23 Mart 2022 01:00

“Nasıl bir üniversite” sorusuna yanıt birkaç deneyim: İşçi üniversiteleri

Üniversitelerin demokratik-özerk yapısının, sosyal ve kültürel ortamının saldırı altında olduğu bu günlerde akıllarda tek bir soru canlanıyor: Üniversite neydi?

Kaynak: Freepik

Paylaş

Manolya GEZGİN

Yıldız Teknik Üniversitesi

 

Üniversitelerin şirketleştiği, öğrencilerin ve öğretim üyelerinin üniversitenin yönetiminde hiçbir söz hakkının kalmadığı, öğrencilerin en temel birlikleri olan öğrenci kulüp ve topluluklarının her geçen gün daha fazla sansürlendiği, bütçe kısıtlamalarıyla yıldırıldığı, gereksizleştirildiği; kısacası üniversitelerin demokratik-özerk yapısının, sosyal ve kültürel ortamının yani bütün tarihsel birikiminin saldırı altında olduğu bu günlerde akıllarda tek bir soru canlanıyor: Üniversite neydi?

Elbette bu yazının konusu, üniversitelerin ilk ortaya çıktığı dönemden bugüne üniversitelerin yapısını kronolojik olarak sıralamak değil. Tarihteki örneklerinden yararlanarak piyasacı, anti-demokratik ve niteliksiz üniversiteler karşısında “Peki nasıl bir üniversite?​” sorusuna cevap aramak.

İKİ EĞİTİM MODELİ İKİ FARK

1925 kışında Berlin’de kurulan Marxistische Arbeiterschule yani Marksist İşçi Okulu, yazının bağlamı açısından önemli bir örnek. Bilgiyi, sanatı ve kültürü burjuvazinin tahakkümünden uzaklaştırma ve “mevcut bilgiden işçi sınıfının kurtuluş için devrimci mücadelesine yarar sağlayan şeyleri çıkarma” hedefini önüne koyan bu okul, 8 yılda 200 kurs ile 4000 öğrenciye ev sahipliği yaparak mümkün olan en geniş kitleye ulaşabilmek için Almanya’da 30 farklı konumda şubeler açtı.

Marksist İşçi Okulu, Berlin’in çalışan nüfusuna, Marksizmin teorik temellerinden başlayarak mücadelenin sanattan tıpa, mimarlıktan dil bilimine kısacası hayatın tüm alanlarına uygulanmasını ve öğrenme fırsatı verilmesini amaçlamış, bu amaca uygun olarak 200 farklı kurs açmış, okula gelemeyen öğrencilere evde kurslar vermiştir. Bu okulun öğretim görevlileri ve personelleri işçilerin eğitilmesi için ücretsiz çalışmıştır. Bu okulda eğitim veren sayısız öğretim görevlisinin arasında Albert Einstein, Friedrich Maximilian Piscator, Anna Seghers gibi isimler bulunurken sırada eğitim gören öğrencilerin arasında Bertolt Brecht, Elfriede Brüning, Karl von Appen gibi isimler bulunuyordu. Marksist İşçi Okulu bu eğitim modeli ile üniversiteler arasındaki tek örnek de değil. “Felsefenin Temel İlkeleri” kitabının yazarı, Fransız Komünist Partisi üyesi Politzer’in kurduğu Paris İşçi Okulu, Sovyetler Birliği’nde Nazım Hikmet’in öğrencilik yaptığı Doğu Emekçileri Üniversitesi yine öğrencilerin her alanda kendini geliştirebileceği alanları açan üniversiteler arasında. Hatta Sovyet üniversitelerinde ortaöğretim aşamasını çeşitli nedenlerle bitirememiş ama eğitime devam etmek isteyen genç işçi ve köylüleri üniversite eğitiminden mahrum bırakmamak için oluşturulmuş İşçi Fakülteleri de bulunuyordu.

