Uykulu gözlerle sınava hazırlık
YKS’ye hazırlanan gençlerin çoğunun kaygılarla geçen bir günü…Bu günlerin böyle geçmesi bizim tercihimiz değil, bizim adımıza verilen kararların, politikaların sonucu.
Fotoğraf: Pxhere
Özlem ARSLAN
Eyüp
Alarmın sesiyle gözlerimi açmam bir oldu. Alışkanlıktan mı dersiniz? Yoksa YKS’ye sayılı günler kala, kaygıdan zaten zor kapanan gözlerimin, ders çalışmanın gerektirdiği zorunlulukla tekrar açılması mı? Her sabah aynı saatte uyanmaya alışan bedenim yataktan ayrılmayı başarsa da bilincimin ayılması kolay olmadı. Ayılmak için demlemeye koyulduğum çay suyunun kaynayıp fokurdamasıyla ayakta kapanan gözlerim açıldı ve fokurdayan suda sabitlendi. Kaynayan suyun hareketliliği ve sesi eşliğinde kafamda canlanan senaryo her gün birbirini takip eden olaylardan oluşuyordu; dünün tekrarını yaşatan çalışma rutinlerim, ev işleri, birbirini tekrarlayan ülke gündemi, bugün de öldürülen kadınlar, savaşlar... Bunları düşünürken demlediğim çayımı bir fincana doldurup çalışma masama oturdum. Saat 05:00…biraz ders çalışıp 08:30’da bir arkadaşımla yine ders çalışmak üzere dışarı çıkacaktım.
Üç saat evde yalnız çalıştıktan sonra hazırlanıp kütüphaneye gitmek için dışarıda beni bekleyen arkadaşımın yanına çıktım. Mahalleden bir arkadaşımla her gün 08:30’da mahallemizdeki kütüphaneye gidiyoruz. O, her zamanki gibi gözleri mahmur, alık alık bana bakıyor. Bu hâlinden yine sabahladığı belli. Bana yine beşte mi kalktığımı soran arkadaşıma dönüp yine beşte mi uyuduğunu soruyorum, gülüşüyoruz. Kütüphaneye yalnız gitmek zorunda kaldığım zamanlarda kulaklığımı takar sabahın sekizinde rap dinleyerek yürürüm genelde. Arkadaşımla çenemiz düşer, kütüphaneye varana kadar hararetle konuşuruz. Yine böyle hararetle konuştuğumuz bir sabah…
“ÖZLEEM… MUTFAKTAN TABAK GETİR”
Bu arada ben lise mezunu genç bir kadınım. Genç bir kadın olarak uyanıyor, YKS’ye hazırlanıyor, arkadaşımla buluşuyor, bu ülkede yaşıyorum. Kadın arkadaşımla yürürken de genç iki kadın olarak yürüyoruz. Haliyle konuştuğumuz her gün, konu mutlaka kadının ezilmişliğine ve şimdilerde 8 Mart’a geliyor. Biz ev içinde cinsiyetimizden dolayı yaşadığımız baskıdan birbirimize yakınırken kadınları ilgilendiren birçok şeyi de tartışmış oluyoruz. Aslında baktığımızda öldürülen kadınlarla hiçbir farkımız yok. Onların başına gelen ansızın tüm hemcinslerimin başına gelebilir. Sabahın sekizinde kütüphaneye giden yolda yürürken bile bu tehlikeyi taşıdığımızı idrak ederek konuşmaya devam ediyoruz. Tartışmadan doğan hararetimiz kesilmemişken kütüphaneye geliyoruz. Beş saatlik çalışmanın ardından artık kütüphaneden çıkıyoruz. Başımızı dersten kaldıramadığımız, senin benim gibi gençleri yalnızlaştıran şu sınav sürecinde, ders çalışmak için bile olsa başımı kaldırıp arkadaşımla geçirdiğim sürenin sonuna geldik. Yaşamın acılarının bize birlikte yürümeyi öğrettiği yolda yürüye duralım, şimdilik yollarımızı ayırıp eve dönme vaktiydi. Bu sefer dönüş yolunda eve gidince yapacaklarımı düşündüm. Yarım saat yemek yesem, bir buçuk saat temizlik yapsam biraz dinlenip tekrar derse otururum. Ardından oturma odasından ses gelir “Özleem…Mutfaktan tabak getir.” Ben yine her zamanki gibi erkek kardeşimden neden istemediklerini sorarım, onlar da her zamanki gibi eline mi yapışır der. Çaresizce dediklerini yaptıktan sonra hırsla ve sinirle odama geri dönerim. Dersim biter sonra uyurum.
İşte güzel arkadaşım. Bu benim gibi YKS’ye hazırlanana gençlerin çoğunun bir günü. Ve bu günlerin böyle geçmesi bizim tercihimiz değil, bizim adımıza verilen kararların, politikaların sonucu olmuş. Böyle süren günlerin yıllarca devam etmesi ise simsiyah bir öyküye dönüşür.