Bayramı eylem günü yaptılar bize
"Kötü yönetilen bu sisteminin sorumlusu sağlık emekçileri değil, yönetenlerdir. Bunun ağır faturasını biz değil bu noktaya getirenler ödemeli."
Fotoğraf: Evrensel
Ferdane ÇAKIR
SES Şişli Şubesi İşyeri Temsilcisi
Adı bayram olsa da 14 Mart Tıp Bayramı’nı bayram gibi kutlamayalı yıllar oldu. Bu yıl gelenek bozulsun, bayram havasında kutlayalım, çiçekler alıp verelim isterdik, lakin bu sene de kısmet olmadı bayram havasında kutlamak.
Biz sağlık emekçileri var olan sorunlarımız için çözüm beklerken, tam bir kardeş kavgasının içinde bulduk kendimizi. Kimin ücreti kimin dönerinden, kimin sabit ödemesi kimin cebinden kesildi… Anlamaya çalışıp muhasebesini yaparken, dışarıda daha büyük laflar edilerek zaten dolu olan bardağımız iyice taşıp yine hastane önlerinde derdimizi anlatırken bulduk kendimizi.
HASTANIN CEBİNE UZANAN EL KİMİN ELİ?
İşin aslı şu an yaşadığımız sorunların her biri ne bugün ortaya çıktı ne de bu yıl. Bunların tamamı toplamda uzunca bir yolun sonuydu ve o yolun taşlarını hep birlikte döşeyerek geldik bu kötü günlere. Her birimizin az ya da çok, hatırı sayılır bir katkısı oldu bu sonuca. ’80’li yılların sonlarında temizlik ile başlayan taşeronlaştırma, yemekhane, güvenlik olarak devam ederken, biz sağlık emekçileri garip bir şekilde inandık, yemeklerimizin daha çeşitli, daha kaliteli olacağına… Temizliğin çok daha iyi yapılıp hastane enfeksiyonlarının önüne geçileceğine ve çok daha iyi korunup, şiddet olaylarının önleneceğine… O gün bugün ne yemeklerimiz daha iyi oldu ne de hastane enfeksiyonları azaldı. Yaşadığımız şiddette bir azalma olmadığı gibi, sağlıkçıya şiddet daha çok tırmandırıldı.
Bunları yaşayarak deneyimlememize rağmen, 2000’li yılların başında bugünün temelleri atılırken yeterince karşılık verebilseydik eğer, belki şimdi Tıp Bayramı gerçek bir bayram olurdu bizim için. Dönemin sağlık bakanına takdir üstüne takdir kazandıran sağlıkta dönüşüm programı, ‘katılımcılık, gönüllülük, kalite, insan merkezlilik, uzlaşmacılık, performans’ gibi büyülü tanımlar ile hayatımıza girerken bizler de o büyülü tanımların büyüsüne kapıldık. Bu tanımların toplumdaki karşılığı da ‘Doktor hastanın cebinden elini çekecek, artık bıçak parası olmayacak’ gibi oldukça popülist söylemlerle beslenerek hasta ile başta doktor olmak üzere sağlık emekçileri arasındaki mesafe iyice açılmış, artık şiddet can alıp sakat bırakmaya başlamıştı. Oysa ki hastanın cebine uzanan el doktorun değil, iktidarın ta kendisinin eliydi. Ve biz bunu ısrarla anlayamadık, anlatamadık…
UYARILAR DİNLENMEDİ, SORUNLAR DAĞ OLDU
Kurulduğu günden bugüne hekimlerin ekonomik-özlük haklarını savunan TTB ile sağlık emekçilerinin her türlü hak arayışını faaliyetinin merkezine koyan SES’in bütün uyarı ve eleştirileri yönetenler tarafından yok sayıldığı gibi sağlık emekçilerinde de yeterince karşılık bulamadı maalesef… Neredeyse her hafta başka bir hastanenin önünde kurulan stantlarda dağıtılan bildiriler, konferans salonlarında her biri alanlarında oldukça kıymetli akademisyen ve hocaların yaptığı sunumlar, basına verilen demeçler, açıklamalar, yapılan grevler yeterli olamadı o ‘büyülü’ programı durdurmaya.
Oldukça umutluydu hocasından pratisyenine, diyetisyeninden teknikerine, hemşiresinden fizyoterapistine herkes… Her meslek grubu kendince bir beklenti içindeydi, sonuçta altın kelime ‘performans’ büyüsü herkese bir parmak bal vadediyordu. Az çalışan az kazanacak-çok çalışan çok kazanacaktı! Liyakat hak edenden çok ‘tamam efendim, olur efendim’ diyenindi ve bunun karşısında durmak çağın gerçekleriyle örtüşmüyordu…
Yağmur yağarken sepetini doldurmak için gerekli olan rekabet, daha çok, daha da çok çalışmak, full-time mesaiye kalmak takdirlik bir durum olup, bu durumda ‘Performans değil temel ücretimiz artsın’ demek, ‘Sağlık ekip işidir’ demek ancak marjinal örgütler ve kişilerin talepleri olabilirdi ve öyle de oldu! Ki bugün hâlâ aynı sorunlarla uğraşıp, ısrarla uygulanan programdan kimsenin memnun olmadığını, kimseye bal verilmediğini anlatmaya çalışıyoruz.
O gün bugün sağlık emekçilerinin sorunları birikti, birikti koca bir dağ oldu. Ne hocası özel sektöre geçmeyip devlette kalmanın doyumunu yaşayabildi, ne asistanı aldığı eğitimden memnun kalabildi. Tuttuğu nöbetin ücreti yerine zorunlu izin kullandırılan hemşirenin, teknikerin, herkesin biriken öfkesi 14 Mart’ı bayram değil eylem günü yaptı bize.
FATURAYI BİZ DEĞİL, SORUMLULAR ÖDEMELİ
Sağlık Bakanının ‘sağlık çalışanlarına müjde’ diye duyurduğu her haberin hastanelerdeki karşılığı daha çok kırgınlık, daha çok sen-ben kavgasını yarattı. 60 farklı meslek grubunun bir arada, birbiri ile bağıntılı, biri olmadan diğerinin eksik kalacağı anlayışı ile hizmet ürettiği hastanelerde bir branşa beyin, diğerine bağırsak muamelesi ile bu sağlık sistemi yönetilemez. Hele hele her fırsatta aba altından sopa gösterip tehditle, en makul hak talebini bile görmezden gelip, ‘Bunlar doymuyor, doymaz’ demekle, ‘Beğenmeyen çekip gitsin’ demekle hiç yönetilemez. Bu anlayış daha çok öfke, daha çok kırgınlık biriktirirken telafisi mümkün olmayan hasarlara yol açar.
Kötü yönetilen bu sağlık sisteminin sorumlusu sağlık emekçileri değil, yönetenlerdir, dolayısıyla da bunun ağır faturasını biz değil bu noktaya getirenler ödemeli ve somut adımlar atmalıdır. Bunun için de sağlık emekçilerini temsil eden emek-meslek örgütlerinin öneri ve talepleri dikkate alınıp yeniden bir düzenleme yapılması acil ve zorunlu bir ihtiyaçtır.
Sonuç olarak sağlık hizmeti kocaman bir ekibin muhteşem bir iş birliği ile verilir, hastalarımızın da verilen bu hizmete eşit, adil ve nitelikli ulaşma hakkı vardır ve sağlık meslek örgütleri bu hakkı her fırsatta ve her yerde savunur.
HAKLI TALEPLERİMİZ İÇİN HEP BİRLİKTE
Biz sağlık emekçileri, bizi temsil eden oda, dernek ve sendikalar aracılığıyla bir kez daha diyoruz ki; sağlık hizmeti bir bütündür, bölmeyin, parçalamayın.
Sağlıkta şiddeti önleyici uygulamaları hayata geçirip güvenli çalışma ortamları sağlayın.
Bütün sağlık emekçilerini kapsayan (eğitim durumu, kıdem yılı vs.) kademeli ek göstergeyi çıkarın.
Çalışanlar arasında rekabete yol açan performans ile ödeme şeklini tamamen kaldırıp temel ücretlerimizi iyileştirin, en düşük temel ücreti yoksulluk sınırının üzerine çıkartın ve emekliliğimize yansımasını sağlayın.
Hastanelere çocuklarımızı güvenle bırakabileceğimiz, 7/24 hizmet verecek, ücretsiz kreşler açın.
Tıp Bayramı’nın 103. yıl dönümünde, pandemide kaybettiğimiz 553 sağlık emekçisine saygıyla…
Gelecek yıllarda gerçek bir bayram gibi kutlayacağımız tıp bayramlarımız olsun.