23 Mart 2022 10:23

Bir Olay: 6 partinin mutabakat metni Bir Kavram: Burjuva Hukuku*

Modern burjuva hukukunun dayandığı esas temel, özel mülkiyetin ve sermaye sahiplerinin kârlarını katlayabilecekleri finansal hareketlerin güvenceye alınmasıdır.

Themis heykeli | Fotoğraf: Tingey Injury Law Firm/Unsplash

Paylaş

Bir Olay: 6 partinin mutabakat metni 

CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi’nin “güçlendirilmiş parlamenter sistem” sloganı ile açıkladığı mutabakat metni siyasi tartışmaların merkezine oturdu. Her ne kadar tek adam iktidarına karşı hazırlanmış ve görece demokratik ilkelere dayanıyor olsa da halk demokrasisi açısından ciddi eksikleri haiz bu anlaşmanın dikkat çekici yanı burjuva karakteri olarak öne çıkıyor.

İşçilerin, işsizlerin, mültecilerin, kadınların ve gençlerin sorunlarına değinmeyen, ekonomik alanda küresel sermaye sınıfının çıkarlarını gözeten bu anlaşma, hukuk alanında da soyut bir “tarafsızlık” iddiasıyla yargı alanına değiniyor. 

AKP iktidarının 20 yıldır örneğini sunduğu yargının keyfi biçiminde kullanılmasına karşı bürokratik önlemler içeren bu mutabakatın içeriği dikkatli incelendiğinde ise yapısının, hukuk alanında da soyut söylemlerin burjuva karakteriyle sınırlandığı görülebiliyor. Bu sayımızda ilgili mutabakat metninin de gizlice işaret ettiği burjuvazinin hukukunu ele alıyoruz.

Bir Kavram: Burjuva hukuku*

*Bu metinde “burjuva hukuku” kavramı, Marx ve Engels’in Alman İdeolojisi’nde işaret ettiği, asırlardır süren sömürü düzeninin bireylerin bilincine yansımalarının ve toplumsal yapının hemen her alanına işlediği üstyapıilişkilerinin bütününü kapsayan geniş anlamıyla kullanılmamaktadır. Metin boyunca kavram, bir iktidar erki olan “yargı” alanına işaret edecek dar içeriğiyle ele alınacaktır.

Tarihî bakımından, toplumsal geleneklerin “yasa”llaşmasıyla ortaya çıkan hukuk kavramı, ayrı bir toplumsal unsur olarak gelişimini, emeğin verimlileşmesiyle ortaya çıkan sınıf yapısına ve bununla ilişkili olarak da meydana gelen kafa emeği ile kol emeği arasındaki büyük iş bölümüne borçludur. Üretim biçimlerinin gelişmesiyle toplumsal yapı da zenginleşir ve karmaşıklaşır, sınıflar ortaya çıkar. Bu sınıflı yapının düzenlenmesi için devlet ile birlikte hukuk da kurum olarak vücut bulur ve karmaşık hukuk yapısı, yaşamı üreten emekçilerin bulamayacağı ayrı bir uğraş zamanı gerektirir. Böylece hukuk, henüz en başında kol emeği ile yaşamı üretenlerin yabancılaştığı bir unsur olarak tarih sahnesinde yer alır. Ne var ki, bu yabancılaşma, hukukun dahil olduğu toplumsal yapıdan özgürleşme anlamına gelmez, bilakis bu kurumun ayrı bir baskı aracı hâline gelmesine hizmet eder.

Hukukun da bir parçası olduğu insanların zihinsel tasavvurları, gerçek insanlartarafından üretilen gerçek yaşam koşullarının bir yansımasıdır. Dolayısıyla hukuk da toplumun nihai belirleyici yanı olan ekonomik yandan etkilenir ve onun üzerinde şekillenir. Örneğin, bir ticaret merkezi olan İtalya’nın kıyı kenti Amalfi’de denizcilikhukuku, ekonomik yapısı nedeniyle gelişmişti ve İtalya’nın geri kalanının yanı sıra Akdeniz’de de itibar görüyordu. Yine 18. asır Fransız yasaları, 1789 Devrimi’ni gerçekleştiren burjuvazinin çıkarlarını, yani toplumun çıkarları en gelişmiş kesiminin menfaatlerini yansıtıyordu. Yani egemen sınıfın zihinsel tasavvurlarının toplumdaki egemen düşünceler hâline gelmesi gibi toplumdaki maddi ilişkiler de içerdikleri güç ilişkileriyle birlikte hukuk alanında da karşılık buluyordu.

