Gençlik burjuvazinin ideolojik prangalarını kırmalı
Tekelci kapitalizmin sarmaladığı bu coğrafyada diyalektik materyalizmi kılavuz edinememiş bir genç kuşağın hayatta kalma yolunda yaşlanıp gitmekten başka bir seçeneği olmayacaktır.
Fotoğraf: Burcu Yıldırım/Evrensel
İskender BAYHAN
EMEP MYK ÜYESİ
Birkaç gün önce İstanbul Üniversitesinden bir grup genç arkadaşla Rusya yönetiminin Ukrayna’yı işgali, savaş ve gençliğin tutumu üzerine bir söyleşi yaptık. Yaşananlar karşısında gençler arasında öne çıkan eğilimlerden birisinin “savaşa karşı çıkmak, barışı savunmak ama NATO üyeliğinden de çıkmamak” olduğu dile getirildi. Bu eğilim, günümüz gençliğinin ekonomiden iç ve dış politikaya kadar birçok konuda yaşanan ve gençliğin yarınlarını tehdit eden önemli sorunlara ilişkin içine itildiği ideolojik kaosun güncel ve somut göstergesi olması bakımından oldukça çarpıcı.
Savunulamayacak kadar kötü olduğu açık olan bir sonuca karşı iyiden, güzelden yana olurken bile onu yaratan en temel nedenin yanında saf tutmak… Hani celladına âşık olmak gibi bir şey.
Burjuva gerçekçiliğinin günümüz gençliğini büyük oranda kuşatmış olan muhakeme sisteminin bir ürünüdür bu durum. Tıpkı çok daha genel bir eğilimin göstergesi olarak sık sık dile getirilen şu eğilimler gibi: “Bu düzenin değişeceğine inanmıyorum. Yeni ve daha güzel bir dünyanın kurulabileceği fikri bana çok uzak ve gerçekçi değilmiş gibi geliyor.”
Görünürde iyi niyetli kaygıları ifade eden bütün bu ve benzeri kanaatlere biraz daha yakından baktığımızda bu tür eğilimlerin, içinde yaşadığımız köhnemiş savaş ve sömürü düzeninin ideolojik kuşatmasından beslendiğini ve farkında olmadan da olsa onun ömrünü uzatmaya yarayan bir destek anlamına gelecek bir konuma düştüğü gerçeğiyle karşı karşıya kalırız.
Yeni değil bu durum. Yakın tarihimiz açısından baktığımızda da az çok benzer bir tablo çıkar önümüze.
Ukrayna’nın bağımsızlığını (Ağustos 1991) ilan ettiği yıllardan bu yana birkaç genç kuşak burjuvazinin “İki kutuplu dünya sona erdi”, “Artık yeni bir dünya düzeni kuruluyor”, “Tarihin sonuna gelindi”, “İdeolojiler bitti” vb. şekilde sloganlaştırılmış tespitler üzerinden koparılan büyük bir ideolojik yaygaraya inanarak yaşlandı. Şimdilerde o günlerle bugünün bağını ne kadar kurabildikleri de ayrı bir tartışma konusudur elbet. Ancak kesin olan bir şey var ki modern burjuva toplumunun hatta sınıflı toplumların ortaya çıkışından beri her bir genç kuşak, egemen sınıfların ideolojik kuşatması altında verir gelecek mücadelesini. Kurtuluşa doğru attığı her bir somut adım ise bu ideolojik kuşatmanın kırılmasıyla birlikte mümkün olur. Gençliğin mücadele tarihinin bizlere öğrettiği gerçek bir derstir bu.
GERÇEK KURTULUŞ NASIL MÜMKÜN?
Günümüz gençliğinin büyük çoğunluğu bütün enerjisiyle konforlu bir gelecek için bireysel kurtuluş peşinde koşuyor. Bunu kendisinin yapabileceğini, başarı ve başarısızlığın tayin edici kriterinin kendisini buna ne kadar hazırladığıyla ilgili olduğunu düşünüyor. Ancak aradığı geleceğe ulaşmak, bireysel kurtuluşun dayanılmaz hafifliğinin tadına varabilmek için sistemin onu getirip dayadığı yer şudur: Tekelci burjuvazi başta olmak üzere kapitalist sömürücülerin ve onların sivil-resmi temsilcilerinin, yüksek teknokrat ve bürokratlarının eline bakmak…
Özellikle günümüz kapitalist toplumunda işçi emekçi sınıfların genç kuşakları açısından geleceğini biraz da olsa konforlu kılabilme hayalini gerçekleştirebilmenin tek yolu kalmıştır: o da ağırlıklı olarak bürokrat ya da teknokrat olarak burjuvaziye sadakatle hizmet etmektir. Toplumsal alt yapı içerisinde burjuvazinin kendi geleceği için kendi sınıfının gençliği dışında hiçbir toplumsal sınıf ve kategoriye vereceği bir pay, ayırabileceği bir yer yoktur. Milyonda bir ortaya çıkmış kimi uç örnekler ise gençliğin kendini aldatmasına hizmet etmekten öteye bir anlam ifade etmez.
Onun içindir ki gençliğin gelecek mücadelesinin bireysel kurtuluş mücadelesi gibi oldukça basit ve mantıklı bir görünüm altında kendini dışa vuran çeşidinin üzerindeki renkler biraz kazındığında karşımıza çıkan gerçek, Amerikan pragmatizminin ince düşünülmüş, işlenmiş ve piyasaya salınmış bir ideolojik kumaşı olur.
GENÇLİK BU İDEOLOJİK KUŞATMA KARŞISINDA ÇARESİZ DEĞİL
Bugün birçok vesileyle gençlerin geleceğe olan umutlarını hızla yitirdiği tespitleri yapılıyor. Büyük oranda doğrudur ama tam olması için eklemek gerekir, en çok da burjuvazinin her renkten ideolojisinin ve ideolojisizliğinin peşinden sürüklenenler umutsuzdur.
Hem gençliğin hem de toplumun geleceği açısından çok acı bir gerçektir bu, ve bu durumun bir an önce değişmesinde de çok büyük yarar vardır.
Türkiye’nin egemen sınıflar cephesinde yaşanan güncel bölünmeye baktığımızda da gençliğin ve bütün bir toplumun benzer bir ideolojik kuşatmayla karşı karşıya olduğunu görürüz. Bir yanda Cumhur İttifakı’nın savunduğu tek adam düzeni ve onun gerici faşist bir devlet düzeni kurmaya yönelik politikaları var. Diğer yanda ise onun alternatifi olduğunu söyleyen Millet İttifakı’nın 28 Şubat’ta açıkladığı “Güçlendirilmiş parlamenter sistem” programı var.
Birinin bayrağında “Büyük Türkiye” ve Selçuklu ve Osmanlı devletlerinin yalın kılıç savunuculuğu için iş birlikçi-tekelci Türkiye burjuvazinin çıkarlarını kararlıca savunmak üzere inciler sıralanıyor. Diğerinin bayrağında ise sol tarafında Keynes’in, sağ tarafında Platon’un, önünde Montesquieu’nin yer aldığı, arkasına da tutkal olarak Atatürk’ün yerleştirildiği bir gelecek için “İteleyin bizi gençler” diyerek iş birlikçi tekelci burjuvazinin çıkarlarını içeren inciler sıralanıyor.
ATILACAK İLK SOMUT ADIM
Peki gençliğin; beynini, yüreğini, elini ayağını bağlayan bireycilik, beklenticilik ve yeri geldiğinde çok bilmişlik yeri geldiğinde ise bilinmezcilik eşliğinde yapılan bu umut tacirliğinden ve bunu besleyen her türlü burjuva ideolojik prangadan kurtulmasının biricik yolu nedir? Hiç tereddütsüz söyleyelim ki diyalektik materyalizmin ideolojik yol göstericiliğine dört elle sarılmaktır.
Günümüz gençliğinin bugünü ve yarınları için bunu yapması esas olarak iki bakımdan hayati önemdedir. Birincisi, yaşadığı dünyada ve ülkede olup bitenleri doğru yorumlaması ve kavraması için. İkincisi ise aradığı ve istediği güzel günlere ulaşmak üzere mevcut savaş ve sömürü düzenini değiştirmenin gerçek bilimsel yöntemine, kılavuzuna sahip olması için.
Tekelci kapitalizmin ve onun çok yönlü bağımlılık ilişkilerinin sarmaladığı bir coğrafyada diyalektik materyalizmi kılavuz edinememiş bir genç kuşağın hayatta kalma yolunda yaşlanıp gitmekten başka bir seçeneği de olmayacaktır, tıpkı kendisinden önceki birçok kuşağın yaşadığı gibi.
Şimdi diyalektik materyalizmi öğrenmek için enerjik bir çaba içerisine girmenin tam zamanıdır. İçinden geçtiğimiz şu günlerde 9. Genel Konferans çalışmalarını örgütleyen Emek Gençliği’nin saflarına katılmak ise bu yolda atılacak ilk somut adımdır.