1925 yılında ücretsiz eğitim veren, dünyaca ünlü ve alanında uzman öğretim görevlilerinin ücretsiz çalıştığı, hayatın her alanından derslerin verildiği ve sınıf mücadelesinin tüm bu alanlarlardan yükseltildiği bir okul modeli ile; dünya genelini etkisi altına alan neoliberalizm ile birlikte burjuvazinin kendi ideolojisini empoze etmeye çalıştığı, bunu piyasanın ihtiyaçlarına göre şekillendirdiği ve özelleşmenin önünü açtığı, bununla beraber bilimin sermayenin hizmetine sunulduğu bir üniversite modeli arasında önemli farklar var. Bu farkları yaratan temelin ise genel anlamda burjuvazinin eğitim ve bilim perspektifiyle özel anlamda devletin sınıfsal karakteriyle kurulduğu ise bu somut örnekle tarihteki yerini alıyor. Piyasacı, rekabetçi, paralı, parçalı eğitim modelinde kapitalist sınıfın egemenliğinin devamı için ihtiyaç duyduğu sosyal, siyasal ve ekonomik üretimin ve düşünce biçiminin yerleşikleştirilmesi ve yetkinleşmesi esastır. Bu üniversite gençliğinin karşısına bir dolu aktif eğitim politikaları olarak çıkar, ders müfredatlarından bütçelere, metodolojiden yemekhane fiyatlarına, disiplinler arası hiyerarşiden antidemokratik akademiye kadar genişletilebilir. Bunun karşısında sosyalizmin tek iktidar deneyiminde ve onun etkilerinin görüldüğü Avrupa ülkelerinde eğitim modeli ise kökünden değişir, üretimin örgütlenmesinde, gündelik hayatta, bilimde egemen olan işçi ve emekçi sınıflar, onun siyasal egemenlik programıdır çünkü. Burjuvazinin akademik üretime sağladığı garantörlük şartlı ve kısmidir. Gençliğin ihtiyaç duyduğu bilgi ve beceri, entelektüel ve sanatsal birikimin kullanım ve icra alanı, üniversitenin içi de dahil olmak üzere kapitalizmle entegrasyon, biat ve çıkar ilişkisine girmek zorundadır.

ÖĞRENCİNİN AKTİF OLDUĞU POLİTEKNİK EĞİTİM

Politeknik eğitim modeli ve İşçi Fakülteleri gibi biçim ve yöntem bakımından toplumsal ihtiyaçlara göre düzenlenen bu alan, akademik üretim ve entelektüel gelişim bakımından bir gencin çok yönlü donanımını sağlar.

Bu eğitim modelinde temel olarak öğrencilerin kolektifin üretken bir parçası olmasını sağlamak, zihinsel, fiziksel ve ahlaki gelişimlerini maksimum verimlilikte gerçekleştirmeyi amaçlar. Burada ana yaklaşım bir gencin yeteneklerini ortaya çıkarmanın ve bireysel gelişiminin itici gücünün kapitalizmdeki gibi rekabet değil kolektif çalışma olduğudur.

Bu üniversitelerde hâkim olan anlayış ise toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel refahı ve bilincinin geliştirilmesinin yegâne yolu bilimi küçük bir zümrenin ilgilendiği bir mesele olmaktan çıkarıp halka yaymaktır ve bunun gerçekleşmesi için bütün halkın eğitilmesidir. Bugün Türkiye’de hatta gelişmiş kapitalist ülkelerde bile nitelikli eğitim ancak küçük bir azınlığın erişebildiği bir şey. Ancak tarih halkın en geniş kesimlerinin eğitilmesi için çeşitli uygulamaların, politikaların hayata geçirildiği örneklerle dolu. Bu örneklerden yola çıkarak yaşamın ve üretimin her alanıyla birleşmiş, kolektif bilincin geliştirilmesine ve bireylerin her türlü yeteneğinin ortaya çıkarılıp geliştirilmesine hizmet eden ve halkın ekonomik, sosyal ve kültürel olarak, yaşam ve bilinç düzeyinin sürekli daha ileriye götürülmesini amaçlayan bir eğitim anlayışı kurma mücadelesi dünden yarına bize kalan bir miras.

ÖNCEKİ HABER

Ana akım iktisat müfredatının dışına taşan kongre: TÜÖBİK

SONRAKİ HABER

Özlem Gürses’ten Halk TV’den ayrılma sürecine dair açıklama

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa