRAŞ diğeri son teknoloji ile üretim yapan Star Rafinerisinin arasından geçersiniz. Daha gün ışımadan ilerlerken yolun sağında solunda bulunan tesisler ışıl ışıldır. Birden dolum tesislerinin sınırından çıkarsınız ve yüzyıl değişir, hissedersiniz. Modern dünyaya dair ne varsa saniyeler öncesinde kalmıştır artık. Önünüzde önce hurdacılar ardından birbiri ardına sıralanmış tesislerde bina yüksekliğinde, sahalar büyüklüğünde gemiler karaya oturtulmuş, dev platformların arasına alınmış parçalanmaya çalışılıyor. 

ÖLÜM SÖKÜM TERSANELERİNDE KOL GEZİYOR

25-30 yıllık gemiler ömrünü tamamladığından denizlerden çekilmesi ve geri dönüşüme gönderilmesi gerekir. Bu işe gemi söküm adı verilir ve gemiyi jilete gönderme tabiri de kullanılır. Oldukça tehlikeli bir iştir gemi söküm işi, birçok kimyasalla temas halindedir işçi, aynı zamanda alınmayan iş güvenliği tedbirlerinden kaynaklı ölüm, söküm tersanelerinde adeta kol gezmektedir. Yüksekten düşen, kopan çelik halatların çarpması sonucu hayatını kaybeden, ağır parçaların altında ezilen iş cinayeti haberlerine sık sık rastlanır gemi söküm sahasında… Aliağa’da bulunan İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitim Araştırma Derneği (İSGARD) raporuna göre 2010-2018 yılları arasında 16 gemi söküm işçisi yaşamını yitirdi. 2020-2021 yıllarında gemi söküm tesislerinde beş işçi yaşamını yitirdi. Bu yıl içerisinde ise bir ayda iki işçi yaralandı.

Bir de yavaş yavaş ölüme sürükleyen görülmez tehlikeler vardır. Kurşun ve asbest gibi… Gemi sökümünde işçiler sıkça asbest maddesine maruz kalırlar ve beraberinde gemilerde radyoaktivite, poliklorlubifeniller (PCB), kurşun ve kadmiyum gibi ağır metaller bulunmaktadır. Gemi söküm işçisi bu nedenledir ki bir taraftan yavaş yavaş yakalandığı hastalıklarla da ölür ve kimse nedenini çalışma koşullarına bağlamaz. Gemileri söken işçiler bu tehlikenin ilk zamanlar farkında değillermiş, ne eğitim verilmiş ne de tedbir alınmış. İlk nesil gemi sökümcülerden şu zamanlara kalan nadirdir...

"ASBESTLE ELLERİMİZİ SİLERDİK"

Bir işçi durumu şöyle özetliyor: “Asbest ile öncelerde elimizi silerdik. Yağlanıyordu kül gibi sıvayıp elimizi silerdik. Asbestin ne olduğunu bilmiyorduk ki. Buraya bir gemi geldiydi, eylemciler kendilerini kilitlediler, o zaman öğrendik. (Greenpeace eylemi). O zaman eylemcilerin yaptığı bize komik geliyordu. Sonradan öğrendik.”

Bir başka işçi sahadaki kara düzeni anlatırken “Bir gün 50 tonluk gemi çekiliyor çelik halat koptu, o gergin halat kopunca bir parçası uçup vinç operatörünün kafasını parçaladı” diyor.

BİR GÜNLÜK ÖLÜM MOLASI

Böyle zamanlarda ölüm soğuk yüzünü gösterince, kısa bir mola veriliyor. Önce işletmedeki arkadaşları hastaneye koşuyor, sonra da diğer işletmedeki tanıdık akrabaları… Akın akın boşalıyor gemi söküm tesisleri. Evlere dağılan işçiler ertesi gün varsa cenaze defin işleri için işe gitmiyor, yoksa hiçbir şey olmamış gibi kaldıkları yerden devam ediyorlar, sıradaki kim olacak diye endişe ederek.

