22 Mart Dünya Su Günü | Türkiye, su fakiri olmaya aday
İMO Adana Şube Başkanı Hasan Aksungur, Dünya Su Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada "Eğer etkili adımlar atılmazsa, 2030 yılındaki nüfus tahminlerine göre ülkemiz su fakiri bir ülke olacaktır" dedi.
Arin Gölü'nün son hali | Fotoğraf: Özcan Çiriş/DHA
İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Adana Şube Başkanı Hasan Aksungur, 22 Mart Dünya Su Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada doğa ve emek sömürüsünün su ve gıdaya erişimi olumsuz etkilediğini vurguladı.
Bu yılki Dünya Su Günü temasının, “Yeraltı suyunu görünür yapmak” olarak belirlendiğini aktaran Aksungur, “İklim değişikliği kötüleştikçe, yeraltı suyu kaynakları giderek daha kritik hale gelecektir” dedi.
DÜNYA NÜFUSUNUN YÜZDE 18’İ TEMİZ SUYA ULAŞAMIYOR
Dünyadaki suyun sadece yüzde 2,5’ini tatlı suların oluşturduğunu belirten Aksungur, "Kullanılabilir su miktarı ise yüzde 1’den daha azdır. Dünya nüfusunun yüzde 18’i temiz suya ulaşamıyor. Su kaynaklarının azalması, göç ve salgın hastalıklar gibi olumsuz etkilere yol açmakta; kirli suların neden olduğu hastalıklar nedeniyle her yıl 485 bin ölüm gerçekleşmektedir" bilgilerini verdi.
TÜRKİYE'DE SON 20 YILDA KIŞI BAŞINA DÜŞEN SU MİKTARI AZALDI
Türkiye'nin de su sorunu yaşayan ülkelerin dışında olmadığını vurgulayan Aksungur, "Türkiye'de son 20 yılda kişi başına düşen su miktarı 4000 metreküpten 1346 metreküpe indi. Türkiye kişi başına kullanılabilir su miktarı bakımından henüz su fakiri bir ülke olmasa da su stresi yaşayan bir ülkedir. Ve eğer etkili adımlar atılmazsa, 2030 yılındaki nüfus tahminlerine göre ülkemiz su fakiri bir ülke olacaktır" uyarısında bulundu.
Su varlığına göre ülkeler, yılda kişi başına düşen kullanılabilir tatlı su miktarına göre sınıflandırılıyor. Bu değerin 1000 metreküpten az olması su kıtlığı, 1000-1700 metreküp arasında olması su stresi, 1700 metreküpten fazla olması ise su zenginliği olarak nitelendiriliyor.
"ZEYTİNLİKLERİN MADENCİLİĞE AÇILMASI KABUL EDİLEMEZ"
Aksungur, kişi başına düşen su miktarındaki düşüşün sebeplerini ise şöyle sıraladı: Küresel iklim değişiminin yanında yeşil alanların azalıp betonlaşmanın artışı, yeşil alanların madenlere açılması, vahşi sulama, su kaynaklarının bilinçsizce kullanımı ve kirletilmesi, temiz su kaynaklarımızın özel sektörün rant alanı haline dönüştürülmesi.
Bunun örneklerden birisinin de Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik değişikliğiyle, zeytinliklerin madencilik faaliyeti için kullanılmasının önü açılması olduğunu belirten Aksungur, "Bu değişiklik, içinde bulunduğumuz iklim krizi ve ekolojik yıkım çağında, yapılabilecek en trajik hatalardan biridir. Enerji Bakanlığı, zeytinlikleri maden ve kömür santrali yatırımına açacak yönetmeliği geri çekmelidir" dedi.
TARIMDA VAHŞİ SULAMA TERK EDİLMELİDİR
Türkiye'deki su varlığının yüzde 73'ünün tarıma harcandığını aktaran Aksungur, "Temiz su kaynaklarımızın korunması için tarımda vahşi sulama yerine basınçlı su sisteminin kullanımını sağlamalıyız" dedi.
Aksungur son olarak şunları kaydetti:
"Doğa ve emek sömürüsünün sonucu haksız paylaşım, insanların temel ihtiyacı olan su ve gıdaya erişimi etkiliyor. Bu olumsuz tabloyu ortaya çıkaran en önemli etkenin insan faaliyetleri olduğunu yapılan çalışmalar açıkça göstermektedir.
İklim krizi, savaşlar, pandemi, ekonomik kriz gibi hayatımızdan eksik olmayan olumsuzluklar, su ve gıdaya erişimde sorunlar yaratmakta ve bu sorunların sonuçlarından da en çok yoksullar etkilenmektedir. Giderek artan gıdaya ve suya erişim güçlüğü, göçlere neden olmaktadır. Ortadoğu’dan, Afrika’dan ülkemize ve Avrupa'ya yönelik artan ve artmaya devam edecek olan göçler bunun somut örnekleridir.
Dünyada ve ülkemizde; doğaya, insana, çevreye, eşitliğe, özgürlüğe, demokrasiye dayanan bir toplumsal yaşam ancak kısıtlı kaynakların korunmasını ve eşit paylaşımını sağlayabilir.
İnşaat Mühendisleri Odası Adana Şubesi olarak, vazgeçilmez insan hakkı olan su ve gıdaya erişimin hakkaniyetli kullanımı ve doğal varlıklarımızın korunması için mücadelemizi eksik etmeyeceğiz."
ÇMO İZMİR ŞUBESİ: YENİ SU KAYNAKLARINA ACİLEN İHTİYAÇ VARDIR
Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi 22 Mart Dünya Su Günü kapsamında oda binasında basın açıklaması düzenledi. İzmir su raporunun açıklandığı açıklamada basın metnini ÇMO İzmir Şube Yönetim Kurulu Sekreteri A. Mustafa Güleş okudu.
Su kaynaklarının son derece kısıtlı olduğunu, iklim değişikliği, yağış rejimindeki değişiklikler gibi etkenlerin su kısıtlılığını daha da arttırdığını ifade eden Güleş, İzmir’de su kaynaklarının kısıtlı olduğunu söyledi.
Arıtma tesisi sayısı ve arıtma oranları ile TÜİK verilerine göre lider görünen İzmir'in de plansız yapılaşma, nüfus artışına bağlı olarak altyapı eksiklikleri ve yatırımların planlama sürecinin olumsuzluklar ile karşı karşıya olduğu aktaran Güleş, “Ülkemizde kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1.500 - 1735 m3’tür. İzmir, bu değerde su kısıdı bulunan yerler için verilen 1.500 m3 değerinden daha düşük bir değere sahiptir. Bu durum, İzmir’de su yönetiminin önemini ortaya koymaktadır. İzmir için temiz su ihtiyacını karşılamak üzere akılcı yatırımlara ve yeni su kaynaklarına acilen ihtiyaç vardır” dedi.
“YAŞAM KAYNAĞIMIZ FEDA EDİLİYOR”
İzmir’in gelecekteki su kaynakları olarak planlanan Efemçukuru ve Gördes'te yürütülen madencilik projeleri ve sülfürik asit fabrikasına yönelik hukuki sürecin devam ettiği bilgisini veren Güleş, “Diğer taraftan; kentimizde Gediz, K. Menderes, Kuzey Ege, Gördes Havzalarını değerlendirdiğimizde kalite ve miktar olarak bulunduğu durum; su kaynaklarımızın karşı karşıya bulunduğu çevresel risklerin yönetilemediği ve acil planlama ve yönetim süreçleri gerçekleştirilemezse geri dönüşü mümkün olmayan noktalara ilerlediğinin de bir göstergesidir. Kentimizin içme suyu kaynağı olan Tahtalı Baraj Havzası, İZSU Yönetmelikleri ile koruma altında tutulmaya çalışılırken, havzadaki kentleşme ve sanayi baskısı, mevzuat değişiklikleri ile koruma kapsamının yumuşatılmasına neden olurken yaşam kaynaklarımızın da bu baskılara feda edilmesinin önünü açacaktır. Bu noktada söz konusu mevzuatların yaşamsal kaynağımız olan su varlıklarımızın miktar, kalitesinin korunması, iyileştirilmesi ve doğru planlama süreçleri ile sürekliliğin sağlanması yönünde planlama, uygulama ve denetim mekanizmalarının birlikte uyum içerisinde ve güçlü olarak işletilmesi büyük önem taşımaktadır” diye konuştu.
“SU CANLI TÜM YAŞAMIN DOĞAL HAKKIDIR”
Suyun, canlı tüm yaşam için vazgeçilmez doğal bir hak olduğu hatırlatan Güleş, “Suyu doğal hak olmaktan çıkarıp, ticari bir mal haline getirerek sermayeye, küresel piyasaya açan politikalardan vazgeçilmesini, doğal kaynaklarımızı, halkımızın çıkarlarını ve geleceğini korumak için; kamu mülkiyeti temelinde örgütlenmiş, ulusal planlama çerçevesinde yerel kalkınmayı hedefleyen, her bireyin suya erişimine olanak sağlayan, eşitsizlikleri de ortadan kaldırarak, doğayla barışık yatırımı önemseyen ulusal su politikalarının bir an önce hayata geçirilmesi gerekliliğini bir kez daha vurguluyoruz” dedi. (HABER MERKEZİ)