Yazar İsa Balcı: Direnen insanların öykülerini yazıyorum!
Yazar İsa Balcı ile kitaplarını ve edebiyata yaklaşımını konuştuk.

Fotoğraf: İsa Balcı kişisel arşivi
Şenay KUMUZ
Genç bir edebiyatçının penceresinden dünyaya yayılan, dört kitap, yüze yakın öykü. Öykülerin en temel özelliği ezilenlerin cephesinden yazılmış olması ve her kitabın kapağının umuda açılması. Yazar İsa Balcı ile kitapları ve edebiyata yaklaşımı üzerine konuştuk.
“Taze Yasin Davası”, “Roni”, “Bisikletçi” isimli ilk üç kitabınız hakkında bilgi verebilir misiniz?
İlk iki kitap “Taze Yasin Davası” ve “Roni” bir devam kitabı gibi düşünülebilir. “Taze Yasin Davası” 12 Eylül öyküleri ile başlıyor ve Gezi sürecine kadar geliyor. “Roni” ise Gezi sonrası Türkiye’de yaşanmış öyküler. Şöyle ki, daha önce de dediğim gibi politik öyküler. İçinde Taybet ana da var, Yüksel direnişi de var, işçi direnişleri de var, kadın öyküleri de var. Devlet tarafından bir şekilde katledilmiş, zulüm görmüş, hakkı yenmiş ve hâlâ hakları yenen insanların öyküleri. Ben böyle nitelendiriyorum. Ben politik öyküler yazmayı seviyorum, politik öykücü olmaya çabalıyorum, böyle yazmanın çabasını veriyorum da diyebiliriz. Yazdığım birçok öykü için aslında reaksiyon öyküsü de diyebiliriz. Üçüncü kitap “Bisikletçi” için de şunu söyleyebilirim, devrimcilerin yaşadığı bir mahallede bir çocuğun yaşadığı olayların etrafında gelişen örgü hikayesi.
"İNEK, BİR TAVIR KİTABI"
Yeni kitabınıza gelirsek… İlginç bir kurgusu var…
“İnek” ise yaklaşık 5 ay önce çıktı ve bir tavır kitabı. “İnek”, sanki bir çeviri kitapmış gibi, öykülerin hiçbiri burada geçmiyor, 1800’lü yılların ya da 1900’lü yılların başında Fransa da geçen öyküler. Tabi ki politik öyküler… İçerisinde savaşın konu edildiği bir öykü ve yine bir işçi öyküsü var. Bir adalet arayışı öyküsü var. Öyküleri bu coğrafyada geçmiş gibi anlatabilirsin, öyküde adı geçen adama Hans değil de Hakan diyebilirdim. Ama bunu yapmayı tercih etmedim, nedeni şu; çok ağır bir faşizmden geçiyoruz. Bundan geçerken bütün akıllı insanlarımız mevcut tabloyu hep Hitler faşizmi üzerinden verdi, hep başka ülkeler üzerinden anlattılar. Faşizmi de direnişi de, oysa bu ülkenin de faşizmi de direniş kültürü de çok köklü ama hiç buradan anlatmadılar. Her şeyin bu kadar tersten tutulduğu bir yerde bende sanki memlekette her şey güllük gülistanlıkmış gibi davrananlara yanıt olarak kurgusu ve isimleri dahil her şeyin Fransa ve Rusya’da geçtiği bir kitap yazarak yanıt vermek istedim.
Yazdığınız tüm öyküler nerdeyse politik öyküler…
Ne yazmalıyım? İçinde bulunduğumuz güncel koşullarla birlikte benim için zor olmayan bir karara dönüştü. Tıpkı yaşadığımız hayattaki gibi her şey, nasıl bir sınıf ayrımı üzerine kuruluysa benim öykülerim de bu kurguda gerçek yerini almalıydı. Kitaplarımda bu düzenden zarar görmüş insanların öyküleri ve konuları olmak durumundaydı. Öykülerimde işçiler, tutsaklar, kadınlar, Kürtler, devrimciler var, bu ülkeden umudunu kaybedenler var. Bugüne kadar edebiyatta ve sinemada sıklıkla işlendikleri gibi karikatürize edilmiş, teslim alınmış, inandıklarına ihanet etmiş tiplerin türetildiği gibi değil tam tersine ezilenlerin yanlarında yer alan ve her daim mücadeleyi diri tutan gerçekten mücadeleye adanmış devrimciler ve yurtseverler olmalıydı. Öyle de oldu! (Ki ben bu tiplemeleri yazan yazarların da özellikle öyle yazdığını düşünüyorum, çünkü misyonları bu.) Ben direnen insanların öykülerini yazıyorum! Bunların öykülerini yazmayıp bohem kafalarda arabeskleşmiş hayatların öykülerini yazmak istemiyorum. Bu bir tercih meselesi!
"BİR KISIRLIK VE TEKRAR SORUNU VAR"
Türkçe edebiyatı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Genel olarak ülkenin, sanat anlamında bir kriz içerisinde olduğunu düşünüyorum. Son 20-25 yılda bu ülkede çıkmış iyi bir müzik, sinema, edebiyat eseri var mı? Sanırım yok. Hepsini okumuş ya da dinlemiş, izlemiş değilim tabii ama takip ettiğim kadarıyla yok. Bir kısırlık ve tekrar sorunu var. Edebiyat arabeskleşmiş. Toplumdan uzak. Yazarlar kendi topluluklarını yaratmışlar ve sadece oraya sesleniyorlar.
İsa Balcı kimleri okur?
En çok beğendiğim edebiyat türü aslında Alman Yıkım Edebiyatı (Moloz Edebiyatı diye tanımlanır) o kuşağı çok beğenirim. Rus Sosyalist yazarları beğenirim. Maksim Gorki, devrim sonrasını anlatan Rus edebiyatını genel olarak beğeniyorum. Türkiye’den ise Yaşar Kemal, Rıfat Ilgaz, Sabahattin Ali… Genç yazarlardan Deniz Faruk Zeren, Ayşegül Bayar, Özgür Çırak, Ela Kıçık özellikle bu dört genç yazar olabildiğince kalemini ezilenlerden yana kullanan edebiyatçılar.
İSA BALCI HAKKINDA
1979 yılında İstanbul’da doğan İsa Balcı, Erzincanlı bir ailenin 6 çocuğundan en küçükleridir. Ailesi ile birlikte Kağıthane’de, yaşayan yazar, ilk ve orta öğrenimini yaşadığı mahallede tamamlamıştır. Lise eğitiminden hemen sonra işçilik yapmaya başlamıştır. 2014 yılında ‘Gezi olayları’ sonrası sadece dijital platformlarda yayın yapan ve sonrasında KHK’lerle kapatılan geziye.org da düzenli yazmaya başlamıştır. Sitenin kapatılması sonrası yayımlanan yazılarını, bir öykü kitabında toplamaya karar veren yazar, daha sonrasında bir süreliğine Ankara’ya taşınmıştır. Ankara’da yaşadığı dönem ve bulunduğu mahalle, yayınlarının ortaya çıkmasında önemli etkiler bırakmıştır. Bir kısmının İstanbul’da bir kısmının da Ankara da yazıldığı kitapları ise; “Taze Yasin Davası”, “Roni”, “Bisikletçi” ve “İnek” isimli eserlerdir.
Evrensel'i Takip Et