Sessizliğin gürültüsünü duyma vaktidir!
1952’de David Tudor, Woodstock’ta John Cage’in 4’33” isimli sessizlik bestesi olarak tanıtılan bestesinin ilk performansını gerçekleştirmişti. Tudor sahneye çıkarak piyanonun başına oturmuş ve kapağı kapatarak parçanın başladığını işaret etmişti. Bir süre sonra, bölümün sonunu ifade etmek için kapağı açıp kapatmıştı. Bu hareketi ikinci ve üçüncü bölümler için de tekrarlamıştı. Parça boyunca Tudor, tek bir nota çalmamış, bilinçli bir ses çıkarmamış, bir kronometre tutmuş ve sadece nota kağıtlarını çevirmişti. Bu performansın yarattığı tartışmanın ardından J. Cage performansı şöyle yorumlamıştı: “Bir noktayı kaçırıyorlar. Sessizlik diye bir şey yoktur. Sessizlik diye düşündükleri şey rastlantısal seslerle doluydu, ancak onlar dinlemeyi bilmiyorlardı. Birinci bölüm boyunca dışarıdaki rüzgârın kımıltılarını duyabilirdiniz. İkinci bölümde yağmur taneleri damda pıtırtıya başladı. Üçüncü bölümdeyse insanlar bu kez kendileri konuşmaya, dışarı çıkmaya ve bu sırada türlü sesler çıkarmaya başladılar.” Cage ve Tudor’un hikayesinden daha sosyo-politik bir ders çıkarmak, “sessizlik” diye bir ilişkinin yokluğunu dünyanın gidişatında yorumlamak da mümkündür. Gerçekten tarihin herhangi bir döneminde, herhangi bir zaman dilimi toplumsal ilişkilerin organize edilme sürecinden, yani “gidişattan” soyutlanmış değildir. Toplumsal mücadelelerin, sınıf savaşının, iktidar savaşlarının, hak mücadelelerinin, devletlerarası paylaşım kavgasının olmadığı bir tarih dışı an, dolayısıyla “sessiz” bir dönem de yoktur. Peki, dünyanın bu gürültüsüne karşın etraftaki tartışmanın, alternatif ve olağan dışı seslerin aynı düzeyde çıktığı söylenebilir mi? Türkiye gençliği açısından bu ihtiyacın oldukça kritik olduğunu söyleyebiliriz.
Ukrayna’nın Rusya tarafından işgal edilmesinin ardından 1 ay geçti. Yaptırım ve ambargo tartışmaları, silahlanma yarışı, uluslararası barış protestoları, nükleer silah tehditleri, üçüncü dünya savaşı öngörüleri gölgesinde savaş sürüyor, bombaların ve silahların sesi, Ukrayna emekçilerinin yaşamını ve geleceğini kuşatmaya, kulakları sağır etmeye devam ediyor. Başta Ukrayna patronları olmak üzere uluslararası kapitalistlerin bütün bir Ukrayna halkının canına kast eden iç çatışması, “sessizliğin” dünyanın gidişatı açısından mümkün olmadığını gösteriyor. Emperyalizmin bekçilerinin, iktidarlarının ve savaş hükümetlerinin atacakları her türlü uzlaşma ve sakinleşme adımının dünyanın gidişatı açısından çok daha büyük yıkım ve sefaleti hazırlayacağı açık. “Sessiz” ve “sakin” bir döneme doğru gitmediğimizi; salgın, ekonomik kriz, ekolojik felaketler, siyasi krizler, savaş ve silahlanma tehditleri gibi sorunların iç içe geçtiği devasa faturaların gençliğin ve emekçilerin geleceğine ipotek koyacağını görmek çok daha mümkün.
SESSİZLİĞE TAHAMMÜLÜ YOK
Elbette, daha iyi senaryolar da mevcut. İşlerin ne kadar kötü gidebileceğini tartışıp kendimizi hırpalamanın âlemi yok. Esas sorun, insanlık açısından bir kırılma noktasında bulunduğumuzu ve olabildiğince adil, rasyonel, dayanışmaya dayalı bir çıkış aramamız gerektiğini idrak etmemiz. Ancak Türkiye gençliği açısından da durumun ciddiyetinin kavranması çok daha aciliyetli bir sorundur. Dünyanın gidişatı açısından bir iyileşmenin mümkün görünmediği açıktır. Yaşadığımız dünyanın en ufak bir sessizliğe, sakinliğe, dinginliğe tahammülü kalmamıştır. Ukrayna’da hortlayan Neo-nazi çetelerinin, militarizmin, silahlanmanın, nükleer silahların, iç savaşların, bölgesel çatışmaların dünyamızdaki yeri artık daha gündeliktir. Türkiye gençliğinin büyük bölümü ise bir süredir vaktini “sessizlik” ile geçirmekte ısrar ediyor, yaşamının her alanına dönük saldırılara kolektif ve caydırıcı yanıtlar vermekte zorlanıyor. Elbette bu durumda etkili olan pek çok faktör vardır. Ancak önümüzdeki dönemin sessizlikle geçiştirilemeyecek kaosunu görmek, gençlik kesimleri açısından her zamankinden daha zorunludur. Örneğin, Ukrayna-Rusya savaşı etrafındaki tartışmalardan hareketle; emperyalist barbarlığı karşısına almayan, kapitalistlerin yeryüzünü savaş-sömürü-felaket dünyasına götürdüğü pratikle kavga etmeyen bir tutumun, çeşitli dertleri üstlenmeyen bir “barıştan yanayım”cılığın pek de bir karşılığı yoktur. Kendinden menkul bir barış isteğinin, bu savaş ve yıkım dünyasındaki yeri kaygandır.
KURUNTU MU MÜCADELE Mİ?
Militan, iddialı, tutarlı bir gelecek arzusunu edinmenin, ideallerimiz için sorumluluk almanın alternatifi yoktur. Kendiliğinden hazırlanan bir dünya, müdahale edilmeden karanlığa sürüklenmekten vazgeçecek bir gelecek yoktur. Gençlik mücadelesinin ve onun en ileri unsurlarının kendi yaşamına dönük önlemler alma ihtiyacı, bu yaşamın hala mümkün olacağı bir gelecek için cesaretle mücadeleye atılma ihtiyacıyla birleşmelidir. Kendi yaşamının idaresinden yoksun bir edilgenliğin, gençlik kesimlerindeki bu “sessiz” tutumun, “hiçbir şeyin parçası olmama” garanticiliğinin, sessizlik ve tarafsızlık bir yana, Türkiye’yi, geleceğimizi yıkıma, toplumsal krizlere götürmekten başka bir işe yaramayacağı da açıktır. Bizim sessiz kaldığımız yerde, yaşamımızla ilgilenenler sessiz değildir çünkü.
“Siyasetten uzak duralım”, “Ben ne yapabilirim ki”, “Ben kendi yaşamıma odaklandım” gibi düşüncelerin; skolastik, içi boş ve hayalci dünyanın, bilinmezci, kuşkucu bir hayatta kalma çabasının bu taraflar dünyasında yeri yoktur. Yeni bir dünya özlemi ve değişim isteğinin, yükselen ve daha da yükselecek mücadele anaforu içerisindeki kıymetini görmeliyiz. Sorumsuz ve bireyci liberal hegemonyanın, gençliğin düşünsel ve bireysel yaşamını, özlemlerini ve arzularını ilga etmesine izin veremeyiz. Geleceğimiz elimizden çalınırken “ben kendi işime bakarım” diyen teslimiyetçi pozisyonda bekleyemeyiz.
Her bir gencin geleceği için alacağı tutarlı pozisyonun, bir yanındakini ikna etme çabasının, bu çabanın tutarlı-iddialı bir alternatif dünya isteğiyle yaşam bulmasının anlamı büyüktür. “Sessizlik” yoktur. Ya mücadelenin, yükselen mücadele anaforunun, geleceği arzulayan ayak seslerinin ya da bizi kendi yaşamımız üzerinde hiçbir tasarrufumuz olmayan rezil ve kısıtlanmış bireyci bir yaşamın kuruntusu vardır. Ya geleceği inşa eden iddianın ya da savaş ve sömürü düzeninin gürültüsü vardır.
Evrensel'i Takip Et