Herkese ait ama kimseye ait olmayan zeytin
Homeros’un yazdığı metinlerde zeytin bizlere, “Herkese aitim ve kimseye ait değilim, siz gelmeden öncede buradaydım, siz gittikten sonra da burada olacağım” diye seslenir.
Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel
Başak ŞAHİNDOĞAN
İnsanlık tarihi boyunca hiç bir ağaç, zeytin ağacı kadar kutsal kabul edilmemiş ve hiç bir ağaç için bu kadar mit yaratılmamıştır... Zeytin birçok uygarlıkta bereket, doğurganlık, yeniden yaşam, güç, barış, sağlık gibi neredeyse tüm iyi şeylerin sembolü olarak kabul edilmiştir.
Bu kadim ağacın tarihi çok uzun yıllar öncesine dayanmakta ve bu nedenle birçok kaynakta zeytin, bütün ağaçların ilki kabul edilmektedir. Yapılan arkeolojik çalışmalarda Yunanistan’ın Santorini Adası’nda 39 bin yıllık zeytin yaprağı fosillerine ulaşıldı. Zeytin tarımının ise MÖ 6 binli yıllarda Suriye’de Samilerle başladığı düşünülüyor. Ortalama ömrü 300 ile 600 yıl arasında değişse de şu an yeryüzünde 2000 yaşında zeytin ağaçlarının olduğu düşünülüyor.
Dünyadaki şu an yaklaşık 900 milyon zeytin ağacı bulunuyor ve bunların da yaklaşık 190 milyonunun Türkiye’de yaşadığı sanılıyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Maden Yönetmeliği’nde yaptığı değişiklik, zeytinin bugün bu coğrafyada korunmaya ihtiyaç duyduğunu bir kez daha gösterdi. Değişikliğe göre elektrik üretimi için yapılan madencilik faaliyetleri zeytinlik alanlara denk gelirse ‘kamu yararı’ dikkate alınarak izin verilebilecek. Zeytin ağaçlarından vazgeçemeyiz, çünkü Georges Duhamel’in de dediği gibi ‘Zeytin ağacının vazgeçtiği yerde Akdeniz biter.’ Hadi gelin bugüne kadar ve bundan sonra zeytinin gördüğü, göreceği saygıyı teslim edelim.
MİTOLOJİDE ZEYTİN
Bu kutsal ağaç tüm mitolojilerde ölümsüzlüğün simgesidir. Gerçekten de tarih boyunca gölgesiyle, meyvesiyle ve eşsiz yağıyla; toplumlara, insanlara hayat ve güç vermiştir.
Antik Yunan’da yedi bilgeden biri kabul edilen Solon’un koyduğu, zeytin ağacını kesenlere ağır cezalar öngören kanun, tarihteki bilinen ilk zeytin koruma kanunudur.
Romalılar için de zeytinyağı çok önemliydi. Roma şehrini kuran ikiz kardeşler Romus ve Romulus anneleri Minerva tarafından bir zeytin ağacının altında dünyaya getirilmişti. Daha sonra anneleri tarafından terk edilen bu ikizleri dişi bir kurt, zeytin ağacının gölgesinde emzirmişti. Hâlâ Roma’da zeytin ağacına Minerva ağacı da denmektedir.
Eski Mısırlılar, zeytini ve bu kutsal meyvenin nasıl işleneceğini kendilerine Tanrıça İsis’in MÖ 4 binde öğrettiğine inanıyorlardı. Bu nedenle zeytinin, tanrısal erdemlere sahip olduğu düşünülmüştür. Firavun Tutankamon’un başındaki zeytin yapraklarıyla örülü taç ise adaletin simgesi olarak kabul edilmiştir.
Homeros’un yazdığı metinlerde zeytin bizlere, “Herkese aitim ve kimseye ait değilim, siz gelmeden öncede buradaydım, siz gittikten sonra da burada olacağım,” diye seslenir.
ATİNA’NIN KORUYUCUSU ZEYTİN
Eski Yunan mitolojisinde MÖ 17. yüzyılda kurulan Atina’nın isminin bir zeytin dalı sayesinde belirlendiğine yer verilir. Buna göre Zeus yeni kurulacak olan şehre isim koymak için tanrılar meclisini toplar. Kente en değerli armağanı veren tanrı veya tanrıçanın şehre adını vereceğini ve koruyucusu olacağını söyler. Deniz Tanrısı Poseidon denizden savaşlarda çok işe yarayacak bir at yaratır ve meclise sunar. Akıl, Bilim ve Sanat Tanrıçası Athena’nın hediyesiyse zeytin dalıdır. Bu ağaç yüz yıllarca yaşayacak, insanlar meyvesinden beslenecek, ayrıca bu meyveden bir sıvı ile yaralar iyileştirilecek ve geceler aydınlanacaktır. Yarışmanın kazananı Athena olur. Zeytin ağacı Akropolis’e dikilir. Hâlâ bütün zeytin ağaçlarının Athena’nın yarattığı bu ilk zeytin ağacından çoğaldığı söylenir.
ÖLMEZ AĞAÇ ZEYTİN
Eski Ahit’te yer alan efsanelerden biri, Nuh tufanından bahseder. Yarattığı insanın yeryüzüne kötülük saçtığını gören Tanrı, onu bir tufanla cezalandırmaya karar verir. Nuh’a bir gemi yapmasını, bu gemiye tüm hayvanlardan yedişer çift almasını söyler. Ardından büyük tufan yaşanır ve Nuh ile gemideki canlılar hariç yeryüzündeki her şey yok olur. Tufan sonrası Nuh, suların çekilip çekilmediğini anlamak için bir güvercin görevlendirir. Ancak güvercin sular çekilmediğinden konacak yer bulamaz ve geri döner. Yedi gün bekleyen Nuh, güvercini tekrar gönderir. Bu defa güvercin ağzında yeni koparılmış bir zeytin yaprağıyla geri döner. Nuh, böylece suların çekildiğini anlar. Ağzında zeytin yaprağı tutan güvercin, o günden sonra, umudun ve barışın simgesi, tufana karşı direnen zeytin ağacı ise ölümsüzlüğün sembolü olur.
VAN GOGH’U YAŞAMA BAĞLAYAN ZEYTİN
Hollandalı Ressam Vincent Van Gogh, 1889’da Arles’de yaşadığı ve hepimizin kulağını kesmesiyle hatırladığımız bunalımlı döneminin ardından Güney Fransa’da bir akıl hastanesinde tedavi görmeye başlar. Hastane bahçesinden Provence’ın eteklerindeki zeytinlikleri izleyen sanatçı, gördüğü manzaradan çok etkilenir. Annesine bir mektubunda “Burada yaprakları Pollard söğüt ağaçları gibi gri ve gümüşi çok güzel zeytinlikler var,” diye yazan Van Gogh yaşama küstüğü bu dönemde zeytin ağaçları sayesinde tekrar hayata tutunur. Dört mevsim yeşil kalan zeytin ağaçlarının gümüşi rengine hayran kalan ressam, kardeşi Theo’ya da yazdığı mektuplarda uzun uzun bu renkten bahseder. Tıpkı resimlerindeki ayçiçeklerinin sarıları için yaptığı gibi azimle çalışacağını ve bu rengi resmetmeyi başaracağını belirterek intiharı denediği bu dönemde yaşama geri dönerek tekrar tutkuyla resim yapmaya başlar. Van Gogh’un bu dönemde yaptığı 15 zeytinlik tablosu bu ay içerisinde Amsterdam’daki Van Gogh Müzesi’nde sergilenmeye başlanacak.