12 Mart 2022 22:30

Avrupa'nın Gündemi | Bu savaşı bitirecek olan işçiler ve halklardır

Almanya'nın enerjide Rusya'ya bağımlılığı, yaptırımların Rus halkına etkisi öne çıkan gündemler arasında. Çözüm ise savaşı büyüten devletlerde değil bu ülkelerdeki işçiler ve halkların mücadelesinde.

Avrupa'nın Gündemi | Bu savaşı bitirecek olan işçiler ve halklardır

Fotoğraf: AA / Kolaj: Evrensel

Avrupa’da gündem Rusya’nın Ukrayna ‘ya saldırısı. Almanya’da Rusya’dan doğal gaz alımı konusunda tartışma sürüyor. Ancak Telepolis’ten seçtiğimiz makale Rusya’nın, Almanya’nın açık ara en büyük ham petrol tedarikçisi olduğuna dikkat çekiyor.

Öte yandan Batının Putin’e ve oligarklara karşı yaptırımları ve Rus ekonomisini çökertme hedefleri yoksul Rus halkını da hedefe koyuyor. İngiltere basınından seçtiğimiz yazı, yaptırımların halka maliyetine vurgu yapıyor.

Fransa’da La Forge gazetesi ise Rus emperyalizmine karşı Fransız emperyalizmi de dahil olmak üzere herhangi bir emperyalist gücü desteklemeyi reddetmek gerektiğinin altını çiziyor. Batılı emperyalistlerin Ukrayna halkıyla dayanışmayı savaşa katılmanın gerekçesi yaptığı uyarısında bulunan gazete, “Bu savaşı sona erdirme gücüne sahip olanlar işyerlerinde, üniversitelerde, mahallelerde mücadele edecek ve sokaklara dökülecek işçi sınıfı, emekçiler, gençler, halklardır” diyor.  

SAVAŞA KARŞI MUHALEFETİ YÜKSELTME

La Forge*
Başyazı

Bu gazete, Ukrayna’da sürmekte olan ve ilk kurbanları bu ülkenin halkları olan, emperyalist yeni paylaşım savaşına önemli bir yer vermektedir. Rus emperyalizmine karşı bu bölünme savaşına girişen Fransız emperyalizmi de dahil olmak üzere emperyalist güçleri desteklemeyi reddetmemizin nedenlerini geliştiriyor.

Bu savaşın, uluslararası düzeyde yansımalarıyla Avrupa’daki durumda bir dönüm noktası olduğu yadsınamaz. Bunu söylerken “Avrupa merkezli bir prizmaya” boyun eğmiyoruz, ama gerçek şu ki, buna dahil olan emperyalist güçler önemli bir askeri gücü ve ekonomik ağırlığı temsil ediyor ve ittifaklarıyla tüm kıtalarda çok sayıda devleti bu duruma bağlıyorlar. ABD emperyalizmi, bu savaşın patlak vermesinden çok önceden, müttefiklerini arkasında sıraya iterek hareket halindeydi. Rus emperyalizmi, yaptırımlardan kaçmak ve (2021’de yüzde 8’den fazla bir artıştan sonra) yüzde 5’lik bir büyüme oranını garanti etmek ve küresel pazar payı kazanmaya devam etmek için liderleri belirli bir “tarafsızlık” arkasına saklanan Çin’e yaklaşıyor.

Bu rakamların arkasında, işçilerin sömürülmesinin artması, emperyalist güçlerin egemen olduğu ülkelerin egemenliğinin pekiştirilmesi ve zenginliklerin yağmalanması ve tekeller ile emperyalist devletler arasındaki çelişkilerin keskinleşmesi yatıyor. Salgınla bağlantılı krizin bedelini zaten işçilere ve halka ödetmekte olan Batılı emperyalist güçlerin liderleri, bu savaşı ve sonuçlarını finanse etmek için aldıkları işçi ve halk karşıtı önlemlerden Putin’i sorumlu tutuyor. AB düzeyinde tanıtmak istediği bu politikaya isim arayan Cumhurbaşkanı Macron, “Vladimir Putin’in Rusya’sına karşı Avrupa dayanıklılık planı” formülünü denedi. İlk gerçekleşmesi, AB’nin Ukrayna’ya 500 milyon avroluk silah satın alımını “birlikte” finanse etme kararıdır. Belirtilen hedef, “NATO’ya ek olarak” Avrupa “savunma” politikasını hızlandırmaktır. Süper güç Avrupa’nın inşasının “motoru” bir kez daha militarizasyon ve dolayısıyla askeri-endüstriyel lobilerdir. Bütün bunlara, yıllardır tartışılan ve meşruiyeti azalan hükümetler ve kurumlar tarafından sınırlı komitelerde karar veriliyor. Her ülkede bu politika etrafında oluşturmaya çalıştıkları ulusal birlik, oluşumuna aktif olarak katılan ana akım medyaların söylediklerinden daha zayıftır. Bu savaşın kurbanlarıyla dayanışmayı, savaşa katkıda bulunan bir savaş politikasına desteği bilerek birbirine karıştırıyorlar.

Bu gazetenin yazılarında ve katıldığımız eylemlerin internet sitemizde yayımlanan raporlarında, işçi ve halk muhalefetini, kadınların ve gençlerin bu savaşa karşı muhalefetini büyütmek için vereceği ideolojik ve siyasi mücadelenin öneminde ısrar ediyoruz. Rusya da dahil olmak üzere diğer ülkelerde gelişen aynı türden hareketlere de dikkat çekiyoruz, çünkü bu savaşı sona erdirme gücüne sahip olanlar işyerlerinde, üniversitelerde, mahallelerde, toplu konutlarda mücadele ederek ve sokaklara dökülerek işçi sınıfı, emekçiler, gençler, halklardır. 

 Bu sistem özüne kadar çürük. Gençliğe hiçbir bakış açısı sunmuyor, yalnızca güvencesizlik, belirsiz bir gelecek, yoksulluk ve bugün savaşta harcanacak hayatların dışında perspektif sunmuyor. (…) Bu gazetenin ana sloganını geniş kitlelere duyuralım: Ukrayna’nın sırtındaki emperyalist yeni bölüşüm savaşına hayır.

*Fransa İşçileri Komünist Partisi (PCOF) yayın organı
(Çeviren: Diyar Çomak)

PETROL MUSLUĞUNU KAPAMAK?

Wolfgang POMREHN
Telepolis

Son haftalarda Rus gazı hakkında çok şey konuşuldu, Rus petrolü hakkında ise çok az şey konuşuldu. Bu oldukça şaşırtıcı, çünkü Rusya, Almanya’nın açık ara en büyük ham petrol tedarikçisi. Bu ülkede ithal edilen petrolün yaklaşık üçte biri, son 200 yılda üç kez saldırıya uğramasına rağmen Batı Avrupa’da kötülüğün vücut bulmuş hali olarak görülen doğudaki büyük komşusundan geldi.

Bu elbette hiçbir şeyi haklı çıkarmaz, ama konumuz da bu değil. Bunun yerine, Alman yakıt tedarikine kısaca bir göz atmak istiyoruz. İklim değişikliği 40 yılı aşkın bir süredir tartışılsa ve sınırlamaları 1980’lerin sonundan beri müzakere edilse de, Almanya’nın petrole olan açlığı hâlâ doyumsuz. İğnenin ucundaki keş gibi, yerel ekonomi hâlâ boru hatlarına ve petrol terminallerine bağımlı. Suçlulardan biri, 32 yıldır az çok tutarlı bir şekilde yüksek sera gazı emisyonu üreten, çoğu durumda tamamen gereksiz malların ve insanların kamyon ve arabalarla taşınması olan kara yolu trafiği.

Gereksiz çünkü toplum için genellikle daha etkili, enerji tasarruflu ve iklim dostu demir yolu alternatifleri var. Bunların şehirleri de rahatlatacağı, zararlı hava ve gürültü kirliliğini önemli ölçüde azaltacağı ve her yıl on binlerce kazazede sayısını neredeyse sıfıra indireceği gerçeği gümbürtüye gidiyor. Bu yararsız eğlencenin üçte biri Ukrayna’yı işgal etmesi nedeniyle itibarı zedelenen Rusya’dan yapılan petrol ithalatı sayesinde mümkün oluyor.

Sadece doğal gaz ithalatını değil, Sibirya’nın derinliklerinden petrol ithalatını da durdurma çağrıları var. Federal Başbakan Olaf Scholz ve Ekonomi Bakanı Robert Habeck, bu diplomatik ve iç siyasi baskıya hâlâ direniyor.

Elbette buna göre yakıt tüketimini sınırlayabilirsiniz. Bir ölçü, otoyollarda 100 km/s ve köy yollarında 80 km/s olacaktır. 1973’teki gibi pazar günü sürüş yasakları getirilebilir. Şehirlerdeki hızı 30 km ile sınırlama, sakinler için güzel olurdu, ancak muhtemelen herhangi bir tasarruf getirmezdi.

Aynı zamanda, nispeten hızlı bir şekilde daha fazla yük trafiğini raylara çekmek, modern yük tersaneleri için para sağlamak, yerel toplu taşımaya büyük bir nakit enjeksiyonu sağlamak ve yüzey demir yolunu en azından 1960’ların seviyesine getirmek mümkün olabilir.

Şehir ulaşım ücretleri sistemi getirilebilir, bisiklet trafiği nihayet daha iyi teşvik edilebilir ve on binlerce iş ve ulaşım sistemlerinin dönüştürülmesi için gerekli teknik bilgi birikimi dünyada kaybolurken toplum ve siyaset aylak aylak izlemek yerine bazı şeyler yapabilir. Bunlar yapılmayacak, Rusya cezalandırılsın; Dışişleri Bakanı Baerbock’un deyimiyle mahvolsun diye Rus ithalatından vazgeçilecekse hangi alternatifler var?

Almanya mevcut haliyle, Suudi Arabistan gibi diğer savaşan ülkelerden satın almayı tercih etse bile, şu anda Rus petrolünün ikamesi pek mümkün değil. Geriye kalan tek şey, trafikteki dönüşümün büyük ölçüde hızlandırılması. Ancak aynı anda barış yaratılmalı ki, iklim krizinin ardından nükleer bir kış gelmesin.

(Çeviren: Semra Çelik)

RUS EKONOMİSİNİ BOĞMAK PUTİN’İN SAVAŞINI BİTİRMEZ
AMA SİVİLLER İÇİN FELAKET OLABİLİR

Dominic A. LEUSDER
Jacobin

Vladimir Putin’in Ukrayna’ya karşı kışkırtılmamış bir saldırganlık savaşı başlatmasından bu yana, Avrupa Birliği ve NATO üyeleri, emsali görülmemiş bir dizi mali yaptırımla karşılık verdiler. Tepki kısa sürede kilit bireylere ve işletmelere yönelik agresif ancak hedefli yaptırımlardan Rusya’yı bir para krizine itmesi muhtemel açık bir mali savaşa dönüştü. Pazartesi günü, ruble ABD dolarına göre neredeyse yüzde 30 düştü.

AB ve ABD’nin olağan dışı bir şekilde birleşik bir tepkisini de görüyoruz. Macron’un Maliye Bakanı Bruno Le Maire, açıklamasında, “Rusya’ya karşı topyekün bir ekonomik ve mali savaş açacağız” ve “Rus ekonomisinin çöküşüne neden olacağız” dedi.

Bu senaryo, başlangıçtaki Putin’in gücünün dayandığı söylenen Rus endüstrisi ve finansının büyük oyuncularını cezalandırma taahhüdüyle çelişiyor. Bu tür hedefe yönelik önlemler, teorik olarak, ikincil hasarı en aza indirirken, rakibini gerçekten acıdığı yerden vurmak için tasarlanmıştır.

İlk yaptırımlar tam da bunu yaptı. İngiltere, önemli bankalar ve oligarşiyi kara listeye aldı ve bazı varlıklarını dondururken, Rus firmalarının İngiltere pazarlarında finansman sağlamasını da engelledi. AB de aynı şeyi yaptı ve yaptırımları Rus yasa koyucularına kadar uzattı.

Rus ilerlemesi devam ettikçe ve baskı arttıkça, finansal yaptırımların kapsamı genişletildi ve Batı’nın küresel finansal altyapı üzerindeki tam kontrolünü gösterdi. Önemli Rus bankalarını Dünya Çapında Bankalararası Finansal Telekomünikasyon Derneğinden (SWIFT) çıkarmak için harekete geçildi.

Almanya’nın savunma bütçesinde bir kereye mahsus olmak üzere 100 milyar avroluk artış ve GSYİH’nin yüzde 2’sine eş değer savunma harcama taahhüdünde bulunuldu. Bunun hemen ardından çok daha önemli bir önlem alındı: Rus bankalarının, New York Merkez Bankasında rezerv hesabı olan New York merkezli bankalarla muhabir ilişkilerine dayanan dolar bazlı küresel takas ve uzlaştırma sisteminden tamamen çıkarılması.

Ama iki eksiklik mevcuttu. Birincisi, Rus doğal gazına büyük ölçüde bağımlı olan Avrupa devletlerinin talebi üzerine, yaptırımların Rusya’nın ekonomisinin yaklaşık dörtte birini oluşturan ana ihracatı petrol ve gaz için hâlâ muafiyetler içermesi. İkincisi de Putin’in bunları beklemesiydi. 2014 Ukrayna işgalinden bu yana devasa döviz rezervleri biriktirilmiş ve Rus merkez bankası bu rezervlerin bir kısmını başarılı bir şekilde dolardan arındırarak avro, sterlin ve altına kaydırmıştı.

Ancak bu rezervlerin büyük bir kısmı Rusya’da değil; Alman Federal Bankası, İsviçre Ulusal Bankası veya Uluslararası Ödemeler Bankası gibi kuruluşlarda tutuluyor. Bazı çok taraflı tartışmaların ardından ABD, AB, Japonya ve hatta İsviçre sonunda Rus merkez bankasının yurt dışında tutulan varlıklarını dondurmak ve işlemleri toptan yasaklamak için harekete geçti. Bu, büyük ekonomik ve politik sonuçları olan ciddi bir tırmanıştı. Bunun hemen sonucu, rezervde tutulan 630 milyar doların yaklaşık yarısının şu anda donmuş olmasıdır.

RUBLENİN DÜŞÜŞÜ

Yabancı rezervlerinin temel amaçları, merkez bankasının döviz piyasasına müdahalelerini finanse etmektir. Rezervlerinden yoksun bırakılırsa, banka, diğer para birimlerine göre değerini korumak için aktif olarak kendi para birimini satın aldığı “açık piyasa işlemleri” gerçekleştiremez.

Rusya örneğinde, rublede bir kaçış yaşandı ve şimdiden dolara göre keskin bir düşüşe neden oldu. Bu devletin borç ödeme maliyetlerinin artmasına ek olarak çok daha yüksek bir ithalat faturası anlamına geliyor. Rublenin satın alma gücündeki düşüş, esas olarak daha az yerli ve ithal mal alabilen Rusya vatandaşlarını vuruyor. Ve daha fazla değer kaybının önüne geçmek için merkez bankasının faiz oranlarını sert bir şekilde yükseltmesi gerekiyor.

Daha yüksek faiz oranlarının sonuçları, yıllara yayılsa bile reel ücretler için oldukça şiddetli olabilir. Pazartesi günü, Rusya’da faiz oranı bir gecede yüzde 9.5’ten yüzde 20’ye yükseldi. Bu yükler, Putin’in savaş sandığını biriktirme hırsının sonucu olarak, on yıllık durgun yaşam standartları ve göreceli kemer sıkma politikaları üzerine geliyor.

Siyasi sonuçları da aynı derecede vahim olabilir. Rusya’nın yanıtı nükleer cephaneliğini alarm seviyesini yükseltmek oldu; tehlikeli bir “Tırmanma mantığının hızlanması.” Nükleer çağda hiçbir büyük dünya gücüne bu kadar şiddetli yaptırımların uygulanmamasının bir nedeni var: Son derece tehlikeliler.

Bunlar, büyük bir nükleer güçle topyekün mali savaşın riskleri. Belki de bu tür riskler, kısa vadeli hedeflere ulaşmak için meşrulaştırılabilir fakat bu yaptırımların amacı artık net değil. Oligarkların varlıklarının çoğu ruble cinsinden değil ve yurt dışında tutuluyor; özellikle Putin’in “seçicilerine” hedef olarak kabul edilmelerinin hiçbir yolu yoktur.

Binlerce tutuklama Rusya’da kamuoyunda muhalefetin ilk işaretleri olsa da, milyarderler sınıfının ve devlet şirketi yöneticilerinin Putin’e verdiği desteği geri çekmesi olası görünmüyor. Rusya’nın, oligarkların kendilerinden çok diktatörün desteğine güvendiği bir “kişisel diktatörlük” haline gelmesi giderek daha olası görünüyor.

Başka bir deyişle, “oligarkların”, Putin’i görevden alarak dayanılmaz ekonomik sonuçlara yanıt verme konusunda güçsüz olmaları gibi belirgin bir olasılık var. Bütün bunlar, bu ciddi mali yaptırımları haklı çıkarmayı daha da zorlaştırıyor.

Doğrudan Rus halkını hedefleyen bu yaptırımların haklı gösterilebilmesinin tek yolu, geçici olmaları ve Ukrayna’nın pazarlık pozisyonunu güçlendirmenin bir aracı olarak tasarlanmalarıdır. Ancak bunların kaldırılması için net bir zaman çizelgesi ve herhangi bir kriter yok.

Potansiyel olarak yıkıcı bir kıtlığın ortasındaki Afganistan’ın merkez bankası varlıklarına el koyan ABD’nin yarısını (kabaca 3.5 milyar dolar) 11 Eylül ailelerine dağıtacağını açıklamasından hemen sonra gelmesi sarsıcı. Aynı zamanda yaptırımlarla ilgili söylemin değiştiği bir zamanda geliyor.

Son yıllarda öğrenilen tüm dersler, bir hafta sonunda unutulmuş gibi görünüyor. Ancak deneyim bize yaptırımların asla savaşa bir alternatif olmadığını, aksine bir savaş aracı olduğunu söylüyor; bunların davranış değişikliğiyle değil, düşmanın ve halkının uzun vadeli yıpranması ve tükenmesiyle ilgili olduğunu; kısa vadede askeri adımları etkilemezler.

Putin’in Rus halkına yönelik insan hakları ihlallerine ilişkin endişeler, aynı insanlara şu anda empoze edilen potansiyel olarak muazzam maliyetlerle çelişiyor.

Gerçekten de, bu yaptırımlar, Rusya’nın Kiev’deki ilerlemesini durdurmak için muhtemelen çok az şey yapacak. Rus ekonomisi döviz üreten bir yapı olmaya devam ediyor. Rusya’nın savaşma kapasitesi yakın zamanda etkilenmeyecek.

Daha az yıkıcı olan alternatif öneriler var. Batılı müttefikler, enerji kesintilerine yönelik muafiyetleri sona erdirmenin yanı sıra, 2014 işgalinden sonra yapmaları gerekeni yapabilirler: Ukrayna’yı mali ve lojistik olarak güçlendirmek. John Maynard Keynes’in 1924’te Milletler Cemiyetine yazdığı bir mektupta ısrar ettiği gibi, “Saldırgana karşı misilleme ile karşılaştırıldığında yaralı tarafa olumlu yardım sağlamalıyız”.

Bütün bunlardaki ana gerilimi gözden kaçırmak zor: Putin’in Rus halkına karşı insan hakları ihlallerine ilişkin uzun süredir dile getirilen endişeler, şimdi aynı insanlara potansiyel olarak muazzam maliyetlerin dayatıldığı ani kayıtsızlıkla çelişiyor. Bu savaş Putin’in eseri, onların değil.

(Çeviren: Haldun Sonkaynar)

Evrensel'i Takip Et