Gençlik mücadelesi ve artan olanaklar
Saldırıların arttığı bu dönemde Türkiye gençliğinin; mücadeleyi merkezileştiren, çalışmasını somut koşullara göre planlayan bir gençlik örgütüne, Emek Gençliği’ne ihtiyacı var.
Fotoğraf: Özcan Yaman/Evrensel
Sinancem ALİKOÇ
Ankara
Türkiye’deki her kesimden gençlerin tek adam yönetiminin politikalarından bezdiğinin, onu değiştirmek arzusunda olduğunu tespit etmek artık işten bile değil. Instagram reelsleri, YouTube shortsları gelecek kaygısını anlatan gençler ile dolu. Her videonun altında “Z kuşağı” etiketi gözümüze çarpıyor. Bahsi geçen kuşağın internet nesli olduğu ve eskileri gibi kolay kandırılamayacağı akademi camiasında uzun makaleler ile anlatılıyor. Her renkten burjuva partiler, gençliği kazanmak adına canhıraş çabalıyorlar. Geleceğine ve bugününe dair kaygıları her saniye derinleşen Türkiye gençliği koşuların değişmesi adına zaman zaman dağınık zaman zaman derli toplu adımlar atıyor. Tablo bu durumda iken Emek Gençliği “İş, Eğitim, Özgürlük İçin Tek Adam Yönetimine Karşı Birleşelim!” sloganı ile 9. konferansını örgütlüyor. Daha önce Emek Gençliği’nin bu döneme dair öne çıkartmak istediği platform dergimizin sayfalarında yer buldu, çeşitli yönleriyle de bulmaya devam edecek. Bu yazı açısından dikkatleri çekmek istediğimiz nokta ise Emek Gençliği’nin “Düzenin de tek adam yönetiminin de değişmesi için birleşik mücadele gereklidir” vurgusu. Bu dönemin gençlik mücadelesinin olanaklarını görmek ve ihtiyaçlarını saptamak için gençlik mücadelesinin yakın tarihine ve bu tarihin koşullarına bakmak gerekiyor.
SALDIRILAR KARŞISINDA GENİŞLEMEYEN LOKAL TEPKİLER GELİŞTİ
Emek Gençliği 8. konferansını gerçekleştirildiği dönemde Erdoğan iktidarı, 15 Temmuz darbe girişiminin de kendisine sağladığı olanaklar ile gerici ve faşist bir temelde tek adam yönetimini inşa etmeye çalışıyordu. Buradan kaynaklı ihtiyaçlarla gençliğin çeşitli kesimlere yönelik saldırılarını artırmıştı. Bu saldırılar, gençliğin her kesiminin kazanılmış hakları ve özgürlüklerini hedefliyordu. KHK’ler ile birlikte üniversitelere, akademiye, yönelik saldırı arttı, üniversite topluluklarının bütçesi kesildi, birkaç üniversite hariç rektörler aracılığıyla topluluklar fiilen âtıl hale getirilmeye çalışıldı. Lise gençliği de bu saldırılardan nasibini aldı. Yıllardır eğitim kalitesi ile ülkenin iyi üniversitelerine öğrenci gönderen köklü liseler proje okullarına dönüştürüldü. Bu liselerdeki öğretmen kadrosu bir rotasyona tabi tutuldu ve AKP’li olduğu bilinen kadrolar bu okulların idaresine yerleşti. Takibindeki süreçte ilkokullarda ve liselerde eğitim müfredatının dinci gerici bir biçimde tahrip edildi. Temel liseler mantar gibi türedi ve parasız eğitim hakkı fiilen yok edilmeye başlandı. Meslek liselerinde sınavsız geçiş hakkı kaldırıldı. Organize sanayi bölgelerinde stajlarda sömürü derinleşti. Saldırının gençlik kesimleri üzerinde yoğunlaştığı 2016-2019 yılları arasında Türkiye’de özellikle öğrenci gençlik kesimlerinin içinde tek adam yönetiminin politikalarının kabul görmediği aşikârdı. Bu durum bugün içinse misliyle geçerli. Bu dönemde özellikle öğrenci gençlik kesimleri olabildiğince tek adam yönetiminin