10 Mart 2022 23:55

Pınar Demircan: Türkiye, kendi Fukuşima’sını mı yaratıyor?

Nukleersiz.org Koordinatörü Pınar Demircan, yıl dönümü dolayısıyla Fukuşima’yı hatırlatarak uyardı: “Türkiye, Nükleer Düzenleme Kanunu ile kendi Fukuşima’sını yaratıyor.”

Fotoğraf: AA

Paylaş

Volkan PEKAL
Adana

Japonya’nın Fukuşima kentindeki nükleer felaketin üzerinden tam 11 yıl geçti. Felaketin izleri silinmemişken Rusya’nın Ukrayna’daki Çernobil Nükleer Santralini ele geçirmesiyle nükleer felaket tekrar gündeme geldi. Bütün bunlar yetmezmiş gibi Türkiye, 8 Mart’ta Nükleer Düzenleme Kanunu’nu Meclis’ten geçirdi. Bilim insanları ve muhalefetten tepki alan kanunun Anayasa Mahkemesine taşınması bekleniyor. Araştırmacı, Nukleersiz.org Koordinatörü Pınar Demircan Nükleer Düzenleme Kanunu sorduk. Demircan, işletmeci şirketin korunması adına nükleer felaketin başlamasıyla Fukuşima’da dünya genelinde “güvenli” kabul edilen sınır dozlarının 20 kat üzerine çıkartılmasını örnek göstererek nükleer enerjiyi özel şirketlere açan Nükleer Düzenleme Kanunu ile muafiyetler, ve sermayeye sağlanan olanaklarla Türkiye’nin kendi Fukuşima’sını yaratacağını söyledi.

Türkiye Cumhuriyeti mevzuatına göre kurulmuş tüzel kişiler lisans alabilir" deniliyor. Bu başka ülkelerin ya da tekellerin Türkiye’de Rosatom gibi nükleer santral kurmasının önünü açar mı?

8 Mart 2022 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren Nükleer Düzenleme Kanunu genel olarak yeni bir sektörün kamu özel ortaklığında yürütüleceğini bize haber veriyor. Bunu da Kanunun 4. maddesinin 2. fıkrasında “nükleer tesis, radyasyon tesisi, radyoaktif atık tesisi işletmek ve radyasyon uygulamalarını yürütmek için lisans alınması zorunludur. Kurumdan yalnızca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları veya Türkiye Cumhuriyeti mevzuatına göre kurulmuş tüzel kişiler lisans alabilir.” ibaresinde görüyoruz. Fakat burada bir muğlaklık söz konusu; zira çevre ve insan sağlığı açısından son derece stratejik özellikteki bir alanın özel sektöre yani sermayeye açılmak istendiğini anlıyoruz. Bu ideal muğlaklık zırhına büründürülüyor.  Zira buradaki “TC vatandaşları” ifadesi ilginç. Yani bu başvuruyu TC vatandaşının yapmasından ziyade hizmeti kimin, özel şirketin mi tüzel kişiliğin mi ifa edeceğinin belirtilmesi önemliydi. Kanun bunu düzenliyor olmalıydı.   Başvuruyu yapan gerçek kişinin lisansı alarak tek başına faaliyet göstermeyeceği malum. Bu ibarede T.C vatandaşı kanalıyla alınan lisansın yerli ya da yabancı devletlere ait şirketler kanalıyla kullanılmasının önü açık görünüyor.

Pınar Demircan

“FUKUŞİMADA ŞİRKETİN MALİYET KAYGISI FELAKETE YOL AÇTI”

Nükleer reaktörlerde yüzlerce çeşit ve yarılanma ömrü birbirinden farklı kanser ve türevi hastalıklara yol açma potansiyeli bulunan radyoaktif maddeler bulunur. Bu kanun ise nükleer gibi son derece stratejik nitelikteki alanın maliyetlerden kaçınmayı ve kâr etmeyi önceleyen şirketlere yani özel sektöre bırakılma ihtimaliyle karşı karşıya kalmış bulunuyoruz.  Nükleer teknolojiyi 1970'lerden itibaren kullanan Japonya'da Fukuşima Nükleer Felaketinin meydana gelmesinde işletmeci TEPCO şirketinin tsunami riskine karşı yükseltmesi gereken duvarı maliyet hesabı nedeniyle 7 metre yükseklikte bıraktığını ve bunun bir felakete yol açtığını anımsayalım. Nükleer santraller gibi ekosistemin çok geniş coğrafyalarda radyoaktif kirlilik yaratma olasılığı karşısında maliyetlerden kaçınma ve kâr etme eğilimi içindeki şirketlerin hizmet vermesi radyoaktif felaketleri hem davet eder hem de derinleştirebilir.

“NÜKLEER SANTRALLER BİR SİSTEM SORUNUDUR”

Nükleer enerji ve radyasyona ilişkin faaliyetler, güvenlik, emniyet ve nükleer güvence gibi konularda düzenleyici kontrole dair muafiyetler ne gibi sorunlar ortaya çıkarır?

Nükleer enerji ve radyasyona ilişkin güvenlik, emniyet gerektiren proseslerde muafiyet konusu  “neye göre” sorusunu gündeme getirmelidir. Örneğin çevre ve insan sağlığı açısından alınması gereken önlemlerden her ne sebeple oluyorsa olsun feragat edilmesi kabul edilemez. Söz konusu muafiyetlerin nasıl derecelendirildiği ve belirlendiği kamuoyuyla paylaşılmak zorundadır. Bu konuda Japonya'daki sivil toplum örgütlerinin çalışmalarına dört defa iştirak etmiş biri olarak Fukuşima nükleer felaketinden bir örnek vermek isterim: Nükleer felaketin başlamasından sonra Fukuşima ilçesinde radyasyon sınır dozları dünya genelinde “güvenli” kabul edilen sınır dozlarının 20 kat üzerine çıkartılmıştır. Bugün 11 yıl geçmiş olmasına rağmen dünya standartlarına dönüş olmamıştır. Buna karşın ilçede okullar açılmış, radyasyon nedeniyle evlerini terk eden ödenen tazminatlar kesildiği için başka şehirlerde geçimini sağlayamayan yurttaşlar evlerine geri dönmek zorunda kalmıştır. Yani radyasyon sınır dozları ile ilgili olarak ilçeye özel düzenlemelerle standartlara uyum karşısında çevre ve insan sağlığını riske eden çok temel bir muafiyet sağlanmıştır. Tazminat ödeme yükünden kurtulmak isteyen TEPCO şirketi ve devletin okulları açmasının arkasında ise bölge “çocuklar için bile güvenli” imajının verilmek istenmesi yatmaktadır. Gördüğünüz gibi kendi nükleer teknolojisine sahip olan Japonya'da da devlet yurttaşlarını gözünü kırpmadan şirketleri ve sermayeyi korumak için harcayabilmektedir. Yani aslında nükleer santrallerle ilgili her şey aslında neoliberal kapitalist sistemin bir fonksiyonu olarak işlemektedir ve nükleer santraller bir sistem sorunudur. Ülkemizde de farklı olmayacaktır.

“RUSYA’NIN İŞLEYECEĞİ RADYOAKTİF ATIKLAR TÜRKİYE’DEN GÖNDERİLİECEK”

Menşei ülkeye iade şartı ile ihraç edilmiş radyasyon kaynaklarına, radyoaktif atıkların transit geçişine ve doğal radyoaktif maddelerin bulaşmış olduğu malzemenin ithalatına birinci fıkra hükmü uygulanmaz" deniliyor. Akkuyu Nükleer Santrali’nin bu atıkları yakabildiği göz önünde bulundurulduğunda bu, Türkiye’nin nükleer atık deposu olması riskini barındırır mı?

Nükleer atıkların yönetimi ve bertarafı en çok da çevre ve halk sağlığı açısından önemlidir. İnşasında en ileri aşamaya gelinmiş olan Akkuyu NGS süreçleri şeffaf yürütülmediği için atıklarla ilgili ne yapılacağı, atık sorunun nasıl çözümleneceği tam açıklanmadığı için bu ifadeler kafa karıştırıcı oluyor. Oysa ki Nükleer Düzenleme Kanunu’nun inşası tamamlanmakta olan Akkuyu NGS'nin sahibi Rosatom işletmelerinden farkı olmadığı için Rosatom işletmelerinde ne yapıldığına bakarak bu prosesi anlamak mümkündür.

Bu açıdan Akkuyu NGS'de atıklarla ilgili olarak yapılacak işlemi ben size şöyle açıklayayım: Nükeeler reaktörlerde kullanılmış yakıt haline gelen yakıt çubukları her yıl yenileriyle değiştirilerek, reaktörden çıkarılmış olanlar 20-30 yıl soğutulmak üzere havuzlarda bekletilecek. Ardından kanunda bahsi geçen atık ihracı işlemi adı altında atıklar Rusya'nın yeniden işleme tesisine gönderilecek. Bu prosesin arkasında Rusya'nın nükleer santralleri için Ukrayna savaşının da öncesinde Batı devletlerinin örtük uranyum ambargosuna maruz kalması bulunmakta. Ukrayna ile Rusya arasında yaşanan krizin bir nedeni de Ukrayna'nın atıklarını Rusya'ya göndermekten vazgeçmesi bulunmaktadır. Yani Türkiye de bu atık ihracatını yapmak, Rusya'ya ihtiyacı olan yakıtı sağlamak için yüz milyonlarca dolar tutarındaki maliyete katlanmak zorunda olacaktır. Rusya'da işlenen atıktan geriye kalan kısım ise atık ithalatı ile geri alınacaktır. Çünkü ithal edilmiş olan radyoaktif atığın yüz milyonlarca dolar maliyete katlanılarak Türkiye tarafından inşa edilen depoda 100 milyon yıl korunması gerekmektedir. Bu gereklilik her şeyden önce Rusya devletinin kanunlarında ifade edilmektedir. İthalat ve ihracat terimlerinin kullanılmış olması burada büyük bir ticaretin olduğunu bize söylüyor. Akkuyu NGS'de kullanılacak yakıtın putonyum ile ham uranyum karışımından oluşan MOX yakıtı olma ihtimali yüksektir. Zira Rosatom Moskova'da yeni bir atıktan yakıt üretme tesisini üretime başlatarak yırt dışı projelerinde bu yakıtın kullanımına başlamıştır. Nükleer paylaşım savaşı ve “Ak” bir kuyu yazımda bu konuyu Ukrayna’daki işgalin nedenleriyle tartışarak açıklığa kavuşturmaya çalıştım, dileyenler göz atabilir. Fakat belirtmeliyim ki nükleer atıklarla ilgili bu ihracat ve ithalat süreçleri lojistik hizmetleri çerçevesinde Türkiye'de çevre ve insan sağlığı için çok riskli olacaktır. Bu hizmetlerin bir de özel şirketler eliyle verildiğini düşünün.

“TENMAK'IN NEDEN GAZİEMİR’DE RADYAOKTİF TEHLİKEYE KARŞI HİÇ BİR ÖNLEM ALINMADIĞI AÇIKLANMALI”

Nihai bertaraf işleminin TENMAK tarafından yapılması da Türkiye'nin maliyeti 250 milyon dolar tutarında bir atık deposu inşa etme yükümlülüğünün bizim vergilerimizle yerine getirileceğine işaret ediyor.

Nükleer Düzenleme Kanunun 9. maddesinin 3. fıkrasında radyoaktif atıklar çevreye salınamaz veya bırakılamaz denildiği gibi e şıkkında da sahipsiz radyoaktif madde tespit edildiği takdirde TENMAK ilgili kurum ve kuruluşlarla iş birliği yaparak gerekli tedbirleri alır veya aldırır, bertaraf dahil gerekli iş ve işlemleri yürütür.  Bu ibare her şeyden önce TENMAK'ın neden İzmir'in Çernboil'i olarak bilinen radyaoktif  tehlikeye karşı kuruluşunun üzerinden 2 yıl geçmesine karşın hiç bir önlem alınmadığını açıklamasını gerektirmektedir. Radyoaktif atıklara karşı yurttaşlarını koruyacağının varsayılmasını düzenlerken Gaziemir'deki sorunun sahipsiz bırakılması gelecekte nükleer atıklarla ilgili sorunların da çözümsüz bırakılacağını söylüyor.

“BİR SAVAŞ VEYA ÇATIŞMA HALİNDE AKKUYU NGS İLE İŞGALCİ TARAF ÜSTÜNLÜK SAHİBİ OLACAKTIR”

Ukrayna’da radyoaktif depolama tesisleri füzelerin hedefi oldu. Akkuyu Nükleer Santrali ve oluşturacağı nükleer atıklar bir savaş ya da çatışma halinde, insan sağlığı, çevre ve güvenlik açısından ne gibi sonuçlar ortaya çıkarır?

Akkuyu NGS'nin bugün Ukrayna'yı işgal etmiş olan Rusya tarafından yap sahip ol işlet türünde bir anlaşmayla yapılmakta oluşu ülkemizi riskinin yanı sıra savaşta olan ve bu savaşta nükleer santralleri işgal ederek hem Avrupa’ya yönelik tehdit hem de çatışmanın diğer tarafı olan Ukraynalılara karşı kalkan olarak kullanan Rusya devletinin sahipliğinde gerçekleşecek olması Türkiye'nin değil geleceğini, bugününü bile tehlikeye atmaktadır. Akkuyu NGSnin 2023'te ilk reaktörünün, devamında diğer reaktörlerinin devreye girmesiyle kendi topraklarımızda Rusya devletine ait oluşuyla sivil görünümlü fakat sivil olup olmadığından hep şüphe duyacağımız tesisi  nükleer üs olarak ellerimizle bir başka ülkeye vermiş olacağız. Bu nedenle Ukrayna'nın işgalinden önce hazırlanmış olan bu kanunun Akkuyu NGS için geçerli olmaması gerekir zira her şeyden önce Akkuyu NGS projesi iptal edilmelidir.

Gelecekte Ukrayna'daki gibi bir savaş veya çatışma halinin Türkiye topraklarında yaşanması Akkuyu NGS ile işgalci tarafın üstünlük sahibi olması anlamına gelecektir. Bugün Zaporijya Nükleer Santralinin, Çernobil'in Batılı güçlere karşı bir tehdit aracı olarak kullanıldığı gibi Akkuyu NGS de aynı amaçla kullanılabilir.

MOX YAKITI: İçinde yarılanma ömrü 24 bin yıl olan plutonyum bulunan ve normal zenginleştirilmiş uranyum yakıtına göre çok daha tehlikeli bir radyoaktif maddedir. Bu yakıt ilk kez Rusya’ya ait Beloyarsk nükleer santralinde denendi ve kullanımına başlandı. Akkuyu NGS gibi Rusya’ya ait diğer VVER 1100 ve VVER1200 reaktörlerinde kullanılacak. Kaza, sızıntı halinde açığa çıkması daha ölümcül sonuçlar getirir.)

ÖNCEKİ HABER

Bodrum Bitez’de ağaç kesimi

SONRAKİ HABER

Madenciler iş güvenliği önlemlerinin olmaması ve düşük ücret sebebiyle iş bıraktı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa