Tıp öğrencileri sağlık sendikaları tartışmasının neresinde?
Bu dönemin bize sunduğu bir olanak ve aynı zamanda en acil ihtiyacımız bütün sağlık emekçileri olarak birleşik bir mücadele örgütlemektir.
Kaynak: Freepik
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri
İzmir
Şu an hali hazırda toplam üye sayısı 20 binin üzerine çıkmış üç hekim sendikası var. Bunlar, en büyük Hekimsen olmak üzere, Tabipsen ve Hekim birliği sendikası. Bu üç sendika talepler ve politikalar açısından çok büyük ölçüde benzerlik göstermektedir. Talepler sağlık politikalarından çok hekimler özelinde yaşanan sorunlara odaklanmış durumda. Diğer sendikaların ve TTB’nin hekimlerin yaşadığı sorunlar karşısında yeterli tepki üretemediği düşüncesinde olan birçok tıp öğrencisi de bu sendikaların sosyal medya hesaplarını takip ediyor ve Twitter üzerinden yürütülen çalışmalarına destek oluyor. Öğrenciler de meslek itibarının azalması, sağlıkta şiddetin kendilerini korkutması, emekleri karşılığında yeterli ücret alınmaması gibi birçok sebepten dolayı gelecek kaygısı yaşadıklarını dile getiriyor. Bu sorunlardan kurtulmak için birçok tıp öğrencisi TUS çalışmayı bırakıp yurt dışı hayalleri için yabancı dil çalışıyor. Yurt dışına çıkmayı düşünmeyen öğrenciler ise çareyi görece kolay ve malpraktis açısından riskleri az olan bölümlerin uzmanlığı için çalışıyor. Sendikalar konusundaysa kurulan hekim sendikalarının sağlıkta iş barışını bozacağından çok hükümet eliyle kurulan ve desteklenen sendikaların zaten iş barışını bozduğunu, sağlık politikalarının mesleğin itibarını zedelediğini ve hekimliğin temeli olan toplum sağlığını koruma ödevi karşısında zorluk çıkardığını düşünüyor. Hekim sendikaları temelde hukuki talepler, özlük talepleri ve sağlıkta şiddetin önlenmesi olmak üzere üç başlıkta ortaklaşmış talepleri dile getiriyor.
SAĞLIK ALANINDA NELER OLDU?
Pandemi süreci bütün dünyada sağlık emekçilerinin hayatını en fazla zorlayan dönem oldu. Dünyayı, sağlıkta özelleştirme programları ile kamu sağlığını koruyucu uygulamaların rafa kaldırıldığı bir dönemde vuran salgın bütün hesapları alt üst etti. Dünyanın birçok ülkesinde yoğun bakım yatakları yetersiz kaldı.
Bu noktada sağlık hizmetindeki eksiklikleri kapatmak sağlık emekçilerine düştü. İnsanların sokağa çıkmaktan korktukları bir dönemde sağlık çalışanları COVİD’li hastaları iyileştirmek için görevlerinin başında bulundu. Sonrasında çok tartışılan, Fahrettin Koca’nın sağlık emekçilerini alkışlama çağrısı bu dönemde gündem oldu. Sadece alkış ve gönül okşayan bu sözler; ağır şartlarda çalışan, istifa ve izin yasağı olan, aldığı ücretle geçinemeyen sağlık emekçileri tarafından dalga geçen bir tutum” olarak yorumlandı. Bunun üzerine ek ödemeler gündeme geldiğinde, oluşan bu ciddi öfke ve beklentiyi yok etmek isteyen Sağlık Bakanlığı bir çözüm (!) buldu: Sağlık emekçilerinin bölünmesi…
Sağlık emekçilerinin bundan önce de kolayca birleşebildiğini söyleyemeyiz. Ortak bir dil yakalanmaya çalışılsa da sağlık alanında örgütlü mücadeleci kurumlara baktığımızda Sağlık-İş, sağlık işçileri içinde örgütlenirken taşeron çalışma koşullarının ve düşük ücretlerin önüne geçilmesi talebi ile öne çıkıyordu. Sağlık Emekçileri Sendikası’nın (SES) üyelerinin çoğunluğu hemşire ve sağlık memurlarından oluşuyor, SES özlük haklarının iyileştirilmesi ve daha birçok taleple alanlarda oluyordu. TTB ise hekimler arasında örgütlü olarak özlük haklarının iyileştirilmesi ve de halkın sağlık hakkı konusunda sözünü söylüyordu.