politikalarına karşı sesini yükseltti. Barış imzacısı akademisyenlerin KHK’ler ile ihraç edilmesine karşı 35 üniversiteden 154 kulüp, topluluk ve öğrenci temsilciliği açıklama yaptı, üniversiteler barış istiyor diyerek kampanya başlattı. Üniversiteliler açıkça Kürt illerinde yürütülen operasyonların akademiye yönelmesine itiraz etmişti, barış talebini en iyi bildikleri yöntemle birlikte hareket ederek ortaya koydular. Liseliler, köklü liselere ve Türkiye’de eğitim müfredatına yapılan dinci gerici saldırı karşısında “Karanlığa sırtımızı dönüyoruz” diyerek AKP iktidarını ve onun liselerdeki temsilcisi idari kadroları protesto etti. 53 lisede öğrenciler bildiri yayınladılar. Bu iki örnek o dönemin merkezi açıdan en çok yankı uyandıran çıkışları olarak değerlendirilebilir. Takibinde 2019 bahar ayına kadar birçok üniversitede çeşitli konular hakkında lokal protestolar gerçekleşti. Yurtlardan yemekhanelere birçok temel hakta dahi sorun yaşayan üniversite gençliği imza kampanyaları, boykotlar örgütledi. 2017 referandumunda birçok üniversite ve lisede oylanacak partili cumhurbaşkanlığı sistemine hayır kampanyası örgütlendi, öğrenci toplulukları ortak işler planladı. Her kesimden Türkiye gençliği içinde tek adam yönetimine karşı tepki artmış durumdaydı. Saldırılar, özellikle üniversite gençliğinin mücadelesini tahrip etse de birçok zaman itirazlar yüksek sesle dile getirildi. Talepler aynı olsa da hem mücadele örnekleri hem de kazanımlar yerel düzeyde kalıyordu. Köklü kazanımların gelmemesinin en büyük sebebi bu lokal hareketliklerin ortak birleşik bir hatta ilerlememesiydi.
TALEPLER BİRLEŞİYOR, BİRLEŞİK MÜCADELE EĞİLİMİ GÜÇLENİYOR
2018-2019 öğretim dönemi başladığında üniversitelerin demokratik olmasına yönelik ihtiyaç, parasız ve bilimsel bir eğitim müfredatı, gençliğin ekonomik ve sosyal ihtiyaçları artık Türkiye atmosferinde belirgin düzey hissediliyordu. 2019 Bahar Şenliği’nin ODTÜ rektörlüğü tarafından iptal edilmek istenmesi, ODTÜ’de yüze yakın öğrenci topluluğunu harekete geçirdi. Binlerce öğrenci rektörlük önünde protesto başlattı. Birçok sanatçı ve aydın Bahar Şenliği’ne ücretsiz gelmeyi kabul etti. ODTÜ öğrencilerinin ısrarlı tutumuna karşı rektör geri adım atmak zorunda kaldı, öğrenciler kazandı. Ertesinde ODTÜ’de yapılmak istenen Onur Yürüyüşü’ne yönelik yasaklama ve kampüse polis girmesi binlerce öğrenci tarafından boykot edildi. İki büyük protestoda dikkat çeken taleplerin ve ODTÜ öğrencilerinin mücadelesinin birçok üniversitede takip edilmesi ve talepler için mücadeleye girişilmesinde örnek teşkil etmesi oldu. Krizin etkileri öğrenci gençler üzerinde belirgin bir şekilde hissedilirken 2020 yılının ilk günlerinde İstanbul Üniversitesi yemekhane ücretlerine gelen fahiş zam, binlerce öğrenci tarafından protesto edildi. Yemekhane zammına karşı yapılan boykot ve eylemler karşılık buldu, zamlar geri çekildi. 2020’nin ilk kazanımı İstanbul Üniversitesi öğrencilerinden geldi.
Meslek liseliler fiilen işçi durumuna geldi, sınırlı olan eğitim artık staj yerlerinde genç işçilerin tezgâhı başında girdiği derslere dönüştü. Liselerde eğitim dönemi sadece özel okulların kayıt parası alması için açıldı, hızlıca kapandı.
2021’in ilk günlerinde Boğaziçi Üniversitesine atanan Melih Bulu, Boğaziçi öğrencileri arasında tepki gördü. Hem atama usulüne hem de okul mensubu olmayan birinin rektör atanması nedeniyle ortaya çıkan tepki Boğaziçi öğrencileri arasında büyüdü. Online eğitim koşullarına rağmen gösteriler büyüdü. Türkiye’de birçok üniversitede Boğaziçi’ne destek eylemleri yaşandı. Üniversite gençliği arasında atanmış rektörlerin istifa etmesi ve rektörlerin bileşenler tarafından seçilmesi tartışmasız bir talep haline geldi. Boğaziçi eylemleri tek adam yönetimine geri adım attırdı. Cumhurbaşkanı mührü ile Boğaziçi’ne atanan Melih Bulu, altı ayın sonunda görevden alındı. Bu hamle ile Erdoğan yönetimi Boğaziçi için soluk kesse de gençlik mücadelesinin talepleri her geçen gün artıyor ve bu talepler adına birleşik mücadele eğilimi güçleniyor. 2021-2022 eğitim döneminin açılmasıyla ekonomik ve eğitimden kaynaklı sorunlar her kesimden Türkiye gençliği için acil talepler doğurdu. Birçok üniversite ve lise öğrencisi bu acil talepler adına mücadeleye girişti. Barınma sorunundan kaynaklı öğrencilerin tepkileri kamuoyunda geniş yankı buldu. Yemekhane ve yurtlara gelen zamlar, yerel eylemler ve imza kampanyaları ile püskürtülmeye çalışıldı. Bu yerel eylemler düne nazaran daha koordine ve öğrenci gençlik sadece kendi üniversitesi ile sınırlı bir ufka sahip değil. Artık öğrenci gençlik mücadelenin yükseldiği alanları daha çok takip ediyor.
GENÇLİK MÜCADELESİ KENDİ YAKIN TARİHİNDEN BESLENMELİ
Emek Gençliği 9. Konferansına girerken tek adam yönetimi kendini bir hayli güçlendirmiş ancak halkın geniş kesimlerinin arasında ikna ediciliği giderek zayıflayan bir durumda. Bu zayıflığın en çok dikkat çektiği kesim ise gençlik. Bir yandan burjuva muhalefetinin gerçeklerle örtüşmeyen “ilk seçimde gidecekler” propagandasına (gerçekçi olmayan Erdoğan yönetiminin seçimle mağlup olamayacağı değil gerçek hak eşitliği ve demokratik hakların bu yolla sağlanacağı propagandasıdır.) ikna olsa da diğer yandan özellikle öğrenci gençlik kazanımların mücadele ile gelişeceğinin bilinci ile talepler etrafından birleşik bir mücadelenin zeminini oluşturuyor. Emek Gençliği konferansları hem bu tartışmamaların her kesimden genç ile yürütülmesi hem de gençliğin ileri kesimlerinin geniş bir mücadele platformunun örgütlenmesi adına bulunmaz bir fırsat. Saldırıların arttığı, mücadelenin genişleme aşamasında olduğu bir dönemde Türkiye gençliğinin; mücadeleyi merkezileştiren, çalışmasını somut koşullara göre planlayan bir politik gençlik örgütüne, Emek Gençliği’ne ihtiyacı var. Gelişen mücadeleci yöne ve daha ileriden bir politik mücadele ihtiyacına rağmen günlük hayatın sorunlarının bunalttığı, zaman zaman gelecekten umudu kesen bazı genç arkadaşlarımız mücadelenin istikrarsız görünümünden dolayı kendilerini adeta “arafta” hissediyor olabilirler. Aslında gençlik mücadelesinin yakın tarihini yani gençliğin kendi deneyimlerinden ders çıkartmasını sonucu doğruyor. Üstümüze gelen saldırılara, sorunlara, cevap ararken kendi deneyimlerimizi ve Dante’nin “İlahi Komedya”sındaki sözlerini hatırlayalım: “Ey gökyüzüne uçmak için yaratılan insan, niçin düşüyorsun en ufak bir rüzgârda?”*
*Dante’nin İlahi Komedya adlı eserinin “Araf” bölümünden alınmıştır.