Eşitlikçi bir sporun olanaklarını düşünmek
Ekim Devrimi’nin dayandığı eşitlikçi ve kadınların kurtuluşunu öngören temel, sporda eşitliğin sağlanması için belki de şimdiye kadar gerçekleşen en önemli ilerlemedir.
Orhan KINACI
İzmir
Doğumundan itibaren ebeveynler tarafından oğlanlara kızlardan farklı yaklaşılır. İlkine oynaması için top verilirken ikincisine oyuncak mutfak eşyaları vb. verildiğine şahit oluruz. Oğlanların sporla kızlardan daha çok ilişkilendirildiği de bir gerçek. Beden eğitimi ve spor dersi, bu iki sözcüğün genellikle aynı anlamda kullanıldığı ülkelerde, beden eğitimi kavramı yadsınarak geleceğin endüstriyel spor alıcıları üretilirken türlü ayrımcılığın da yeniden üretilmesi üzerine kuruludur. Günümüzde yarışma, kazanma hırsı gibi anlamlar barındıran spor anlayışı, beden eğitimi ve spor derslerinin de amacına dönüşmüştür. Böylece çağlar boyunca rekabetle özdeşleştirilen erkeğe üzerine kondurulan bu rolü taşımaya devam etmesi aşılanmış ve kadının beden kültüründe etkisiz kılınması için yaşamındaki en temel adımlardan biri atılmış olur.
Hiçbir bedensel etkinlik toplumdan bağımsız düşünülemez ve bu etkinlikler egemen beden kültürünün hegemonyası altında var olsalar da ona karşı çıkan bir nitelikte de olabilirler. Fakat sonuna kadar endüstriyelleşmiş ve “kazanma amacı güdülen”, “kesin kurallara bağlı” olarak tanımlanan spor gibi bir üstyapı kurumunun içinde ona karşı çıkan bir etkinliğin varlığını koruması zordur. Modern sporlar, kuruluşlarından bu yana, egemen kültüre bağlı ilkeleri gereği toplumsal mücadele için oldukça kısıtlı bir alan olmaktadırlar. Örneğin modern olimpiyatların kurucusu Baron de Coubertin (1863-1937) kadınların spor yapmasına ve olimpiyatlara katılmasına açıkça karşıydı. Yine de kadınların spora katılımı, kendilerini yok sayan bu üstyapı kurumunun doğrudan içinde eylemde bulunuşları -tam da bu yüzden- uyandırdığı yankılar ve yol açtığı değişimlerle sporun bir oranda toplumsal mücadele alanı olabileceğini kanıtlamıştır.
MODERN SPOR TARİHİNDE KADIN
Kadınlar 1800’lü yılların ikinci yarısından sonra spora katılımda büyük engellerle karşılaşmaya başlamışlardır. Bu erekle, kadınların spora katılmalarını önleyecek çokça efsane uydurulmuştur. Özellikle 1910-1950 yılları arasında “spor yaparsan bedeninde deformasyonlar oluşur, erkek bedenine dönüşür, damarların sertleşir, çocuk sahibi olamazsın” gibi söylentiler çokça türemiştir. Coubertin’in de spor yapan kadınların kadınlıklarını kaybedeceklerine inanması bir yana onların toplumdaki konumlarının erkeklerin eşi olmak olduğunu savunmuştur. Kadınların spor etkinliklerine aktif katılabildiği zamanlarda bile bunlar oldukça ayrımcı etkinlikler olmuştu. Örneğin “Önlük Yarışları” adlı yarışlar düzenlenir, ödül olarak birinciye mutfak önlüğü ya da elbise verilirdi. Benzer olarak New York’ta 1876 tarihli bir boks müsabakasında birinci olan kadına gümüş bir tepsi ödül olarak verilmiştir. İlk modern olimpiyat olan 1896 Atina oyunlarında bir kadın bile yoktu. Bu sayı ikinci olimpiyat oyunlarında üst sınıfa mensup 12 kadın (farklı bir kaynağa göre sayı 20’dir), üçüncüsündeyse 6’dır. 2016’da Rio’da gerçekleşen oyunlarda bu sayı 6268 erkek ve 5176 kadındır. İlk olimpiyatlarda maraton koşusuna katılmak isteyen Yunan bir kadının isteği geri çevrilmiş, o da başlamadan birkaç gün önce bu koşu mesafesini yalnızca 4 saat 30 dakikada koşarak tamamlamıştır.
Kadınların spora katılımında bir önemli duraksa bisiklet sporudur. 1890’lı yılların başında yaygınlaşmaya başlayan bisiklet sporu, bisiklet almaya parası yeten sınıftan kadınların özgürleşmesi için büyük bir adımdı. Bu kadınlar ilkin birer canavar olarak görülse de sonraları bu görüş kaybolmuştur. Önemli olaylardan biri de 1926’da bir kadının İngiliz Kanalı’nda daha önce yüzen erkeklerden iki saat daha hızlı yüzerek kadın bedeninin sanılandan çok daha güçlü olduğu gerçeğini ortaya koymasıdır. Kadınların spora en güçlü katılım göstermeye başladığı döneminse 1970’li yıllardan günümüze kadarki aralık olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca eklemek zorundayız ki bugün spora katılımlarının artması bir yana antrenörleri ve erkek takım arkadaşları tarafından tacize uğrayan yüzlerce kadın sporcu olduğunu bilmekteyiz.
SPOR VE TOPLUMSAL MÜCADELE
Spor toplumsal bir mücadele alanı olabilir demiştik. Cinsiyet ayrımcılığının olduğu kadar ırkçı ayrımcılığın da bir gerçeğidir bu. Fakat yine ırkçılıkta olduğu gibi, spor, ayrımcılığın yeniden üretilmesinde pay sahibidir. Egemen güzellik anlayışının belirlenmesinde yetkin olan kozmetik, giyim, kısaca moda vb. endüstriler kadının hangi sporu, beden etkinliğini yaparsa “doğru” beden ölçülerine ulaşacağına kadar karar verebilmekte. Sahte değerler üzerine kuruluyor, politika ile kuşkusuz iç içeyken politikayla ilgilenmemeyi övüyor ve toplumlardan çıkar sağlamanın küresel bir aracı olarak önümüzde beliriyor spor.
Sporun kadınların kendi bedenleri üzerinde yetkinlik kazanmalarını sağlayacağı, böylece onun kurtuluşuna, özgürlüğe ulaşmasına yardım edeceği de bir görüştür. Fakat görüyoruz ki spor kişinin kendi bedeni üzerinde hakimiyet kurmasından çok başkalarının sporcunun bedeni, yaşantısı üzerinde hak elde etmesiyle ya da onu denetim altına almasıyla sonuçlanıyor bugün. Bütün bunlar markalar ve reklam sektörü altında ne kadar rahat gizleniyor değil mi?
Kapitalizmin tarihine baktığımızda gerici düşüncenin en baskın dönemlerinde bile üst sınıftan kadınların bir oranda spora katılım sağlayabildiğini görüyoruz. Ekim Devrimi’nin dayandığı eşitlikçi ve kadınların kurtuluşunu öngören temel, sporda eşitliğin sağlanması için belki de şimdiye kadar gerçekleşen en önemli ilerlemedir. Marx, Engels, Lenin, Stalin, Clara Zetkin gibi sosyalist mücadelenin öncüleri kadının kurtuluşu için de çalışmış ve bunun ancak proleteryanın sınıf mücadelesiyle gerçekleşebileceğini anlatmışlardır. Öyleyse kadının özgürlük mücadelesi proleteryanın ayak bastığı her alanda gerçekliğini bulacak ve bu mücadele doğru şartlarda elbette spor gibi üstyapı kurumlarına da yayılacaktır. Fakat en ilerici adım, sporun böylesine endüstriyelleştiği bir çağda ona katılmakla yetinmektense yeni ve adil bir spor anlayışı yaratmakla, bu anlayışın da ancak yeni ve adil bir toplumsal düzende egemen kılınabileceğini anlamakla atılabilir.
Evrensel'i Takip Et