“Yeter ki elin ellere kavuşsun”*
Tornaya, tezgâha, makineye uzanan ellerimiz birbirimize uzandıkça haklarımızı ve taleplerimizi kazanmaya bir o kadar yaklaşırız.
Fotoğraf: Evrensel
Barış TİMUR
Emek Gençliği MYK Üyesi
Bir saldırıdan veya hak gaspından en çok etkilenenler kuşkusuz en güvencesiz olanlardır. İçerisinde yaşadığımız tek adam yönetiminin saldırıları için de bu durum geçerli. İşçilerin tarihsel kazanımlarına yönelik saldırılardan en ağır etkilenenler genç işçiler oldu, oluyor. Emek Gençliği 9. Konferansı’na giderken genç işçilerin dünyasına mercek tutmak, son dönemde memleketin dört bir yanında yaşanan işçi mücadelelerinde genç işçilerin mücadelenin neresinde, nasıl yer aldıklarına değinmek ve Emek Gençliği’nin çağrısını yinelemek yerinde olacaktır.
Genç işçiler sömürü âleminin en güvencesiz kesimlerinden birini oluşturuyor. Pandemi sürecinde alınan 20 yaş altı sokağa çıkma yasağı uygulamalarından sigortalı bir işte çalışan genç işçilerin muaf tutulması, sigortasız çalışan genç işçilerin ise kaçak göçek bir şekilde çalışmak zorunda bırakılması son yıllarda genç işçiler cephesindeki en çarpıcı gelişmelerden biriydi. Buna paralel olarak krizin yükünün işçi ve emekçilere yıkılması genç işçilerin yaşam koşullarının kuyunun dibine yaklaşmasını da beraberinde getirdi. Ağır ve güvencesiz çalışma koşulları işsizlik dalgasıyla yol almaya devam ediyor. Kayıt dışı çocuk ve genç işçi çalıştırmayı önlemek adına açıldığı söylenen ancak esasında çok düşük ücretlerle (asgari ücretin üçte biri) işçi çalıştırmayı hedefine alan Mesleki Eğitim Merkezleri’nin (MESEM) sayısı da günden güne artıyor. Patronların iştahını kabartan bu uygulamaya anadolu lisesi ve meslek lisesi yönetimleri de öğrencileri yönlendirirken MESEM’ler aracılığıyla işe başlayan gençler sitelerin girdabında şiddete maruz kalıyor, meslek öğrenme bahanesinin ardında ağır sömürü koşulları altında çalıştırılıyor.
YÜZ GREVİN BİRİKTİRDİKLERİ
Bu koşullar altında, 2022’nin Ocak ve Şubat ayları emekçiler açısından hareketli geçti. Yüzden fazla grevin yaşandığı iki aylık süreç genç işçiler açısından da deneyimlerle dolu bir dönemi beraberinde getirdi. İş bırakma eylemlerinin en yoğun yaşandığı şehir olan Antep’te şu ana kadar otuz beş fabrikada işçiler açıklanan ücretlere karşı iş bırakırken neredeyse tamamına yakınında işçiler ek zamlar alarak işbaşı yaptı. İş bırakma sürecinde de bıraktıktan sonraki süreci yönetmede de genç işçilerin önemli bir noktada yer aldığını gözlemlemek mümkün. Süreci yönetmek için komitelerin oluşturulduğu nadir fabrikalarda genç işçiler daha hızlı refleks gösterdi ve sorumluluk alarak öne çıktı. Özellikle ilk defa böyle bir eylemin içerisinde yer alan genç fabrika işçilerinin önemli deneyimler elde ettikleri aşikâr. Fabrikalarda sadece eylemlerin yaşanacağı dönemlerde değil sürekli ve kalıcı birlikler oluşturma noktasında genç işçiler kilit bir noktada duruyor.
İşçilerde var olan yanındakinden bekleme tutumu bu eylemlerde de öne çıkan eğilimler arasındaydı. Genç işçiler açısından da bu durum belirgin. Ancak bu durumun aşıldığı fabrikalarda, genç işçilerin birbirinden güç alarak öne çıktığı, öne çıkanın arkasındaki işçileri de beraberinde getirdiği ve toplamında işçilerin birbirlerine güvensizliğinin de kırılabildiği durumları beraberinde getirdi. Bu noktada daha atak tutum alanların özellikle genç işçiler olduğunu da görmemiz gerekiyor. Ocak ayından itibaren 100’ün üzerinde işçi direnişinin olduğu yerlere baktığımızda tekstil iş kolundan tutalım da taşıma-kargo iş koluna kadar binlerce genç işçi yaşadıkları hak gasplarına dur dediler. Özetle, işçi direnişlerinde genç işçilerin kararlı ve mücadeleci tutumları değiştirici bir etki yarattı diyebiliriz.
YALNIZ DA DEĞİLİZ ÇARESİZ DE!
Bugün bu anlattıklarımızın ışığında sanayi sitelerinde, irili ufaklı atölyelerde, fabrikalarda ve diğer pek çok alanda genç işçiler her geçen gün hak kayıplarına uğruyor. Kayseri’de oto sanayi bölgesinde çıraklar sigortasız ve haftalık 500 lira gibi bir ücrete çalıştırılıyorlar. Adana’da tekstil atölyelerinde çalışan genç işçi kadınlar güvencesiz ve esnek çalışma koşullarına sahip. Görece daha büyük iş yerleri olan irili ufaklı fabrikalarda ise genç işçiler yoğun tempoda, mesaiye zorlanarak çalıştırılmakta. Görünen o ki ülke genelinde her alandan, her iş kolundan genç işçi ve emekçiler zor şartlarda, yalnızca geçinmek üzere çalışıyorlar. Bütün bunların da bağlamında genç işçiler, neredeyse her iş kolunda sömürü ve baskı ile doğrudan çıplak bir biçimde karşılaşıyor. Geçmişte daha güvenceli görünen iş kollarında dahi bugün kuralsız, güvencesiz çalışma düzeni mevcut; her genç işçi de bu durumdan payını alıyor. Kayıt dışı çalışma, güvenceli gelecek hakkı elinden alınan genç işçiler için en yaygın çalışma biçimi halini alıyor. Türkiye’de patronlar ve hükümet el ele vererek işçi gençlerin hayatını karatmaya devam ediyor.
Özellikle, ekonomik krizin etkisi ve hükümetin krizin yükünü genç işçilere yükleyen, hak kayıplarına neden politikaları karşısında yan yana gelmek artık şart olmuştur. Tüm bu zorluklar karşısında işçi ve işsiz gençler ne yalnızlar ne çaresiz. Türkiye’nin her yerinde binlerce işçi-işsiz genç mücadele etmekte, on binlerce işçi genç ise mücadele etme isteğini her geçen gün tazelemektedir. Bu mücadeleyi, mücadelemizi geliştirmek ve genişletmek bizlerin elindedir. Özellikle daha önce de vurguladığımız üzere işçi gençlerde mücadele eğilimi her geçen gün artmaktadır. Bu noktada adım atmak için önce yanımızdaki tezgâhta, bantta, atölyede birlikte çalıştığımız arkadaşlarımızı beklemeyelim, harekete geçelim. Harekete geçmek bugün ilk atacağımız adımdır. Şöyle bir düşünelim, hepimizin gelecekten beklentileri ve bir şeylere hasreti, özlemi var. Bu özlemlerimizi ve geleceğimizi kazanmak bizim ellerimizde. Tornaya, tezgâha, makineye uzanan ellerimiz birbirimize uzandıkça haklarımızı ve taleplerimizi kazanmaya bir o kadar yaklaşırız. Emek Gençliği; artan işsizliğe, ağır ve güvencesiz yaşam koşullarına, ağırlaşan yoksulluğa karşı seni de birlikte mücadeleye çağırıyor!
*Sennur Sezer – Sabah Türküsü