“TARAFSIZ YARGI” KİMİN TARAFINI TUTUYOR?

Burjuva yargısının dayandığı “eşit”, “tarafsız” gibi soyut kavramların büyüsüne kapılmadan önce hatırlanması gerekir ki, hukukun kendisi ile tarihi gelişimi de doğrudan sınıflar mücadelesi olan insanlık tarihinin bir parçasıdır ve onunla iç içedir.Toplumsal öznelerin eşit ve toplumsal ilişkilerin tarafsız olmadığı bir durumda, bu öznelerin başvuracağı ve bu ilişkilerde yaşanan çatışmaları değerlendirecek yargı da elbette “eşit” ve “tarafsız” olamaz. Bu bağlamda, hukuk ilkelerinin ve işleyişinin dayandığı temeller büyülü soyut kavramlara değil, somut ve demokratik politikalara işaret etmelidir. Hukukçuyu dahi egemenliği altına alan ve ona hukuku “toplumüstü”, bağımsız bir güç gibi hissettiren hukuk alanına diyalektik bir tavırla yaklaşmak ve hukukun toplumsal ilişkilerin bağrında gelişen bir unsur olduğunun farkında olmakelzemdir. Ayrıca, Lenin’in de söylediği gibi “Mahkeme bir iktidar organıdır. Liberaller bazen bunu unutuyorlar ama bir Marksistin bunu yapması suçtur”.1 Burjuvazinin hukuk alanında attığı her “tarafsız” adım; burjuvazinin egemenlik aygıtı olarak kullandığı devletin bürokratik kurumlarının atadığı hukukçular, burjuva kanun yapıcıların hazırladığı yasalar, AB ve BM gibi küresel emperyalist organizasyonların dayattığı kurallar hiçbir zaman toplumsal eşitsizlikte, sömürüde ve toplumun çoğunun insanca yaşama taleplerinin karşısına bir set çekilmesinde atılan yeni bir adım olmaktan öteye gidemez. Sınıf ayrımının ve mücadelesinin sürdüğü bir toplumda, hukukun tarafsız ve eşit olması mümkün değildir. 

Modern burjuva hukukunun dayandığı esas temel, özel mülkiyetin ve sermaye sahiplerinin kârlarını katlayabilecekleri finansal hareketlerin güvenceye alınmasıdır. Bunun yanı sıra egemen sınıfın, çıkarlarını toplumun tümünün çıkarı gibi gösterme eğilimi, burjuva hukukunun soyut ve biçimci karakterinde de somutlaşır. Örneğin vatandaşların seyahat etme özgürlüğü vardır ancak Türkiye’de asgari ücretle çalışan bir işçinin yurt dışına çıkması ekonomik şartlardan ötürü mümkün değildir. Sağlıkhizmetlerine erişim insan hakkıdır ancak neoliberal politikalarla özelleştirilen sağlık endüstrisine yoksulların erişimi kısıtlanır. Burjuva hukukundaki bu ikiyüzlülük, “tarafsız” hukukun sınıfsal niteliğini gözler önüne serer.

Bunların ışığında gerçekten demokratik bir toplum mücadelesi, hukuk alanında da somut ve halkçı adımlar talebini ısrarla dile getirmeli, bu yönde sloganları yükseltmelidir. O ya da bu politikacının falanca hukuk yapısının üyelerinin şu kadarını ya da bu kadarını atadığı bir hukuk reformunu değil; mahkeme üyelerinin halk tarafından seçildiği, seçilen hukukçuların yine halk tarafından denetlendiği ve görevden alınabildiğihalkın hukukunu savunmak, tutarlı ve gerçek bir demokratik hukuk mücadelesinin kaçınılmaz görevidir.

KAYNAKÇA

Karl Marx & Friedrich Engels – Alman İdeolojisi

Friedrich Engels – Anti Dühring

ÖNCEKİ HABER

Oyuncular Sendikası ve Sinema Oyuncuları Meslek Birliği iş birliğini güçlendirecek

SONRAKİ HABER

Savaş bahanesiyle Ernst Thaelmann düşmanlığı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa