13 Mart 2022 04:05
/
Güncelleme: 18 Mart 2022 20:03

Metaverse ve Distopya (I)

Avatarların siyasi, etnik, cinsel, vb. kimliklerinin etiketlenmesi ve bu bilginin satın alınabilir olması devletlerin elinde bir baskı ve dışlama aracına dönüşebilir.

Metaverse ve Distopya (I)

Fotoğraflar: Freepik, Annette Bernhardt/Flickr | Kolaj: Evrensel

Burak SEVİNGEN

Mark Zuckerberg’in geçtiğimiz yılın ekim ayında Facebook’un ismini Meta olarak değiştirmesi ve Horizon Worlds sanal gerçeklik oyununu tanıtması metaverse etrafında bir merak halesi yarattı.

Facebook belgeleri olarak adlandırılan şirket içi sızıntı ve takip eden soruşturmada Zuckerberg’e yöneltilen suçlamalar arasında nefret söylemine kayıtsızlık, seçimlerin manipülasyonu ve otoriter rejimlerle iş birliği gibi konular vardı; ses getiren metaverse kampanyası bunları arka plana itmiş gözüküyor.

Metaverse’ün Türkiye’de gündeme gelişi ise, hac ziyareti simülasyonunun sevap değeri, ilk cinsel taciz vakası ve özellikle de sanal arsa yatırımı ile rant elde etme fırsatı gibi başlıklar ile oldu; bazı siyasi partiler ve vakıf üniversiteleri bu mecrada tanıtım faaliyeti yürütmeye başladıklarını duyurdular.

EVREN ÖTESİ

Metaverse’ün öncüsü olarak değerlendirilebilecek internet tabanlı sanal dünyalar There ve Second Life (2003), ya da Minecraft (2011) ve benzeri 3D oyunlar en fazla birkaç yüz milyon kullanıcıya sahiplerdi; Meta ise Facebook’un üç milyara yakın kullanıcısını bu yeni mecraya taşımayı hedefliyor. Zuckerberg’e göre yakın gelecekte, dijital dünyaya bakmanın yerini onun içinde olmak alacak; iddia ettiği gibi dijital ekranın tahtına kendi şirketi Oculus’un sanal gerçeklik kulaklığı oturursa, diğer teknoloji devleri Apple ve Google ekarte edilmiş olacak.

Şirketten bilahare yapılan açıklamada, metaverse’ün tamamen işlevsel hale gelmesinin önünde henüz uzun yıllar olduğu belirtildi. Teknik özelliklerden çok, kültürel temalara yaptığı vurgu ile reklam kampanyası yeni teknolojinin özelliklerini somutlaştırmak adına fazla bir şey söylemese de, güncel toplumsal eğilimleri anlamak için ipuçları barındırıyor.

METAVERSE’DE EMLAK

Zenginleştirilmiş gerçeklik teknolojisinin öncülerinden Louis Rosenberg, metaverse’ün inşasında tek seçeneğin gerçek dünyada birkaç bin yıldır geçerli olan mekanın özel mülkiyeti anlayışı olmadığını ileri sürdü. Ona göre, avatarların iki nokta arasında hareketinin anlık gerçekleşebileceği dijital ortamda konumun değer belirleyici rol oynamasını beklemek zaten anlamsız.

Metaverse’ün nasıl bir mekan olabileceğine dair spekülasyonlar sürerken, geçtiğimiz günlerde Lex Fridman’a verdiği mülakatta Zuckerberg ağzındaki baklayı çıkarttı ve metaverse’ü illa bir yer olarak değil de, tarihte bir an olarak düşünmenin daha anlamlı olabileceğini ifade etti. Bunu iki şekilde yorumlamak mümkün -toplumlar zihinsel olarak hazır olduklarında, kişiler işlerin ve sosyal faaliyetlerin çoğunu sanal ortamda gerçekleştirmeyi tercih edecekler, ya da bu dönüşüm için teknolojik ilerlemenin daha gelişmiş bir altyapı ve araçlar sunması beklenecek. Sonuç olarak, en azından şimdilik metaverse’ü yer edinilecek arazi olarak düşünmeyi bir tarafa bırakıp, bu kavramın bugün için ne ifade ettiğine bakabiliriz.

Görsel: Ian Huges/Flickr

İLK METAVERSE

Metaverse kavramı, kullanıcıların üç boyutlu temsillerinin sanal (VR) ve zenginleştirilmiş (AR) gerçeklik teknolojisi sayesinde birbirleriyle etkileşime girdiği sanal evreni ifade ediyor. Bu sözcük seçimi keyfi bir tercih; bazen Meta Inc. ile eş anlamlı olarak kullanılıyor, ancak eski adı Facebook olan şirket olası platformlardan sadece biri.

Zuckerberg’in bir kavram olarak yaygınlaştırdığı metaverse’ün isim babası Bilim Kurgu Yazarı Neal Stephenson. Bundan otuz sene önce, internet henüz emekleme çağındayken yayımlanan (Türkçe’ye Parazit olarak çevrilen) Snow Crash’in samuray kılıçlı kahramanı “Hiro”, gündüz pizza dağıtıp, gece hackerlık yapıyordu. “Yani Hiro aslında pek burada sayılmaz. O sanal bir evrende, bilgisayarının gözlüklerine çizdiği ve kulaklıklarına pompaladığı. Jargonda bu hayali yer Metaverse diye bilinir.”

Stephenson Snow Crash’te Google Earth, kripto para ve navigasyon cihazı gibi pek çok teknolojik gelişmeyi öngörmüştü. Hiro’nun para kazanmak için bilgi ve video yüklediği veri bankası 1992’de Kongre Kütüphanesi ve CIA’in melezine karşılık geliyordu, bugün bu karışıma YouTube ve Vikipedi’de eklenebilir. Metaverse’ün yanı sıra, karakterlerin bu evren ötesi mecradaki grafik temsillerine karşılık gelen avatar sözcüğü de bu roman ile yaygınlık kazanmıştı.

Metaverse uzun bir aradan sonra Ernest Cline’ın Başlat (2011) isimli romanı ve 2018’de Steven Spielberg’in yönettiği aynı adlı film uyarlaması ile tekrar gündeme geldi. VR başlık üreticisi Oculus şirketinde işe yeni başlayan çalışanlar için tavsiye edilen okuma olan Başlat’ta insanlar çekilmez hale gelen gerçek hayattan kaçabilmek için Vaha/Oasis adlı sanal evrene sığınıyorlardı.

1984’TEN METAVERSE’E

Bu popüler tasvirlerde Metaverse (veya Vaha), tekelci şirketlerin mutlak egemen olduğu karabasansı dünyalardan kaçanların sığındığı yerin adı. Peki, kapitalist düzenin devlerinin markalarını distopyalar ile ilişkilendirmeye bu denli meraklı olmaları nasıl açıklanabilir? Meta/Facebook bunun ilk örneği değil, yaklaşık kırk sene önce, Steve Jobs Apple bilgisayarını 1984’te piyasaya sürerken benzer bir yol izlemişti.

Alien (1979) ve Bladerunner (1982) Yönetmeni Ridley Scott’un çektiği “1984” reklam filmi, Macintosh 128K’nın teknik özelliklerinden ziyade George Orwell’in romanı etrafında kurgulanmıştı. Michael Radford’un sinema uyarlamasının gösterime girmesinden aylar önce yayımlanan reklam ilgiyle karşılandı. “1984’ün neden 1984 gibi olmayacağını göreceksiniz” sloganlı filmin arkaik estetiğinin diğer ilham kaynakları Fritz Lang’in Metropolis’i ve H.G. Wells’in Things to Come-Dünyamızın Geleceği bilim kurgu romanının 1936 sinema uyarlamasıydı. Reklam filminde, bir sinema salonundaki solgun yüzlü ve tek tip üniformalı topluluk Büyük Birader’i bezginlikle izlerken, genç bir kadın koşarak salona giriyor; peşindeki öfkeli toplum/düşünce polisi güruhunun kendisini yakalamasına fırsat vermeden, elindeki balyozu dev ekrana savurup, Büyük Birader’i tuzla buz ediyordu.

KAPİTALİZM VE DİSTOPYA

Steve Jobs, kişisel bilgisayarı özgürleştiricilik ambalajıyla sunma stratejisinin faydasını gördü. Apple’ı, rakibi ve dönemin elektronik devi IBM’e kafa tutan asi olarak konumlandırırken, tüketiciye büyük şirketlerin sahip olduğu araçları sağlamayı vadetti.

Reklam filmi, rekabetin ötesinde, gelişmiş teknolojilerin hükümet ve şirketlerin gözetim ve baskı aracına dönüşmesine dair toplumsal endişeyi ele alıyordu. Bilgisayarların ilkel bir aşamada olduğu 1980’lerde, daha çok makineler ve kitle iletişim araçları etrafında şekillenen bu eleştirel bakışın örneklerini The Terminator (1984), Brazil (1985) ve They Live (1988) gibi filmlerde görmek mümkün.

Geleceğe dair tüm distopyalar gibi, Apple’ın “1984”ünün derdi de aslında kendi dönemiydi. Takip eden on yıllarda, bu reklamdaki tek ekrana bakan kitlenin yerini ellerindeki küçük ekranlara bakan ve arama motorlarının gözetimindeki insanlar aldı. 2010 sonrasında Apple yüklenicisi Foxconn’un Çin’deki fabrikalarındaki işçi intiharlarına kadar uzanan süreçte, 1984 sanki büsbütün fantastik değil.

Kendisinden önce Jobs’un yaptığı gibi, bugün Zuckerberg distopyaya işaret etmeyi başkalarına bırakmıyor; normalleştirdiği tehlike, devletler ve şirketlerin toplumsal kontrolünün artması. Avatarların siyasi, etnik, cinsel, vb. kimliklerinin etiketlenmesi ve bu bilginin satın alınabilir olması devletlerin elinde bir baskı ve dışlama aracına dönüşebilir. Diğer taraftan, tüketicinin tüm alışkanlıklarını, daha alışveriş başlamadan bilen şirketler bunu yepyeni yöntemlerle maniple edebilir. Kısacası, metaverse acaba Metaverse gibi olacak mı?

Evrensel'i Takip Et