Kepler sevinçten çok endişeyle fırlatılıyor
Her bir sorunumuzu aşmanın yolunun taleplerimiz etrafında bir araya gelmekle mümkün olduğunu görmemiz gerekmektedir.
![Kepler sevinçten çok endişeyle fırlatılıyor](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/171922.jpg)
Kaynak: Vasily Koloda/Unplash
Rukiye KURNAZ
Ege Üniversitesi
Çocukluk yıllarımızdan itibaren üniversiteye gitmemiz hem bizim hem de ailemizin en büyük hayallerden biridir. Üniversite, meslek edinmemizi sağlayan bir öncüldür temelde. Peki, bu durum günümüz için hâlâ böyle midir? Türkiye’de artan üniversite sayısı bariz bir şekilde ortadadır. Ancak bu yalnızca nicel anlamda bir artıştır. Bu dönemde nitelikli üniversitelerin yerini; içi boşaltılmış, öğrenciyi pasifize eden ve yetersiz koşullarla donatılmış sözde eğitim veren üniversiteler almıştır. Kampüs yerleşkesine dahi sahip olmayan apartman daireleri, üniversite adıyla anılarak temelde birer ticarethane haline getirilmiştir. AKP, mezun sayısını artırarak büyük bir başarıya imza atmış gibi görünse de AKP’nin yükseköğretimden mezun olan öğrencileri işsizlik ordusunun içine dâhil etmekten başka bir başarısı yoktur. Gelinen bu noktada altın bileziği bileğimize takmak için üniversitelerin yeterli gelmediği, daha doğru tabirle mesleki formasyonun yetersiz bırakıldığı sonucuna varmaktayız.
SINAVA HAZIRLANABİLMEK KADAR GİREBİLMEK DE DERT
Ben Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 4. sınıf öğrencisiyim. Son sınıfa geçmekle birlikte mevcut sorunların getirdiği olumsuz duyguları daha derinden ve sarsıntılı şekilde hissetmekteyim. Burada kastettiğim olumsuz duygular kampüs yaşamının sona ereceği yahut arkadaşlarımdan ayrılma noktasındaki olumsuz duygulara karşılık gelmemektedir. Kastettiğim duygu benim ve tüm Türkiye gençliğinin başında kara bulutlar gibi dolaşan “Üniversiteyi bitirdiğimde ne yapacağım?” endişesidir. Özellikle mezuniyet tarihi yaklaştıkça daha da baskın hale gelen gelecek ve geçim kaygısı, her geçen gün varlığını daha ağır bir şekilde hissettirmeye devam ettiriyor. Bu noktada karşımıza iki seçenek çıkmaktadır: Yüksek lisans yapmak yahut iş hayatına atılmak. İlk seçenekten ilerlersek yüksek lisans yapmak artık öğrencinin mezuniyet sonrası yaşayacağı işsizlik ve bunalım gibi sorunlara çözüm aramak veya bu sorunları biraz daha uzaklaştırarak kendisine çözüm bulmak için yaptığı bir şey haline gelmiştir. Yüksek lisans yapmak elbette belli şartları yerine getirmek ve belli donanımlara sahip olmayı gerektirmektedir. Bunlardan ilki ALES’e girmek ve geçerli bir not almaktır. Bunu gerçekleştirmemiz için de kurslara ve yardımcı kaynak kitaplara ihtiyaç duymaktayız. Ancak yeni yılla birlikte gelen zamlardan kitaplar da nasiplerini alarak öğrencinin elini yakmaktalar. Peki bu noktada biz öğrenciler ihtiyacımız olan kitaplara nasıl ulaşacağız?
Tüm sorunlar burada bitmiyor tabii ki. Türkiye’deki hemen her sınavda olduğu gibi bu sınavda da öğrencilerden sınav giriş ücreti alınmakta. YKS, KPSS, YDS, ALES, TUS gibi öğrencileri ve mezun/işsizleri kapsayan bu sınavların ücretlerinde geçmişten günümüze rasyonel olmayan artışlar yaşanmaktadır. ÖSYM burada öğrencileri bir kazanç ve kâr sağlama kapısı olarak görmektedir adeta. 2022 yılında ise ALES giriş ücreti 145 TL olarak belirlenmiştir. Hal böyleyken bu fahiş ücretlendirme öğrencilerin sınavlara girmesinde bir engel konumuna gelmektedir. Akademik çalışma için tüm bunların yanında yabancı dilimizi geliştirmek de önem teşkil etmektedir. Bu amaç için yabancı dil kursuna gitmek, yurt dışına çıkmak ya da yardımcı kitap ve programlar ile dil öğrenme ve geliştirme seçenekleriyle karşı karşıyayız. Fakat öğrenciler için bunlar tavsiyeden öteye geçememektedir. Şu an bir yabancı dil kursunun kur başına 750-1500 TL arasında olduğunu söyleyebiliriz. Toplamda ise en az 3000 TL’den başlayarak artmaktadır. Kitap zamlarındaki artış ve sınav giriş ücretlerinin durumu karşısında öğrenciler yine maddi yetersizlik altında ezilmektedir. Dil öğrenmek yahut geliştirmek için yurt dışında bulunmayı seçenekler arasına yazdıysam dahi, temel gereksinimlerimizi karşılamanın bile zorlaştığı bu dönemde kur farkından dolayı yurt dışına çıkmak imkânsız hale gelmiştir.
ÖNÜMÜZDEKİ ENGELLERİ BİRLİKTE KALDIRALIM
Biraz da ikinci bir yol olarak iş hayatına atılmak üzerinden ilerleyelim. Pandemiyle artan işten çıkarmalarla birlikte işsizlik oranı giderek artmaktadır. 2021 yılında Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 23,6’ya varırken işsiz sayısı 8 milyon 421 bin olmuştur. Karşı karşıya kaldığımız bu veriler öğrencileri karamsarlığa sürüklemektedir. Öte yandan kendi bölümümden ilerleyecek olursam ülkemizde sosyoloji bölümüne kamusal alanda yeterli alan açılmamakta ve çok az sayıda personel alımı yapılmaktadır. Örneğin 10 Ocak 2022 tarihinde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, personel alımında sosyoloji bölümünden yalnızca 100 kişiyi alacağını açıklamıştır. Bu rakamlar kesinlikle istenilen seviyede değildir. Yine sosyologların atanamaması ve istihdam alanlarının açılmaması, ülkemizde sosyolojiye ve sosyologlara değer verilmediğinin resmi bir göstergesidir. Eğitim hayatımızdaki tüm gereksinimlerimiz ücretsiz, ulaşılabilir hale getirilmelidir. Bu düşünce temelinde kolaylaştırıcı eğitim politikaları uygulanmalıdır. Öğrencilere verilen krediler ortadan kaldırılmalı, ihtiyacı olan herkese burs verilmeli ve bursların miktarı yükseltilmelidir. Öğrencilerin mesleklerini idame ettirebileceği alanlar açılmalıdır. Eğitim herkesin hakkıdır ve herkes bu hakka eşit bir şekilde ulaşabilmelidir. Tüm bunlar biz öğrencilerinin önüne mesleğimizi gerçekleştirme yolunda bir engel olarak çıkmamalı, hepsi bir bir aşılmalıdır. Her bir sorunumuzu aşmanın yolunun da taleplerimiz etrafında bir araya gelmekle mümkün olduğunu görmemiz gerekmektedir.
Evrensel'i Takip Et