Adeta yeni ölümlere yelken açıyorlar. “Ölüme alışır mı insan?​” diye sorarsanız yanıtı bir başka gemi söküm işçisinin anlattıklarında bulunabilir: “Zehirli gaz, patlama riski, yüksekten düşme tehlikesi var bu işin. Burada çalışıp da kaza geçirmedim diyen yoktur. Benim kafama boru düştü, bareti kırıp geldi. Biz çalışırken çok arkadaşımız hayatını kaybetti. O gün iş yapmıyoruz ama ertesi gün çalışıyoruz. Yanarak ölmeler çok oldu. Arkadaşımızın sesini duyuyoruz ama kurtaramıyoruz, yanarak öldü. Savaşa giriyorsun ya, ilk girdiğin zaman kol bacak kopuyor ya, artık kendinden geçiyon, sonra her şey normal geliyor, öyle zamanla alışıyorsun.”

AVRUPA DENETLERKEN DÜĞÜN YERİ, NORMAL GÜNDE SAVAŞ ALANI

Türkiye’nin dünyanın ikinci büyük gemi söküm tesisine sahip olduğu söyleniyor. Tehlikeli doğaya ve insana zararlı tüm işlerde olduğu gibi gemi sökümünde de Avrupa söküm işlerini yapmayı pek tercih etmiyor. Bunun yerine gemilerini Türkiye’ye, Hindistan’a, Bangledeş’e, Pakistan’a yolluyor. Türkiye ikinci büyük kapasiteye sahip. Gemi sökümde dünya ülkelerinin tercih ettiği yer olan Aliağa ise nerede ise kapalı bir kutu. Pek bilinmez orada ne yapılır, işçiler ne yaşar diye. Gemi söküm sahasında kuralsız çalışmanın en esnek biçimi yaşanırken arada denetimler de olmuyor değil. Özellikle “Benim gemilerimi sök” diyen Avrupalılar arada nasıl sökülüyor, şartlara uyuluyor mu diye sahada denetim yapıyor. Bakın o vakit neler oluyor, işçilerden dinleyelim: “Avrupa birliğinden denetlemeye geldiklerinde düğüne gider gibi tertemiz giyinirdi herkes. Denetlemelerin haberi önceden geliyordu. Bu niye böyle desek de kimsenin umurunda değil. Denetim dediğin tam bir oyun, her şey nizami gibi gösteriliyor, bizi de öyle hazırlıyorlar, Avrupalılar gidince ne kural kalıyor ne güvenlik...”

BABADAN OĞULA GEÇEN BİR İŞ

Gemi sökümü aynı zamanda bir zamanların çocuk işçiliğinin de hikayesi… Birçok ustanın hikayesi 12 yaşlarında başlıyor. Kimi yemekhaneye çırak olarak başlamış kimi direkt gemide… Yıllarca böyle ilerlemiş düzen, şimdilerde ise on sekiz yaş altı çalışmıyor tesislerde. Tabii artık gençler okullarını bitirdikten sonra da geliyor amcalarının, babalarının usta olarak çalıştığı tesislere. “Dışarıda hayat pahalı, iş yok ya da asgari ücretle ömür geçmez” diyen genç işçiler de alıyor soluğu gemi söküm cehenneminde. Mardinli bir çırak anlatıyor: “Yeni evlendim, asgari ücretle iş kovaladım, baktım olmuyor. Sivaslı bir arkadaşım vardı. Gel dedi burada yevmiyeler iyi. Altı aydır buradayım ama pek yapılacak iş değil aslında tehlikesi de çok.”

Bir başka genç işçi ise ailesinden yadigar almış mesleği eline, kesimci olarak çalışıyor. Sosyal hayatını soruyoruz, “Valla burada çalışınca arkadaş çevren de buradan oluyor. Başka yerlerde çalışan anlamıyor buranın şartlarını, bizim dünyamızı. Biz işte ayda iki pazar iznimiz olursa paralar yattıysa belki mangala gideriz yine buradakilerle, iş çıkışı belki mahalledeki kahveye en iyi ihtimalle de çarşıda pastanede çay içmeye” diyor.

Peki bu saha neden tercih ediliyor ve köyünden her gelen bir başka akrabasının da burada çalışmasına sebep oluyor? İlk işe başlayanlar köyünde yapacak iş bulamayanlara önerirmiş, başka bir iş bilinmediği için giderek bu sektör, babadan oğula insanların çalıştığı bir sektör olmuş. Bir süre sonra da işçi kurtulayım dese de hayat şartları buna izin vermemiş.

