Savaşlar dünyasında yazmış ve yazacak olanın payına düşenler
Bilinçli okurun görevi de en az yazarınki kadar zor ve onurludur çünkü o, barışa varan düşünceyi bir kâğıt parçasına sıkışmaktan kurtaracak ve mücadelenin içinde yaşatacaktır.
Alman askerleri Barbarossa Operasyonu sırasında Sovyet sınırını geçiyor. | Fotoğraf: Johannes Hähle
Orhan KINACI
İzmir
Bir savaşın doğuşu, savaşa karşı çıkan bir ortamı her zaman yeniden canlandırır ve birçok yazar da bu gerekli tepkiye ortak olur. Fakat köşe yazılarında, sanat yapıtlarında bulunan birçok savaş karşıtı söylem barışın ne olduğunu ve nasıl olanaklı kılınabileceğini anlamayan yazarlarca eksik savunuluyor. Sovyet yazar Mihail Şolohov (1905-1984), “Eğer bir kolektif çiftlikte grup önderi yanlış yaparsa çiftlik başkanı onun yanlışını düzeltecektir. Bu, yerel nitelikte bir yanlıştır ve diğer insanlara zarar vermeyecektir. Yazar, yayımlanan bir çalışmasında yanlış yaparsa binlerce okuru yanlışa sürükleyecektir: İşte mesleğimizin tehlikesi burada yatar” diyordu.* Bu açıdan yazarın böyle bir konuda okuru yanlış yönlendirmesinin barışa hiç de katkı sunmayacağını düşünebiliriz. Düşüncelerimizin etkileme gücü taşıması için yazar olarak adlandırılmamızın gerekmediği bir çağda yaşıyoruz. Öyleyse bizler de, çoğumuz okumanın ve yazmanın -hiç değilse sosyal medya aracılığıyla- içinde doğan gençler olarak, bu yanlışların önüne geçmek için çalışmalıyız.
YAZARIN NİYETİ YAZININ SÖYLEDİĞİ
Yazıdan söz açıyorsak her şeyden önce üzerinde durmamız gereken sorudur bu: Yazarın niyeti mi daha önemlidir yoksa yazının bize yazarını öncelemeden söyledikleri mi? Bu konuda Maksim Gorki’nin okuru bilime karşı yönlendiren bir yazısını eleştiren Lenin’in sözleri önemlidir: “Böyle yapmakla ‘iyi ve ince’ bir şey söylemek, ‘doğruluk ve adillik’ göstermek vb. istiyorsunuz. Ama iyi isteğiniz; kişisel bir işiniz, öznel bir ‘masum arzunuz’ olarak kalıyor.” “Ama bir kez yazdınız bunu; yazdığınız, yığınlar arasında söyleniyor ve anlamı sizin iyi isteklerinizce değil nesnel sınıflar ilişkisiyle, toplumsal güçler ilişkisiyle belirleniyor.”** Yazarın sorumluluğunun en ağır noktalarından biridir bu. Yazı düşünceyi/düşünceleri okura ulaştırmak için bir araç olsa da ulaştırılmak istenen düşünce yanlış anlatılmış ya da en başından yanlış bir düşünce olarak doğmuş olabilir. Okur, yazarın ne istediğinden önce yazının ne söylediğini anlayacaktır.
İnsanların savaşa karşı örgütlenmesi kadar bu örgütlenmenin dayanıklılığı, gerçekçiliği, onurlu yanı, kısaca niteliği de önemlidir. Örneğin bir yazıda “Savaşa hayır!” sloganı atılıyorken aynı yazının bütününe ya da yazarın kişiliğine bilinçli bir gözle baktığımızda “Savaş istiyorum!” ya da “Bu savaş benim işime yaramıyor, bu yüzden savaşa hayır! Ama işime yarayan bir savaş için gönül rahatlığıyla nâralar atabilirim!” anlamını bulabiliriz. Öyleyse bilinçli bir okuma için başlıca iki şeye dikkat etmek gerekir: Bir, yazının yazarın niyetinden bağımsızca söylediğine (bu bize yazının gerçek anlamını verecektir) ve iki, yazarın ne anlatmak istediğine (böylece yazının anlamını değilse de yazarın ne amaçla bu yazıyı yazdığını anlayabilir ve bu amaç zararlıysa karşısında bilinçli bir tavır alabiliriz.)
BİLİNÇSİZLİĞİN KARŞISINDA DA BARIŞI SAVUNMAK
Toplumsal savunuların yalnızca duygusal söylemlerle yaşatılabileceğini düşünmek de büyük yanılgıdır. Elbette onurla taşıyacağız o duyguları ama bununla yetinmemek, önümüzde bütün ağırlığıyla duran savaşlara gerçekçi bir tavırla karşı koymak ve barışı çağırmaktan öte ona giden yolu birlikte açmak zorundayız. Lenin Birinci Dünya Savaşı’nın ilk bir yılını çözümlerken savaşın sınıflarla ilişkisine değiniyordu: “Ücretli köleliği devam ettirmek ve güçlendirmek içindir çünkü savaş proleteryayı bölüp sindirir, kapitalistler ise; savaşla zenginleştikleri, ulusal önyargıları kışkırttıkları ve tüm ülkelerde, en özgürlükçü ve cumhuriyetçi olanlarında bile hortlayan gericiliği güçlendirdikleri için bundan faydalanır.”*** Bugün koşullar farklı olsa da savaşların sınıflarla bu türden ilişkilerinin sürdüğünü biliyoruz. Böylece barıştan söz eden yazarın/yazan insanın sorumluluğu bir kez daha önem kazanıyor. Bu sorumluluk, savaştan kimlerin çıkar sağladığını, en büyük zararı görenlerin kimler olduğunu ve barışı neden ve nasıl savunmamız gerektiğini dürüstçe anlatabilmekten geçer. Yalnızca barış sözcüğünü kullanmakla barış için yazdığını sanan, savaşınsa sınıf tanımadığını iddia eden yazar barıştan bir şey anlamıyor demektir. Çünkü onun yazdıkları, toplumların yararı söz konusu olduğunda bir kâğıt parçasındaki mürekkepten fazlası değildir. Biz savaşa bilinçle karşı koymalı ve üzerine yazılanları bilinçle okumalıyız. Yazar, “haklı düşünce”yi yaşayabilecek bir duruma getirmelidir, zor bir görevdir bu. Fakat okurun, bilinçli okurun, görevi de zor ve bir o kadar onurludur çünkü o, barışa varan düşünceyi bir kâğıt parçasına sıkışmaktan kurtaracak ve mücadelenin içinde yaşatacaktır.
*Mihail Şolohov, YAZARIN SORUMLULUĞU, Çeviren: Eser Yalçın, de Yayınevi, 1983, s.13
**V.İ. Lenin, SOSYALİZM ve DİN, Çeviren: Öner Ünalan, Evrensel Basın Yayım, 2016, s. 46
***V.İ. Lenin, SOSYALİZM ve SAVAŞ, Çeviren: Kolektif, Kor Yayınları, 2017, s. 21