Sağlık emekçilerinin genelde ayrı kulvarlarda ilerleyen mücadele biçimleri pandemi süresince ortaklaşacak bir kulvar bulmak üzereydi. İnsanca yaşanabilecek bir ücret ve insani çalışma koşulları, güvenceli kadro ile personel eksikliğinin giderilmesi, ek ödemede adaletin sağlanması taleplerinin yükseltilmesi bu mücadeledeki ilk kırılma idi. Sağlık işçilerine verilmeyen, asistan hekimlere, teknikerlere ve hemşirelere adeta koklatılan ek ödemeler profesör ve doçent hocalara verildi. Bu koşullarda “sağlık ekip işidir, bölünemez” eylemleri ön plana çıktı ve sağlık alanında örgütlü yapıların önderliğinde yaygınlaştı. Ancak ek ödeme eylemleri bütün sağlık çalışanlarının katıldığı eylemlere dönüşmemesi nedeniyle kazanımla sonuçlanamadı, “ek ödemeyi alanlar” ve “almayanlar” olarak iki tarafın (!) gelişimi gözle görülür hale geldi.
Kasım ayında TTB’nin çağrısı ile başlayan “Emek Bizim Söz Bizim” eylemleri yüksek enflasyon altında alım gücü düşen ve özlük haklarının iyileştirilmesini isteyen hekimler arasında ciddi karşılık buldu. Bu eylemler sağlık sendikalarının ve derneklerin desteği ile ciddi bir ivme kazandı ve Sağlık Bakanlığı ücretlerde 5 bin liraya yakın bir iyileştirmenin olacağını duyurdu. Bu tasarısı sadece belli hastanelerde çalışan hekimlere bir iyileştirme olarak yansıyacaktı. Emekten yana sendikaların itirazları ise suyu bulandırmaya çalışan Türk Sağlık-Sen ve Sağlık-Sen gibi hükümet destekli sendikaların provokasyonlarının, hekim ve diğer sağlık çalışanlarını bölen söylemlerinin gölgesinde kaldı. Bir kesim için; sağlık alanında var olan bütün sendikaların hekim karşıtı olduğu, TTB’nin hekimleri savunmakta yetersiz kaldığı, hekimlerin ayrı sendikalara sahip olması gerektiği kanısı oluştu.
BİR ARADA MÜCADELENİN OLANAKLARINI KOVALANMALI
Hekimler, uzun yıllar sendikalı olmamalarına rağmen, yaklaşık bir buçuk yıllık sürede, ortaya çıkan yeni sendikalarda örgütlenmeye başladılar. Bu sendikaların iş bırakma eylemleri genellikle orta-küçük sağlık işletmelerinde (ASM ve ilçe poliklinikleri gibi) etkili olsa da özellikle sağlıkta şiddet olaylarında ön plana çıkan hukuki girişimleri ve başarılı sosyal medya kampanyaları ile isimlerini duyuruyorlar. Hekimlerin malpraktis davalarından gördükleri zarara ilişkin yürüttükleri tartışmalar da ön sıralarda yer buluyor.
Sözü geçen hekim sendikalarının TTB’ye karşı kurulmadığı sıkça tekrarlanmasına rağmen bu konuda haklı kuşkular da var. Öyle görülüyor ki; özellikle sağlık politikaları dışında politika yapmayacağını deklare eden sendikalar adeta bu söylemleri ile TTB’yi politik gören kesimlere kendilerince güven vermek istemekte, TTB’nin sağlık emekçilerini birleştiren mücadele hattını hor gören bir tutumla yönetici, üye ve taraftarlarının kişisel hesaplarından yaptıkları pek çok paylaşımda diğer sağlık emekçilerini aşağılayan bir tutumda birleşmekteler.
Birleşik mücadeleyi yükseltmeye çalışan sağlık emekçilerinin mücadelesi uzun bir zaman sonra birleşme olanağı yaratmışken, hekimler arasındaki örgütlenmenin yetersiz olması; ayrımları derinleştiren ayrı sendikalar kurma pratiği bu süreci emekçiler lehine değil hükümete yarar bir noktaya dönüştürebilecek düzeydedir. Oysaki bu dönemin bize sunduğu bir olanak ve aynı zamanda en acil ihtiyacımız bütün sağlık emekçileri olarak birleşik bir mücadele örgütlemektir.