Durumu en iyi anlatan bir işçinin söylediklerine dikkat kesilelim: “Çocuğumun burada çalışmasını istemem. İmkanlar olmadığı için insanlar çocuğunu akrabasını getiriyor. Üniversite mezunu insanlar da gelip çalışıyor. Savcılığı kazanan çocuk atanamadı, gelip burada çalışıyor. Başka şansı yok ne yapsın.”

Cebine giren paranın asgari ücretten fazla olmasının da tercih nedeni olduğu söyleyen işçiler, sigortalarının asgari ücretten yatırıldığını söylüyor. Yani gemi söküm patronları hem işçinin emeklilik, kıdem hakkı gibi haklarından çalarken hem de vergi kaçakçılığı da yapmış oluyor. “Bunu herkes bilir, devletin gözü önünde oluyor” diyor işçiler ama gel gör ki bir dur diyen yok.

TAŞERONLAŞMA SÖMÜRÜYÜ KATLADI

Yıllar yılları kovalarken, bugün işçiler tüm yaşadıklarının nedenlerini sorguluyor. “Burada gördüğün topluluk kadar şantiyede yaşayanlar vardı. Şirket bütün o insanların yemesini, içmesini karşılıyordu. Şantiyelerin içinde koğuşlar vardı, orada yaşam alanları vardı. Banyosu, mutfağı yatakhanesi vardı ama iyi değildi. Taşeronlara düşüldü insanlar, aç kaldı, sigortalar yatmadı. Taşeronlar işçileri ezdi, sigortasından çaldı. O zamandan bu zamana bu halk ezile ezile geldi. Bu halkı kim eziyor biliyor musun; bu halkı halkın arasından çıkan hainler eziyor. Taşeronlar, çavuşlar bu halkın evlatları bizim aramızda çalışan sonradan patronun yanına geçen 3-5 tane zalimler harcadı bizi. Halen de o zalimler harcamaya çalışıyor. Acından ölenler şimdi halkın başına geçti. Asalaklar...” Kimi böyle ifade ediyor kimi ise başka yanlarını görerek tartışıyor.

"ARTIK KİMSEYİ SIRTIMIZDA TAŞIMAYACAĞIZ"

Tam da bu tartışmalar bu yıl zam döneminde işçileri harekete geçirdi. 22 firmanın işçileri birlik oldu ve iş durdurdular. Eylem alanında bir işçi iş durdurmalarının nedenini şöyle anlattı: “Bizim babalarımız bunların babalarını sırtında taşıdı ve şimdi biz bunları sırtımızda taşıyoruz. Biz işçiyiz ve artık kimseyi sırtımızda taşımak istemiyoruz.”

Kararlı başlayan iş durdurma eylemi aynı zamanda gemi söküm işçilerine birçok şeyi de öğretti, dostu düşmanı gösterdi ve yarına dair yapılması gerekenlere dair bir fikir de sundu. 

Gelin yine gemi söküm işçisinin ifadelerinden anlamaya çalışalım hissettiklerini: “Yıllardır izin kullanamadım, şimdi burada eylem yapıyoruz, ya inan dinlenmiş oluyoruz. Burada birbirimizi ilk defa bu kadar fazla görme ve sohbet etme şansımız oldu, bu güvenimizi de arttırıyor.”

“İş bıraktık ve destek veren insanları da gördük yanımızda. Biz kara düzen çalışmışız, pek bilmiyoruz bu işleri, sendika nedir, hak nedir ama yavaş yavaş gözü açılıyor söküm işçisinin. Burada bazı insanlar başka başka şeyler de söylüyor, bize akıl vermeye çalışan da oluyor. Bazılarını aldık not ettik ama anlamadıklarımız da oluyor. Nihayetinde herkesi dinliyoruz, tartıyoruz biz yine doğru bildiğimizi yapıyoruz.”

ÖNCEKİ HABER

Benzinin litresi 20 lirayı geçti: Benzine 1 lira 7 kuruş, motorine 1 lira 59 kuruş zam geldi

SONRAKİ HABER

Hendek için adalet arayışı, işçi sınıfı için adalet arayışıdır

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa