09 Mart 2022 07:33

Hekim sorumluluğu ve Pastör

Pastör: “Bilim ve barış; cehalet ve savaşı yok edecektir” diyerek insanlığa umudu da aşılamıştır.

Louis Pasteur | Tablo: Albert Edelfelt

Cemal Hüseyin Güvercin
Cemal Hüseyin Güvercin

Hekimlik, insanın yaşama hakkını koruyan, savunan ve bu hakkı tamamlayan bir meslektir.  Peki, hekim başka yaşamlar kurtarmak adına, kendi yaşamını/sağlığını riske edebilir mi veya etmeli mi? Tıp fakültesi birinci sınıf öğrencisine: “Hastanenin giriş katındaki ameliyathanede, genel anestezi altındaki hastayı ameliyat ederken aniden sarsıntılar başlıyor ve deprem oluyor. Saniyeler içinde pencereyi açıp kaçabilir, binadan uzaklaşabilirsiniz ama anestezi altındaki hastayı o halde bırakmak hastanın ölüm fermanı gibi. Bu durumda ne yaparsınız?” diye sorulduğunda öğrenciler çoğunlukla, “hastamı terk etmem” ile başlayan idealist cümleler kurabiliyorlar. Tartışma ilerleyip, olgu analiz edilince, en kötü senaryoda yıkıntılardan sadece hasta çıkacakken, böyle bir seçim ile hastanın yanında hekimin de hayatını kaybedeceği ortaya çıkıyor.

Peki, etkin tedavisi olmayan ve nasıl bulaştığı yeterince bilinmeyen ölümcül hastalıklarda, hekimler dahil tüm sağlık çalışanları, başka yaşamları kurtarmak için kendilerini riske etmeli veya amiyane tabiriyle ateşe atmalı mıdır? Bu sorunun yanıtını tüm dünya Afrika’daki Ebola virüs salgınında maalesef yaşayarak öğrenmiştir. Toplum ortalamasından 20 kat daha fazla hastalığa yakalanma riski taşıyan sağlık çalışanları, bu hastalıkta kaydedilen 11.325 toplam ölümün 531’ni oluşturmaktadır. 2014-2016 arasındaki Ebola virüs salgının verdiği en acı derslerden biri; sağlık çalışanları, yeterli korunma olmadan ve riskler elimine edilmeden, güvensiz ortamlarda çalıştığı zaman, ölüm riski ciddi düzeyde artmaktadır. Aynı tablo Covid-19 pandemisinin aşı öncesi döneminde de görülmüştür, ülkemizde toplamda 552 sağlık çalışanı, Covid-19 pandemisi nedeniyle hayatını kaybetmiştir.

Nazım Hikmet’in Tahir ile Zühre Meselesi şiirindeki, metafor ve edebi göndermeleri bir yana bırakarak:

“…meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?” dizelerine, her zaman “evet, günümüzde ayıp olur” diye cevap veresim gelir. Bu dizelerde şairin, Luis Pastör (Louise Pasteur)’e gönderme yaptığına inanılmaktadır, ancak Pastör kendi bedeninde herhangi bir tıbbi deneme yapmamıştır. 1885’te kuduz bir köpek tarafından ısırılan 9 yaşındaki Joseph Meister’e, henüz üzerinde çalıştığı ve deneme aşamasındaki kuduz aşısını ciddi kaygılarla yapmış olsa da sonuç yüz güldürücü olmuş ve küçük Joseph kurtulmuş, sonrasında 64 yaşına kadar da yaşamıştır. 

Pastör’ün bize yakınlığı sadece Nazım’ın dizelerinde değil, daha köklü nedenleri de bulunmaktadır. Pastör’ün kuduz aşısını bulması, Sultan Abdülhamid’in de dikkatini çekmiş ve sultan ileri görüşlü bir hamleyle, bir grup hekimi Fransa’ya göndererek Pastör’ün yanında bakteriyoloji eğitimi almalarını sağlamıştır. Bu hekimlerden Dr. Mehmed Rifat Hüsameddin Paşa, yetenekli, çalışkan ve yurda dönüşünde “ilk”leri başarmış önemli bir hekimdir. Kendi ifadesiyle Mevlâna soyundan geldiğini belirten Dr. Rifat Paşa, Fransa’daki eğitimi sırasında tanıştığı Pastör’ün yeğeni -ismini Sabiha olarak değiştirmiş- ile evlenerek, ilginç bir şekilde Mevlâna ile Pastör arasında hısımlık bağı kurulmasına da yol açmıştır. Dr. Rifat Paşa yurda döndüğünde önemli hizmetler yapmış, kuduz aşısını ilk kez uygulamaya sokmuş, çiçek hastalığı üzerinde çalışmalar yapmış ve kolera salgınları ile mücadele etmiştir. 1893 yazında İstanbul’da patlak veren kolera salgınında bazı hekimler Dr. Rifat Paşa’nın aksine, salgının kolera olmadığını iddia edince Sultan Abdülhamid bir kez daha Pastör’den yardım istemiş ve davet etmiştir. Ancak Pastör İstanbul’a gelememiş, yardımcısını göndermiş ve gelen bu hekim de Pastör’ün öğrencisi Dr. Rifat Paşa’nın kolera teşhisinin doğru olduğunu teyit etmiştir.

Ülkeye dönüşünde Veteriner Fakültesi (Baytar Mektebi)’nde bakteriyoloji dersleri veren Dr. Mehmed Rifat Hüsameddin’in en gözde öğrencilerinden biri de genç Mehmed Akif Ersoy’dan başkası değildir. Hocası ile yakın çalışmalar yapan Mehmed Akif Ersoy, hocasından Pastör’ü öğrendikçe ona karşı yaşamı boyunca büyük bir hayranlık beslemiştir. *

Pastöre atfedilen, yani hekimin, kendi bedeninde tıbbi denemeler yapması, bazı hekimlerce uygulanmış hatta ölümler dahi olmuştur. İnsanlığa yarar sağlama veya bilime katkıda bulunma arzusu ya da öğrenme tutkusu ile bazı hekimlerin yaptıkları, barsak paraziti yumurtalarını yutması ya da içi bakteri dolu bir sıvıyı içmesi hatta yakın çevresini denek olarak kullanması gibi sıra dışı uygulamalardır. Örneğin, Wilhelm Conrad Röntgen, keşfettiği “X ışınlarını” ilk önce eşi üzerinde deneyerek, onun el grafisini çekmiştir.

Kendi bedenini araştırma nesnesi olarak kullanan hekimlerden biri, mide ülseri tedavisinde çığır açan Dr Barry Marshall’dır. Uzun yıllar tıbba hakim olan “Mide asidinde asla bakteri yaşamaz” inancını yıkmak için, Dr Robin Waren ile birlikte keşfettiği ve mide ülserine yol açtığını düşündüğü bakteriyi içeren bir sıvıyı içmiş ve midesinde hastalığı oluşturmuştur. Daha sonra uygulanan tedaviyle sağlığına kavuşan Dr Marshall, Dr Waren ile birlikte yaptığı bu buluşuyla 2005’te tıp alanında Nobel ödülü almıştır.

Hekimlerin sağlığı konusunda yapılan pek çok araştırma, hekimlerin çoğunluğunun hastalarının sağlığına gösterdikleri özeni, kendi sağlıklarına yeterince gösteremedikleri, beslenme, dinlenme, uyku, spor yapma ve stresle baş etme gibi temel konularda dahi ciddi sorunlar yaşadıklarını ortaya koymaktadır. Oysa hekimler kendi sağlıklarına özen gösterecekleri konusunda yemin etmektedir. Güncel hekimlik andına göre: “…Hizmeti en yüksek düzeyde sunabilmek için kendi sağlığımı, esenliğimi ve mesleki yetkinliğimi korumaya dikkat edeceğime…” diye yemin etmektedirler. İronik olarak, ülkedeki hekimler bir kısır döngü yaşamakta ve yoğun çalışma temposu nedeniyle sağlıklarını ihmal ederken -şeklen de olsa- yeminlerini bozmuş duruma düşmektedirler. Mesleki koşullar, daha sağlıklı hekimler olmayı ve beraberinde daha iyi sağlık hizmeti sunmayı zorlaştırmaktadır. Uygulanan sağlık sisteminin somut görünümü olan mevcut çalışma koşullarını, düzeltmeye çalışmak, sağlıklı ve güvenli çalışma ortamları oluşturmak hekimler ve tüm sağlık çalışanlarının hakkı ve sorumluluğudur. Hekimin mesleki sorumluluğu sadece hastanın muayenesi ve bedeni ile sınırlı değil, hekim-hasta ilişkisinin geçtiği ortamın düzeltilmesi, iyi hekimlik koşullarının sağlanması ve toplum sağlığının da korunmasını gerektirir. Hekimler ve tüm sağlık çalışanları sadece bulaşıcı hastalıklardan değil, her türlü şiddet, mobbing, güvencesizlik, ayrımcılık, yoksulluk, hukuksuzluk ve yolsuzluktan da korunmalıdır.

Hekimliğin mesleki olarak yaşama hakkını koruması, hekimlerin de barıştan yana olmasını ve yaşama hakkının en büyük ihlali olan savaşlara karşı durmasını gerektirmektedir. Pastör, hekimliğinin erdemi ve 19. yüzyılın iyimserliği ile “ulusların birbirlerini yıkmak, yok etmek için değil, yaşamı yüceltmek için birleşeceğine” inanıyordu.

Pastör: “Bilim ve barış; cehalet ve savaşı yok edecektir” diyerek insanlığa umudu da aşılamıştır.

Not: İleri okumalar için önerilen kitap “Bir Türk Âilesi Rif‘at Paşa Sülâlesi (Mehmed Rif‘at Hüsâmeddin Paşa’nın yaşamı, ardılları ve öncülleri) -Mart 2021, Bilge Kültür-Sanat Yayınları

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI